My photo
a utopist, a green, a free soul, a liberal, a young (well let's say 'a new' rather than 'young') mother, a rebel, a thinker, a smiler, a wonderer, a note, a butterfly, a rainbow, a nymph, a kite, a wave, a breeze from the sea, a purple soul, a chocolate-addict, a lover...

Tuesday, 30 August 2011

Sleepless Summer Nights


the sleeping beauty in Bodrum yacht trip - of course sleeping!
Delfina is more than 9 months now and she keeps on waking up  throughout the night. Sometimes I say I have no energy to wake up and feed her again, but life goes on...
Being a mother is such a wonderful feeling yet such a hard thing to be!
I really miss sleeping. I can't remember anything anymore; why? cos my brain can't rest and have enough sleep.
I found a caricature about this from the breastfeeding mothers group:

While looking at this caricature, I couldn't stop smiling cos I really experience this everyday myself..
Well, I guess I just should be thankful to have such a lovely baby and shut up. But we are a bit concerned about her well-being with many interruptions during a night. If anyone has a miraculous way to put babies to sleep without breastfeeding, please let us know. It will be highly appreciated :)
Gerisi burda...

Saturday, 27 August 2011

Miniaturk with our mini Delfi

the entrance of the open air museum
on the model of the Bosphorus Bridge
Today we went to Miniaturk, a place where you can see models of major Turkish historical attractions. It is by the Golden Horn and on a not-too-hot summers day it can be one of the best things to do with your family. As you approach each model, you show the ticket and the machine there with a funny accent starts telling you the history, location and function of the building. It was fun! It was a bit disappointing not to see many major attractions of Izmir, my hometown, but who knows maybe I missed a couple of them. Also, I think they could've come up with more interesting souvenir ideas but they had the usual souvenirs unlike the ones at the Topkapi Palace souvenir shop. The Chrystal museum was also quite interesting! We went there by taking a ferry from Uskudar to Sutluce and by taking a minibus for 2 minutes from the ferry station. Unfortunately, on the way back I got sick, so we had to take a taxi back home but it was nice to watch the sunset on Golden Horn. As some of you might know the Golden Horn is called 'golden horn' because it looks like a horn at sunset (and colour of gold of course) and another story is that the Byzantians threw their golden stuff into the  Golden Horn just before the Turks conquered Istanbul. It might be an urban myth but at some point I heard that the Japanese suggested that they would  clean whatever is lying under the Golden Horn as long as they got everything they found but of course the Turkish authority (whoever that is!) did not allow this bargain ;)
Oh, what is this?
It is a bit prickly :)
mother & daughter
enjoying sun and grass :)




Gerisi burda...

Thursday, 25 August 2011

Finally: Delfi started crawling!

Damien kept on nagging at me saying "why don't you try finding a play group in Istanbul?" and I kept on saying "things don't work the same with the UK in Turkey! No way can I find one online. Here people play in the neighbourhood and with their relatives." Well, first of all I found a gmail group called breastfeeding mothers group (Emziren Anneler Grubu). After deciding that Delfi really needs a play group, I emailed the group and today we met with some other mothers and their babies, with similar ages with Delfina, in Taksim Park (at a park in a very central part of Istanbul). It was really nice to meet other mothers and share our stories/experience. Afterwards, I met another friend (Aunty Samira) and then we came home around 9pm. and the very moment I put Delfina on the carpet she started CRAWLING!!!!! Unbelievable!!!! Which is to say that playgroup works!!!! Kids learn by observing and sharing!!! Hurray! (Well, I just hope that the crawling of your baby is a good thing. Hope she will be a good girl and won't make a messy house!)

Li'l Ayse trying to feed Delfi :)

Gerisi burda...

Tuesday, 23 August 2011

Turistle mi evlisin abla?

