My photo
a utopist, a green, a free soul, a liberal, a young (well let's say 'a new' rather than 'young') mother, a rebel, a thinker, a smiler, a wonderer, a note, a butterfly, a rainbow, a nymph, a kite, a wave, a breeze from the sea, a purple soul, a chocolate-addict, a lover...

Monday 24 March 2014

Emek emek İnteraktif Çocuk Kütüphanemiz Kadıköy'de Açıldı!

Aralık 2012'ydi Emziren Anneler'den bir anne, grupta Üsküdar'da varolan bir çocuk kütüphanesinden bahsetmişti. Ben de heyecanlanıp, 'neden bu tarz yerler Türkiye'de yok, yurtdışında ailelerin çocuklarıyla gidip ücretsiz olarak vakit geçirip, sosyalleşebilecekleri yerler var. Biz de birlik olursak, böyle yerlerin oluşmasını sağlayabiliriz' demiştim. Çok net hatırlıyorum, bir kişi hariç herkes 'burası Türkiye, burda böyle şeyler olmaz' dedi. Bir imza kampanyasıyla yola çıktık. Yine Emziren Anneler'den sevgili Dalya Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk'ten bizim için randevu aldı. Gidip projemizi sunduk, sayın başkan da 'projeye tam destek' verdiğini söyledi. Bu, suya atılan ilk taştı. Ondan sonra sürekli olarak proje için çalıştım. Her sabah 5'te kalktım, Delfina'nın uyuduğu tüm zamanlarda proje için gece-gündüz demeden çalıştım. Boş vakitlerimizde varolan kütüphanelere gittik. Kütüphane müdürleri, belediye başkanları, Milli Eğitim müdürleri, okul müdürleri,  kaymakamlar, bakanlıklar, belediyeler gidip projeyi sunduğumuz yerler... Toplantılara Delfina'mla gittim, yanımızda diğer anne ve çocuklarla. Önümüze hep bürokratik engeller çıkıyordu, o yüzden eğer bize bir mekan vermezlerse; parklar-pazarlar ne güne duruyor dedik ve organik pazarlarda, parklarda 'kitap çemberleri' oluşturmaya başladık. Pazardaki soğan, havuç kuklamız oldu; parklarda İngilizce-Türkçe kitap okumaları yaptık, deneyler yaptık, geri dönüşüm materyallerinden oyuncaklar yaptık. Geçen yaz İBB projeye bir gezici kütüphane tahsis etti derken geçen sonbahar imza kampanyalarının hızını arttırdık. İmzalar 10,000'i aştı. Yağmurlu bir gün, yağmur çamur demeden gittik Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk'e bize bir yıl önce vermiş olduğu sözü hatırlattık, imzaları beyaz bir ayakkabı kutusunun içinde teslim ettik. Başkan makam kapısını açtığında biz kapısının önünde sevgili Şule Şenol'la birlikte ahşap topaç çeviriyorduk :) Başkan, 'bugün yer bulun, haftaya açayım' dedi. Biz toplantıdan ayrıldıktan sonra, nerede bulacağız uygun mekanı diye içimiz pırpır etti. Birkaç gün sonra güzel haber geldi. Başkan bize Kadıköy'ün ve İstanbul'un en güzel parklarından Özgürlük Park'ında [ismi gibi güzel] yer tahsis etmişti. 80 metrekarelik prefabrik yapı parka getirildikten 3 hafta gibi kısa bir süre içinde kütüphanenin mobilyalarını, oyuncakları, rafları, rafların içine gelecek kitapları tek tek seçtik, alımlar yapıldı ve 19 Mart 2014 Türkiye'nin ve Kadıköy'ün ilk İnteraktif Çocuk Kütüphanesi'nin açıldığı tarih oldu. Kurdelayı Başkan, Delfina'yla kesmeden önce, beni de yanına çağırdı ve açılışı üçümüz birlikte yaptık. 