Gecen gun Uskudar'da ev aradiktan ve bulamadiktan sonra Halic gezintisi yapan bir feribota bindik. Cok iyi geldi bize. Halic'i hic denizden izlememistim. Fesane'de gezindik biraz sonra bir sonraki feribota bindik. Donus yolunda  tabi yine herkes Delfina'ya bakiyor, onunla ilgileniyor. Bir de Omer adinda bir cocuk gelip kendini ve ailesini tanitti bize 'My name is Omer, (annesini gostererek) my name is Hatice, (kardesini gostererek) My name is Sebnem.' Harika bir cocuk, 8-9 yaslarinda ama kafa zehir gibi :) Geldi, Delfina'yla oynadi. Tabi feribottaki herkes bizi suzuyor. Karsi sirada iki genc kiz bize bakarak surekli aralarinda konusuyor. Durdular durdular dayanamadilar ve sunu sordular yuksek sesle 'Turistle mi evlisin abla?' Ben de gulumseyip 'hayir, turistle degil, yabanciyla evliyim' dedim :) Insanlar alem :) Sanirim bizim sorunumuz hala aramizda ingilizce konusmaya devam etmek. Turkce konussak insanlara daha normal gelecek sanirim ama ingilizce Turkiye'de azinlik dili oldugu icin uzmanlar Delfina'nin iki dili de iyi bir sekilde ogrenebilmesi icin ev icinde (anne-baba arasinda) azinlik dilinin konusulmasini tavsiye ediyor. 
Li'l Princess
Ayni gun icinde bir de baska bir sey oldu. Biz Uskudar'da emlakcinin bizi arabayla almasini bekliyorduk. Damien bir adamla konusmaya basladi. Adam dedi Damien'a 'Turk musun?', Damien 'hayir ben degilim, ama (Delfi'yi gostererek) o Turk.' Adam da dedi ki 'Turkle evlenen akraba olur, yani Turk olursun! O zaman sen de Turksun'. Iste boyle, halkimiz hem damadini boyle benimsiyor, ama hem de bir onceki yazida belirttigim gibi, kaziklamaya calisiyor. Ikilem sanki.. Hem icerde hem de disarda olma durumu...
Nereye tasinacagimizi bilmiyoruz, ama sanirim yabancilarin daha cok oldugu Ortakoy, ya da bogaz hattindan kopmamakta fayda var. Nitekim Ortakoy gercekten ev gibi. Yolda ingilizce konusunca insanlar - muhtemelen alisik olduklarindan dolayi- seni garipsemiyor. Damien da esnafla Turkce konusarak firindakilerin, mandiradakilerin kalbini coktan fethetmis durumda :) Umarim onumuze guzel kapilar acilir, ve gonlumuze gore olan bir ev buluruz..
Gerisi burda...

Monday, 22 August 2011

Yeter Artik Cifte Standarttan!



Bafa Golu kenarinda Agustos 2011
Yabanci olarak gorulmekten ve surekli kaziklanilmaktan fenalik geldi! Yeteeeerrrr artik diye bagirmak istiyorum bizi tum kaziklamaya calisanlara!
Nereye gidersek gidelim, ne almaya kalkarsak kalkalim surekli olarak aptal yerine konulmaya calisiliyoruz, insanlar bizi surekli kaziklamaya calisiyorlar ve artik tamamen gina geldi. Artik o kadar paranoyak olmusum ki herkes otomatikman bizi kaziklamaya calisiyor olarak algiliyorum herseyi zaten. Bodrum'dan ciktik, Bafa Golu'nun ordan gecerken (ki bilir misiniz bilmem, esasinda Bafa Golu Ege Denizi'nin bir parcasiyken nehirlerin getirdigi aluvyaller sayesinde bir gole donmustur ve cevresinde birsuru antik kent vardir ve gezmesi cok zevklidir), bir kafe-restoran gorduk, durduk bir seyler yiyelim ve hareket etmis olalim diye. Sonra bir gozleme ve iki ayran ismarladik. Siparisi alan kadin salata ister misiniz, cay ister misiniz diye sordu. Hayir dedik. Ama gozlemenin yaninda yesillik birseyler ve yemek sonrasinda benim saf birsekilde ikram olarak dusundugum cay geldi. Hesabi odemeden once ordaki zeytinyaglarina baktim. Ama zeytinyagi almadan once bir gozleme ve iki ayran var diyerek hesap ne kadar diye sordum. Yanlis hatirlamiyorsam 15TL aldilar ama cay ve salata icinde!!! Cunku kadin 'cay da vardi dime' diye sordu!!! Ben de dumur oldum. Neyse ne soylendim, ne de birsey dedim. Sadece parayi odeyip ciktim. Sorun iki lira fazla odemissin, odememissin degil. Insanlarin seni bu ulkede ozellikle yabancisin diye (Damien'la gezerken, ya da neden beni hala turist olarak goruyorlar anlamiyorum ama) uc kagida getirmeye calismalari. Biraz ilerledikten sonra gozleme 2 TL diye zaten yazilar gorduk. Sonuc olarak Bafa Golu'nun kenarinda bir aile restorani nasil oluyor da sanki izmir'in 'trendy' bir yeriymis gibi fiyat biciyor anlamiyorum. Esasinda bu olay uzun zamandir yasadigimiz olaylarin bardagi doldurdugu son anlardan biriydi. Evet kucuk bir olay ve de onemsiz ama gercekten yasadigin ve ait oldugun ulkede surekli kaziklanilmaya calisilmak yorucu. Bundan bir yil once ben 7.5 aylik hamileyken istanbul'a ev bulmaya geldigimizde oyle sahtekar emlakcilarla karsilastik ki! Bu ulkede insanlarla ugrasmak kolay degil. Kendi kucuk yuvani kurup, sakin sakin, etliye sutluye karismadan kucuk bir dunya kurup yasadiginda sanki hersey daha iyi.. Hep derim: Allah iyilerle karsilastirsin...


not: Bu yaziyi birkac gun once yazip, yayinlamamistim. Sonrasinda Beyazit'tayken Damien'a kucuk bir canta alalim dedik. Isportacidan fiyat sorduk, 20TL dedi satici. Kaziklamaya calistigi belliydi bizi ama biz canta arayarak vakit kaybetmeyelim diye 15Tl'ye pazarlik yaptik. Ertesi gun Ortakoy'de bizim kosedeki dukkanda bi baktim, ayni cantanin cok benzeri var. Kac para dedim ve 5TL oldugunu ogrendim. Sanirim ozellikle turistlerin cok oldugu yerlerde alisveris yapmamak lazim. Nitekim ha Bodrum ha Beyazit: surekli kaziklanilmaya calisiliyoruz :( Iste hayat boyle.. ne yaparsin.. Saglik olsun, guzellik olsun, insanlik olsun... Allah iyilerle karsilastirsin..
Gerisi burda...

Sunday, 21 August 2011

Istanbul !!!

I love Istanbul!
Which city in the world you can travel on a ferry for 50 mins and just pay 60 pence and have an awesome view of Golden Horn at sunset?
In this city, even if you have enough money to buy a semi-detached house with a garden and garage in the UK, with the same amount of money you cannot find a simple flat without a garden or garage!
Which city you can be in love with and hate at the same time?
Which city in the world makes you happy just with its sun, sea, sky, seagulls, maiden's tower?
In how many cities in the world the waiters complain when you don't leave any tip after a costly lunch?
In how many cities can you find exactly the same hat for 5 TL and 50 TL on the same day!
In how many cities in the world can it take 2 hours to go a distance, and 10 minutes?
This city is full of surprises, full of stories.. 
I hated Istanbul for the first two of my student years and then fell in love with this city. 
Afterwards, I moved abroad but whenever I came to visit Istanbul and tried to leave it again he washed his face with his tears...
What you have and what you can get can change in a second. This is Istanbul. You just need to expect unexpected stories here..




I enjoyed Istanbul as a student. I am enjoying Istanbul as a mother. It has its ups and downs. Sometimes I just sit and cry. Sometimes I feel my heart is fluttering with happiness.
When I used to live in Istanbul, I used to write a lot, be engaged with arts a lot. For some reason, I could not write for many years. Now I cannot do anything but write or share...
Istanbul, you are in my lungs! I am breathing with you! 


PS. Ironically, this is the city I had asthma in after I moved to it.
Gerisi burda...

Thursday, 18 August 2011

Delfi is competing on the Pampers' webpage


If you want to watch Delfina's video and vote for her, you need to click on the link below!


Thank you!!
Gerisi burda...

Yerim ben seni!!!!