Gururlanıyor muyum? Hayır! İçimde bir hayalin gerçekleşmesinin getirdiği, insanlara faydalı olmanın getirdiği tarifsiz mutluluk ama gurur değil. Benim kafamdaki daha yapılacak ne kadar çok işin olduğu. Okul öncesi eğitimde ciddi bir boşluk var ülkemizde. 'Çocuk kütüphaneleri' adı altında, benim hayal ettiğim Kitap Okuyan Çocuklar Projesi sadece kitapların olduğu bir kütüphaneden ibaret değil. Bu kütüphane, bir interaktif öğrenme merkezi. Sadece çocukların da değil; ailelerin öğrendiği bir merkez. Sorular geliyor, 'biz çocuklarımızı buraya bırakıp gidemez miyiz' diye. Hayır efendim, çocukların size ihtiyacı var. Güzel ve kaliteli vakitler ailenin varlığıyla oluyor, birilerin çocuklarınızı eğlendirmesiyle değil. Bu kütüphanede aileler çocuklarıyla nasıl vakit geçirmeleri gerektiğini öğrensinler; çocuk gelişimi, psikolojisi üzerine kendilerini geliştirsinler. Aileler kendilerini çocukları için geliştirsinler ki torunları olduğunda torunlarının yaratıcı bir şekilde gelişmelerini sağlayacak tüm bilgileri olsun; böylece kuşaklar boyu aileler çocuklarını keşfeden, merak eden, öğrenmekten keyif alan, yaptığı işten keyif alan bireyler olarak yetiştirsinler ve işte o zaman umut dolu günler tüm ülkeyi sarsın.. Okul öncesi dönem, toprağın işlenme dönemi. Çocuğa bu dönem istediği ilgiyi 'doğru bir şekilde' vermek, gelişimine yardımcı olmak, çocuklara bırakılacak maddi mirasın çok ötesinde bir yatırım.
Anne kız
Binbir emekle açılan kütüphanemizde
Geçen gün bana takılan oldu 'Esra Hanım, Delfina için ne işler açtınız başınıza' diye [kütüphaneyi kastederek]; ben de dedim ki 'sadece Delfina için değil; Delfina kütüphanedeki herşeye sahip. Bu, tüm çocukların da böyle bir dünyası olsun diye'. Gerçekten öyle.. Umut ediyorum ki aileler çocuklarlarına daha çocukları 'tohum'ken, 'filiz'ken değer verip, onlarla birlikte zaman geçirirler, onların keşfetme ve öğrenme isteklerini arttırırlar. O kadar acı ki yaptığı işi sevmeyen, yaptığı her işi söylenerek yapan 'büyük'lerin olması. O büyükler muhtemelen mutsuz, çünkü hep keşfetme duyguları bastırılmış, bir soru sorduklarında 'sen sus, küçüksün, bilmezsin' denilmiş. Örselenmiş bir çocukluktan daha kötü ne olabilir..
Yüzleri, kalpleri, ruhları hep gülsün çocukların... Aileler çocuklarını hep öğretmene, bakıcıya, psikoloğa, doktora paslayacakları bir varlık olarak görmesinler. Onlarla vakit geçirsinler ve nasıl vakit geçirileceğini de kütüphaneye gelip öğrensinler, diğer ailelerle bilgilerini paylaşsınlar...Çocuklar, aileleriyle güvende hissederler kendilerini...Kitap Okuyan Çocuklar ülkemin her köşesinde olsunlar, hem aileler hem çocuklar için olan çocuk kütüphaneleri her mahallede olsun. Nasıl ki bundan 100 yıl önce anaokulu diye bir kavram yoktu, herkes mahallesinde büyütüyordu çocuklarını.. Diliyorum ki yakın bir süre sonra  interaktif çocuk kütüphaneleri her mahallede olsun, aileler mahallesindeki diğer çocuklu aileleri tanısınlar, birlikte keşfetsinler, paylaşsınlar, öğrensinler..
Ben hayal ettim, suya bir taş attım. Dalgaların ne kadar çoğalacağı diğer ailelerin elinde..
Sen de mahallende, bir interaktif çocuk kütüphanesi istiyorsan; yerel yönetime baskı yap, konuş, anlat, diğer ailelerle örgütlen, imza kampanyası başlat. Önüne ilk çıkan engelde pes etme, ya engelin üstünden atla; ya da engelin çevresini dolaş.
Kitap Okuyan Çocuklar Projesi için neler yapabileceğini bize yaz, gönüllümüz ya da il/çe sorumlumuz ol:
iletisim@kitapokuyancocuklar.org 
Kitap Okuyan Çocuklar'ın logosunda, kitabın yani ilimin-bilimin içinden çıkan bir balon görürsün; işte o umut balonu... İnsanı çok yukarılara çıkarır; kalbimini mutluluk ve yaşamla doldurur..İşte ihtiyacımız olan da bu değil mi?
Sevgi ve umutla
Teşekkür: Proje boyunca birçok yardım edenimiz, destek verenimiz oldu. Ama bir dost var ki özellikle ismen teşekkür etmek istiyorum. Bu yola ilk çıktığımda yanımda olan, benimle toplantılara gelen, çok büyük bir destek olan, uzun süre projenin Yardımcı Koordinatörlüğünü yapmış olan Aylin Kök Aydın. Aylin artık çalışmaya başladığı için projede eskisi gibi aktif çalışmıyor. Çok iyi bir yol arkadaşı Aylin, Delfina'nın kankisi Arın'la birlikte... Teşekkürler Aylin... Açılışta neden birlikte çekilmiş bir fotoğrafımız yok bilmiyorum, şaşkınlık ve yoğunluktan olsa gerek..
Umarım bundan sonra da Aylin gibi profesyonel gönüllü arkadaşlar yanımızda olur, birlikte nice güzel işe imza atarız.. 
Gerisi burda...

Wednesday 5 March 2014

Çekirdek Duygular

Bugün Delfina'm, anaokulundayken birden ağlamaya başladı ve bana gelip bir arkadaşının onu ittiğini o yüzden ağladığını söyledi. Ben de ona 'peki arkadaşına gidip, bu durumun seni üzdüğünü ve ona bir daha öyle yapmaması gerektiğini söyledin mi' diye sordum. Bu soruyu sorarken esasında kendimin de aynı durumda olduğunu ve benim de hala büyümediğime karar verdim. Dün benim de kalbimi kıran olaylar oldu, ve eve geldiğimde ağladım. Ve aradan bir gün geçmiş olmasına rağmen beni rahatsız eden olayı gidip beni rahatsız eden kişiye söyleyemedim. Bununla yüzleşemedim. Demek ki ben de Delfina'nın karşılaştığı durumu ilk yaşadığımda bana ne yapmam gerektiği konusunda benimle konuşulmamış, hislerimi ifade etmem sağlanmamış. Ya da bunlar yapılmış olsa bile [ki sanmıyorum] ben büyüyememişim.. Ya da büyümek ne demek..? Demin Delfina'ya Cat in the Hat'i okuyordum. Kitapta hayattan zevk almak, hayattaki komik şeyleri bulmaktan bahsediyordu. Ben bunu nasıl yapacağımı bilemediğimi uzun zamandır farketmiş durumdayım. Hayatta sadece renkleri ve mutlu/suzluğu görüyorum ama hayatın komik yanlarını bulup, hayata farklı bir gözle bakmayı bilmiyorum. Çoğunlukla durum böyle. Hayattan zevk almak bana ailemin öğrettiği bir olgu değil maalesef. Ben bu açığı Delfina'yı büyütürken kapamaya çalışıyorum. Onu büyütürken hayattan zevk almayı öğrenmeye çalışıyorum. Çocukluktan gelen o kadar çok öğretilmiş duygu var ki bizi kaplayan.
Hayat kucaklama ve vedalarla dolu..
Her bir an bir kucaklama..
Varlığı ve yokluğu kucaklama..