Bu aralar kizimla alisverise cikmak zor zanaat. Genelde magazalara girip, hicbir sey bakamadan geri cikiyorum cunku magazada calisan tezgahtarlar, gorevliler etrafimizda birden bir cember oluyor. Ve 'ay suna bak, yerim ben seni!! tam isirmalik bu!' gibi soylemlerde bulunuyorlar.
Delfina ilk dogdu, ben de diyorum'yerim seni' diye ve Damien bunu direkt olarak ailesine ceviriyor: 'I'll eat you'!!! Ve Damien'in ailesinin bana bakislari karsisinda hemen mudafaya geciyorum. Biz Turkler boyle seviyoruz iste diye :) Baskalarina yamyam gibi duran bir sevme anlayisi iste :) 
Hani yerim seni demek esasinda kendi cocuklarini (yeni doganlar buna dahil) gercekten-DISLERIYLE- isiran anne ve babalarin varliklarini ogrendikten sonra esasinda masum gozukmeye basladi bana. Damien dedi ki bir gun 'bir bebege bakinca insanin ici yumusar, kalbi sevgiyle dolar. Neden Turkler isirmak gibi bir bebegin uyandirdigindan zit duygular hissediveriyor birden?' diye sordu. Ben de ona katiliyorum. O kadar ilginc bir sevme anlayisimiz ve tuhaf davranislarimiz var ki. Aylar onceydi, Kadikoy'de oturduk bir yerde yemek yiyoruz. Garson geldi ve dedi ki 'ama kucagima almak istiyorum', ben soruyu duymamisim gibi davrandim, cunku ne yapacagimi bilemedim. Tamam yurtdisinda bir cocugu uzaktan bile sevmeye calistiginda anne ya da babasi kotu kotu bakar sana. Bu iyi bir uygulama degil bence. Cunku sevgi paylastikca cogalir. Ben memnun oluyorum insanlarin gelip kizimla ilgilenmesinden, onu sevmesinden. Kizim insanlarla iletisime gecmis oluyor, sosyallesiyor. Harika bir paylasim. Ama kimse kusura bakmasin ama kim oldugunu, ne oldugunu bilmedigim bir adamin kucagina da cocugumu veremiyecegim. Ya birden firlasa cocukla kacsa? Ya da bir yerine birsey batirsa? Cok mu paranoyak yaklasiyorum? Ama insan o kadar garip seyler duyuyor ki hayatta! Bodrum'da tatildeyken kaldigimiz otelin havuz kenarinda biz yemek yiyorduk, hava oldukca karanlikti ve aydinlatma sadece havuzun kenarinda vardi. Garson geldi ve ben karanlikta anlayamadan daha Delfina'nun kolunu pis-kimse kusura bakmasin pis diyecegim- agziyla isirdi. Ve ben dumur olup, tepki veremedim. Kendimi hala sucluyorum. Nasil bir insafsizlik! ve nasil bir sevme anlayisidir bu! Ben anlamiyorum nasil bir insan bu kadar masum, tatli bir varligi isirmak istesin! Ve yollarda da surekli insanlar boyle garip garip konusuyor. Ya bu bebek! Lahmacun degil! 
Delfina dedesinin kucaginda Urla'nin guzel havasinda
dari yerken
Ha bir de bebegin elini opme olayi var. Insan sanirim kendi bebegi olmayinca anlamiyor bir turlu, ben sahsen sanmiyorum ki bunu boyle dusunmus olayim. Herkes gelip bebegin elini opuyor. Iyi de yanagindan op daha iyi, cunku 1. senin agzin/elin temiz mi de bebegin elini tutuyorsun? 2. bu bebek disleri kasindigi icin surekli elini agzina goturuyor. Yani optugun yere biraktigin mikroplarin otomatikman kizimin agzina gitmis oluyor! 
Ingiltere'de otobusler pistir, bizim otobusler onlarin yaninda tertemizdir. Otobuslerde kac kez sahit oldum, bebekler agzindaki emzigi yere atar. Anneler de yerden alip bebegin agzina geri tikar. 
Benim annem beni cok hijyenik ortamda buyuttu ki buna da kalp durumumdan dolayi mecburdu. Hos zaten kendisi de Avrupa Yakasi'ndaki Humeyra'nin oynadigi Iffet karakterinin baska ama benzer bir versiyonudur. Kisacasi ayni Iffet gibi temizlik hastasidir ve tariflerini asla baskasiyla paylasmaz. Paylasiyor gibi gozukse de eksik verir, puf noktalarini soylemez. Neyse, benim hijyenik bir ortamda buyumem benim saglikli bir savunma sistemi olusturabilmemi onledigini yillardir dusunuyorum. Bari bu elinden opmeler kizimi hasta yapmak yerine, kizimin metabolizmasini guclendirir umarim :) (Positive thinking)
Sevmek ve paylasmak harika ama birinin Turk halkina sunu anlatmasi gerekiyor bebekler lahmacun ya da sucuk reklamlarindaki sucuklardan biri degil! Sevelim ama 'cici cici' diyerek :)


Gerisi burda...