Geçen ay Yeni Zelanda'daydık Delfina'nın babanesini, halasını, dedesini ve kuzenlerini ziyaret ettik. Havalimanından ayrılırken Delfina büyük bir olgunlukla gidip vedalaştı ve arkasına bakmadan uzaklaştı. Ben ise her zamanki gibi ağlıyordum ailemizden ayrıldığımız için, onları uzun bir süre göremeyeceğimiz için. Ama 3.5 yaşına yaklaşan Delfina vedalaşıp, hayatına devam etti. Ben 99'dan beri göçebe yaşadım, sayısız yolculukta sayısız vedalaşma.. Hepsinde de ağladım. Hepsinde özledim. Aradan 14 yıl geçmiş ama bende değişen bir duygu yok. Her seferinde ilk seferindeki gibi ağlıyorum. Nasıl bir öğrenmişliktir bu?
Hep derim tam keşiflerle dolu bir çocukluktan çıkıyoruz, hayatın rutinine başlıyoruz; ebeveyn olma zamanı geliyor. Ebeveyn olmak yolumuzda varsa da çocuğun hayata girişiyle birlikte keşifler tekrar başlıyor ve daha önce hiç keşfetmediklerini keşfediyor insanoğlu.
Hayat keşiflerle dolu, her köşede bir tılsım gizli.. Çocukluk nasıl bir dönemse tüm yaşamın çekirdek duyguları dikili. Çocukluğunda ne yaşarsa bir birey tüm hayata bakışı değişiyor..

Gerisi burda...

Tuesday 4 March 2014

Bir şişe sirke nelere kadir!

Sirkenin faydalarını çok duymuşsunuzdur, ben de sirkeyi çok sevip, günlük hayatta çok kullananlardanım. Seyahate çıkarken yanıma aldığım ana malzemelerden hatta.Neden mi? Çünkü sirkeyi
Koltuk altı için roll-on: Koltuk altında oluşan ter kokusuna birebir. Bazı insanların ter yapısı farklı olduğu için sirke yerine karbonat kullanmaları gerekebilir. Giyinmeden önce bir kez koltukaltıma spreyliyorum ve ter kokusu oluşmuyor. Malumunuz piyasadaki roll-onlar terlemeyi önlediği için (anti-perspirant) koltukaltında beze oluşumuna neden oluyor. Vücudumuzun terlemeye ihtiyacı var, bunu baskılamak sadece sağlık sorunu oluşturuyor. Halbuki sirke orda kötü kokuya neden olan bakterinin oluşmasını engelliyor.
Saç açıcı (saç kremi niyetine): Yıkandıktan sonra sirkeyi saçınıza spreyleyin ve tarayın. Saçınızın anında açıldığını ve yumuşadığını göreceksiniz. Herkes koku olmuyor mu diye soruyor, ilk sıkarken tabii ki sirkeyi kokluyorsunuz [ki ev yapımı sirke bence çok güzel kokuyor] ama 15 saniye sonra kayboluyor koku. Ayriyeten sirkenin olduğu saça bit gelmiyor diye de duymuşluğum var, ama referansım yok.
No-poo diye bir teknik var saç yıkamada. Bu tekniği kendim denemedim [en kısa zamanda deneyeceğim] ama şöyle: bol kimyasallı piyasa şampuanı kullanmıyorsunuz saç yıkarken, onun yerine 1 çorba kaşığı karbonatı bir bardak suyun içinde eritip, saçınızı karışımla yıkıyorsunuz. Ardından yine aynı şekilde 1 çorba kaşığı elma sirkesini bir bardak suyun içine karıştırıp saçınıza döküyorsunuz, böylece saçlarınız bir nevi kremlenmiş yani yumuşamış oluyor. Daha çok bilgi için, tıklayabilirsiniz.
İdrar yolları enfeksiyonunda, daha doğrusu onunla birlikte gelen vajinal kaşıntıyı yokedici. Taharet esnasında vajinal bölgeye sirkeyi spreyleyin, sizi rahatsız eden kaşıntının hemen yokolduğunu göreceksiniz.Her üç kadının biri bu sorunla karşı karşıya ve çözümü bu kadar basit. 
Kıl kurduna karşı taharette kullanarak etkili bir ilaç.
Boğaz ağrısı olduğunda gargara olarak kullanılan bir ilaç: bunu mecburi kaldığımda kullanıyorum, çünkü sirke boğazı biraz tahsis de edebiliyor. Sirkeye başvurmadan önce karbonatlı ya da tuzlu su daha iyi bir alternatif.
*Yola çıkmadan önce ucuz parfüm satan dükkanlardan edindiğim cam şişenin içine koyuyorum ve nereye gidersem yanımda taşıyorum. Sirkenin elma sirkesi ve organik elma sirkesi olmasını tavsiye ediyorum. Çünkü marketten alınan şirkelerin asit oranı %20'yi geçenlerinde petrol türevinden yapılmış olma ihtimali varmış ve de market sirkelerinin hepsinde potasyum koyuyorlar. Yeri geldiğinde yüzlerce lirayı bir kozmetik ürününe verebiliyoruz, varsın sirke en kalitesinden olsun bu kadar mucizevi özellikleri birarada barındırdıktan sonra :)