Wednesday, 17 August 2011

SultanAhmet Senlikleri

Kizimla Beyazit'taki Bebek bakim odasinin onunde
photo by Gulce Teyze :)
Dun SultanAhmet/Beyazit Senliklerine gittik. Universitemi gormek her zaman guzel bir duygu ve anilarimi canlandiriyor. Guzel bir uygulama gorduk. Bebek bakim odasi kurulmus Beyazit meydanina :) Biz kullanmadik ama boyle bir uygulamayi gormek harika bir sey! Demek ki belediye calisiyormus dedik! :) Ve SultanAhmet meydanindaki standlar daha bir profesyonel yapilmis, benim universite yillarima nazaran :) Insanlarin birlik, beraberlik duygulari icinde birlesmeleri harika bir sey! SultanAhmet koftecisinden kofte ekmeklerimizi alip cimenlere serildik (cunku baska oturcak bir yer bulamadik!) Sagimizda SultanAhmet, solumuzda Aya Sofya :) Herkes oturmus yemek yiyor. Sonra turist otobusleri birbir onumuzde durdu, turistler indi. Yuzlerinde bir gulumseme. Turkler ilginc insanlar, yerlere oturup hepbirlikte yemek yiyor diye akillarinda kalacak manzara sanirim :) 
Bir de guzel baska bir uygulama gordum. SultanAhmet camiinin merdivenlerine bebek arabalilarin ve tekerlekli sandalyedekilerin kullanabilmesi icin guzel bir rampa konulmus. Turkiye'de herkes birseylerden sikayetci. Ama etrafiniza bir de baska bir gozle bakin! Turkiye her gecen gun daha da guzellesiyor. Kendini yeniliyor! Mutlu, icinde farkliliklari barindiran ama baris ve paylasma ruhu icinde daha guzel bir Turkiye'ye...
Gerisi burda...

Monday, 15 August 2011

To those who are planning to give natural birth: BREATHE


I read once that (can't remember where or when) in a village in Africa, women never have C-sections or lose their babies. When a scientist searched the reason for that she found out that in that village women are not allowed to tell their birth/pregnancy stories to anyone. Only one wise midwife is allowed to talk to women, or even give advice about sex and contraception. Well, I find this practice to be great! Why? When you get pregnant, everyone starts talking to you about all the negative stuff that they went through during / after their pregnancies. Everyone says "well, these are your best days, worse to come!"
Many times in my life, I said to myself that it is generally women to make women suffer. Why? Why tell the worst bits? Why?
Here is some positive information/clues from my experience:
Just relax for the best experience in your life! Every second it gets better!
Breathing from the diaphragm is very important
Make sure that your partner/friend/mum tells you that you need to breath in and out (cos you really forget when you have the pain)
I talked to Delfina in my own body all the time and I asked her to swim all the way down to come to my arms cos I said to her even though she was inside me, I missed her...
It works... Feeling love for your unborn and asking her to come and meet with her mummy and daddy...
In the hospital room, I asked Damien to remind me to breathe in and out. But he -not knowing how it is to feel the birth pain- told me to feel the breeze coming from the sea, the sun and the sky.. and what did I do? I shouted at him and told him just to remind me to breathe in and out (you really forget doing this when you face with the pain)...


Well, when Delfina came out of me, I felt like she really swam like a dolphin :)
In the UK, doctors told me that I could deliver normal birth, but not the doctors in Turkey (with all of the pre-existing health conditions) But it happened! The last doctor I went didn't oppose to normal birth (but she said she wouldn't risk my or my baby's health which implied that any time she could take me to C-section). Well I pushed hard (no epidural), started at 12.30 am until 10.42am in the morning. After she came out of me, I said 'thank you' to my doctor and my doctor said 'if you hadn't tried that hard, it wouldn't have been possible to give natural birth, thank you!' :) I think anything natural is just great :) 
Birth has been the greatest trauma that I've ever experienced in my life. It is a miracle and no matter what we do, the result is not in our hands. We-women- might get a natural birth or a C-section. The important thing is the result. I really pray for all the women in the world... The UN has a project. You can help women without any support (partner/family or income) by donating online at:
http://www.wfp.org/
Not everyone is lucky enough to support themselves while breastfeeding or feed their own babies.
Gerisi burda...

Thursday, 11 August 2011

Nerede Guclu Turkler?? Nerde?

Bebegimiz dogdugundan beri annemle babam surekli Delfina'nin ustunu ortmeye calisiyorlar. En kucuk bir ruzgar esse annemler hemen cocugun ustunu ortmemi soyluyorlar. Esimin ailesi ise bunun tam ziddi. Mart ayinin sogugunda pencere acikken kizimin altini alabiliyorlar mesela. Cocuklarin nasil yetistirilmesi gerektigi konusunda farkli yontemleri var.
Ben kucuklugumden beri cok hasta olurum, ve hep sicacik bir evde buyumusumdur. Orta okuldan beri en yakin arkadaslarimdan olan Asli'ysa hic olmaz ve evleri hep buz gibiydi. Simdi burdaki iki gercekten yola cikarak bu gercekleri birbirine baglamak sacmalik olur belki ama bana oyle geliyor ki biz Turkler biraz olayi abartiyoruz. Daha onceki yazimi hatirlayan varsa, yaz gunu bebegime corap giydirmemi soyleyen bana sokakta kaynanalik yapan kadina gonderme yapiyorum. 
Delfi 5 aylikken Kiwi kusu oyuncagiyla oynarken
Gecen gun esim yine annesine Turklerin ilginc bebek buyutme tekniklerini anlatirken annesinin ona saskinlikla ne dedigini ablam ve ben duydugumuzda gulmekten kendimizi alamadik. Sevgili Averil demis ki: 'Ben Turkleri guclu, kuvvetli savascilar olarak bilirdim, ama bu bebek yetistirme teknikleriyle pek ortusmuyor!!!'
Walla dogru soze ne denir ki! Hani biz (biz her kimsek!) at ustunde yasardik; kuraklik, soguk bize viz gelirdi!? Dusmanlarimiz Turkler geliyor diye titrerdi! :))
Yaaa nolmus bu Turkiye Turklerine? Beyaz Turk mu oluvermisiz gari!? Nolmus bize?
Kuzenim bir gun bir Azeriye sormus: 'siz konusunca sizin Turkce bize cok kaba geliyor, peki bizim konusmamiz size nasil geliyor?' Azeri cevaplamis: 'gay gibi!' :))
Yaa nolmus bize gercekten :)
Bu arada Delfina, Birmingham Konservatuari'ndaki bir arkadasimin deyimiyle 'TurKiwi' yani hem Turk  hem Kiwi (biliyorsunuz Yeni Zelandalilara ingilizce'de Kiwi deniliyor. Bunun nedeni Kiwi adinda ucmayan bir kusun Yeni Zelanda'nin sembollerinden biri olmasi. Kiwi meyvasini isimlendiren de Yeni Zelandalilarin ta kendileri cunku kiwi meyvasi ayni kiwi kusunun ana beden kismina benziyor :))

Benim TurKiwi kizim umarim atalari kadar (her ne kadar atalarimin tam olarak kim oldugunu bilmesem de umarim iyi birileridir) guclu olur, dogal olur, gucluklere karsi gogus gelir (umarim pek guclukle de karsilasmaz), ve en onemlisi kimlikleriyle hep barisik olup, huzur ve mutluluk icinde yasar.. Canakkale gazisi olan ve orduya su dagitan buyuk buyuk dedesi  illa ki bir kap su vermistir bir ANZAK askerine...
Gerisi burda...

Tuesday, 9 August 2011

'Ada'ş

Biz kizimiza Ada ismini verirken, Ada isminin Turkiye'de populer bi isim oldugunun/olacaginin farkinda degildik. Ada hem ingilizce hem de Turkce olan bir isim. Turkcedeki anlami malum, ingilizcede de 'asil ve mutlu demek' ve telaffuzu biraz da farkli Turkce okunusundan. Biz kizimiza ismini verirken Ada'nin TR'de populer bir isim oldugunun farkinda degildik. Ama gorunen o ki durum boyle: kizimin bircok 'ada'ş'i olacak :)