Sirkeyi evde de yapabilirsiniz! 

Hazır elma mevsimi geldi [bu yazıyı yazmaya ilk başladığımda gelmişti, ama internette okudum ki muzdan bile sirke yapan varmış, o yüzden mutlaka denemeli]. Eğer organik elmaların kabuklarını soyup atıyorsanız, ya da elmalar bozulmaya başladıysa [küf hariç, küf varsa sirke olmaz] başladıysa sakın atmayın:
Benim elmalarım sirke oldu bile
Şimdi sıra süzmede ve
şişelere koymada

  1. İster elmanın sadece soyulmuş kabuklarını, ister elmaları 6-7 parçaya bölüp su dolu bir cam şişenin içine doğrayıp koyun,
  2. İçine birkaç nohut atın,
  3. Arzuya göre bir silme çorba kaşığı şeker ya da bal, 
  4. Bir çay kaşığı tuz 
  5. Güneş alan (ama direkt güneş ışığı değil) bir yerde 6-8 hafta arası bekletin.  

Tadına bakarak sirkenin olup olmadığını anlayabilirsiniz. Sirkenin üstünde küf olursa, o sirke tutmamıştır. Eğer beyazımsı bir tabaka varsa, hiç sorun yok. Hatta o beyazlık sirke anasının oluştuğunu gösteriyor,  bir sonraki sirke yapımında kullanın. Organik elma kullanın demedeki neden market elmalarını hemen bozulmasın diye parafinle spreyliyorlarmış diye duydum.
Sirkenin faydaları saymakla bitmiyor esasında:
Kemik erimesi ve vücut ağrıları için her gün aç karnına [sabah ve akşam] bir tatlı kaşığı organik elma sirkesini bir çay bardağı oda sıcaklığındaki suya ekleyip, balla tatlandırıp içmek iyi geliyor.
Temizlik sıvısı: yapmak çok kolay. Bir ölçü sirke, üç ölçü su, karıştırıp sprey şişesine koyun ve mutfak ve tuvaletlerde kullanmak için harika bir temizlik malzemesi. Tıkanmış lavabo içinse tek ihtiyacınız olan karbonat, sirke ve sıcak su. Kimyasallara gerek yok, güzelim deniz canlıları için denizlerimiz kimyasalsız kalabilir, bu bizim elimizde.
Halı silerken deterjan yerine sirke koyarsanız halılarınız hem parıldar hem de bakterileri öldürür.
Çocuğunuz koltuğun üstündeyken çişini tutamadı ve koltuğa mı işedi? Hemen sirkeli su, bakterileri güzelce öldürüp, kötü kokuyu önlüyor.
Salatalara koyup yemek pek şifalı.
Ve daha neler neler...
Marketler temizlik, vücut bakımı için kıyamet gibi ürünle dolu ve bu ürünleri aldığımızda ortaya çıkan kıyamet gibi plastik çöplükleri, kirlenen su kaynakları vs. Halbuki hayatı kirletmeden, doğal yaşama yük olmadan yaşamak basit. Böylelikle saatlerce süpermarketlerde vakit harcamak da yok. Son olarak da sirkenin kullanım alanlarını gösteren bir video.

Gerisi burda...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...