Delfi on the way to the yacht trip in Foca, trying on her cousin's hat
~~~
Did you know that Ada is both an English and Turkish name? In Turkish it means 'island'. The concept of island is important for us. Because Damien is from an island, I am from a -let's say- half island (peninsula) and we met on an island :) In English, it means 'noble and happy'. When I gave birth to Delfina Ada, I felt like a dolphin came out of me, that's why I named her 'Delfina' which means female dolphin in Italian. And Damien named her Turkish name Ada with the inspiration he got from his students. I wasn't aware that Ada has become a fashionable name among Turks recently but it looks like it is the case :)
Gerisi burda...

Sunday, 7 August 2011

Kizimin ilk yol tatili


Sleeping beauty in her new car seat

Esasinda cok endiseliydik. Nasil gideriz, bizim surusumuzle ve molalarla birlikte Delfi 5 saat araba yolculuguna katlanabilecek mi diye. Ama iyi gecti diyebiliriz. Bodrum'a 3 sene once gitmistik ve ben olaganustu rahatlamistim. Ayni rahatlamanin yine olacagi hayaliyle gittik yine Bodrum'a ama artik bir 'anne' olmamdan mi kaynaklandi ya da  kisa sure icersinde ayni yeri iki kere kesfetmek bana gore olmadigindan mi kaynaklandi bilemiyorum ama bu sefer beni Bodrum cok sarmadi, yat gezisi haricinde (esasinda belki de artik Turkiye'de yasiyor olmamiz, zaten gunesin sicakligi ve denizin maviliginin yil boyunca bizimle birlikte olusu olaganustu bir degisiklik gibi gelmedi bize). Yine anneligin getirdigi bir sey olsa gerek, normalde yat gezilerinde 'deniz kizi' olarak cagirilan ve denizden hic birsekilde cikmayan ben tum yat gezisi boyunca sadece bir kez denize atlayacak enerjiyi bulabildim kendimde. Ama ben atladigimda herkes tekneye geri cikmis ve ogle yemegine gomulmuslerdi ve boylece turkuazin tum guzelligi bana kaldi :) Hayatimda ilk defa bir akvaryumun icinde yuzdum ve muhtesem bir deneyimdi.. Bu arada peki Delfi ne yapiyordu? 
@
Cesme beach
Babasinin kucaginda bana bakiyordu :) Bebek olunca maalesef insan birlikte yuzemiyor cogunlukla. Delfi de 11-17 saatleri disinda Ege kiyilarini denedi. Ilk olarak Cesme, sonra Foca ve Bodrum'da yuzdu. Gunes kremini icinde ne idugu belirsiz kimyasallara sicak bakmadigimiz icin hicbir sekilde kullanmiyoruz, ve bikini yerine resimde de gorebilecegi gibi 50 UV faktorlu surfcu mayosu giyiyor. 
Once su urkuttu esasinda Delfi'yi ama ta ki su topunu cikarip hep birlikte oynamaya baslayincaya kadar. Bebegini denize alistirmaya calisan ebeveynlere duyurulur, sutopu imdadiniza sizin de yetisebilir :)
Bugun sabah asansorle yukari cikip, uc haftanin ardindan evimize girdigimizde, arada gecen bu sure zarfinda kizimizin ne kadar buyudugunun farkina vardik birden. Artik Delfina emeklemek istiyor, kopru kuruyor, poposunun ustunde kaya kaya ilerliyor :) Tatilin en guc yanlarindan biri de bu oldu: otel/pansiyon odalarinda istedigi kadar alan bulup emekleme ve ayaklari uzerinde durma calismalari yapamadi bizim bildircin.
Bir de kizimin tatil arkadasi oldu. 
Kizimin ilk tatil arkadasi Halil'le Delfi oynarken :)
Kaldigimiz baska yerlerde rahat edemeyince uc yil once gittigimiz ve cok begendigimiz Bodrum Merkez'de olan Ugur Pansiyon'da kaldik son iki gece. Orda staj / ciraklik yapan Halil de kizimin tatil arkadasi oldu. Zaten Delfi etrafta kendinden birkac yas buyuk cocuk gordu mu cildiriyor, onlarin ilgisini cekmek icin birsuru ilginc ses cikartiyor :) Bu arada Ugur Pansiyon son uc yilda durdugu yerde kalmamis, pansiyonun sahibi Vedat Bey pansiyonu daha da guzellestirmek icin emek harcamis. Ellerine, emegine saglik! Insanlarin kendilerini gelistirmeleri, cevrelerini guzellestirmelerinden daha guzel bir sey var mi?

Gerisi burda...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...