My photo
a utopist, a green, a free soul, a liberal, a young (well let's say 'a new' rather than 'young') mother, a rebel, a thinker, a smiler, a wonderer, a note, a butterfly, a rainbow, a nymph, a kite, a wave, a breeze from the sea, a purple soul, a chocolate-addict, a lover...

Wednesday 23 July 2014

Sahi Serbest Oyuna Ne Oldu?

Bu aralar merak ediyorum çocukların serbest oyun, hayal kurma, ve evcilik oynama zamanına ve yeteneğine ne oldu diye...
Ben küçükken Urla'nın çamuruna batardım, arkadaşlarımla kurduğumuz 'çete' [ki bizim için çok havalı bir kelimeydi o zaman] vardı. Biraraya gelirdik, evcilik oynardık, düş kurardık, -mış gibi yapardık, çamurdan pekmez, çiçeklerden çorba yapardık, bisiklete binerdik, çiğdem çitler, komşunun yere düşmüş zeytinlerini tenekelere doldurmasına yardım ederdik, ağaca tırmanırdık, kırkayakları soluksuz izler, kurumuş yılan derileri ya da kirpi bulduğumuzda kendimizden geçerdik. Hele diz kapaklarımın kabuk bağlamış yarasız, morluksuz halini hiç hatırlamam. Sürekli sokaktaydık, gece 12'den sonra bile eve geldiğimiz olurdu. Günde 5-6 kez kıyafet değiştirmek zorunda kaldığımı hatırlıyorum çünkü hep kirlenirdi. Bana aktivite yapan, önüme malzemeleri koyan kimse yoktu. Zorlana annemden kumaş parçaları aldığımı hatırlıyorum bebeklerime kıyafet dolamak için [evet dolamak çünkü dikiş bilmezdim, maalesef hala bilmiyorum], eve gelip bisküvi alırdım acıktıkça, o bisküvilerle de oyuncaklarımın içinde 'yemek' yapardım. Kışları ise annem dışarıda 'hasta' olurum diye çıkartmazdı beni dışarıya, yakınlarda gidilebilecek ne park vardı ne de annemin beni beklemek için sabrı. Tüm gün ya annemin gün toplantılarından birinden diğerine gezerdik, ya da evde ablamların eve gelmesini beklerdim. Pek arkadaşım yoktu, ya da beni bir etkinlikten diğerine taşıyan birileri de. Bana ait kitaplarım yoktu, tek kitaplarım ablamlardan kalma bir-iki kitap, ya da onların 'büyüklere ait' kitapları. Bunları niye mi anlatıyorum? Şu an yine çocukluğumun en güzel günlerini geçtiği Urla'dayım, yanımda kendi kızım Delfina ve biri 6 diğeri 12 yaşında iki yeğenimle birlikte. Sürekli onlara oyun kurmam, kitap okumam, aktivite yaptırmam ve ilgilenmem gerekiyor onları. Aynı mekandaki kendi çocukluğumla onlarınkini karşılaştırıyorum bol bol ve ortaya çıkan manzara ruhumu sıkıyor. Öncelikle tatmin diye bir olay yok zamane çocuklarında. Dün tebeşir yaptık birlikte, ardından malzeme kuruyunca dün akşam tebeşirle çizilerek oynanan çok keyifli bir oyun gösterdim yakın bir zamanda Oyun Evim TV'de yayınlayacağımız. Benim çocukluğumdaki çocuklar olsak, bizi nerden baksan 1 saat oyalardı gösterdiğim oyun ama bizimkileri bir kere oynamak için motive etmek bile çaba sarfettirici. 2 kez oynadıktan sonra 'eeeee' dediler ve oynamayı bıraktılar. Sürekli aktiviteyi benim üretmemi bekliyorlar ve 'eeeeee' diyorlar. Şaka gibi ya da hafif ölçekli bir kabus gibi durum. Tatilde miyim yoksa tam-zamanlı animatör ve etkinlik düzenleyicisi olarak çalışıyor muyum belli değil.
Peki modern zamanlarda nerde hatalar yapıyoruz? Niye çocuklar bundan 20-25 yıl öncesine nazaran doyumsuz ve oyun kurmada affedin ama beceriksiz diyeceğim?
Biz büyüklerin yaptığı hatalar olduğu aşikar. Benim annemin beni büyütürken bu kadar çaba sarfettiğini hiç sanmıyorum. Doyuruyordu bizi, kıyafetlerimizi yıkayıp, ütülüyordu [ki evi temizlemeye küçüklüğümden beri hep yardımcı olmuşumdur] ama oturup bana aktivite filan yaptırmıyordu.

Geçen haftanın birinde arkadaşımı ziyaret ettim, çocuklar kendi aralarında oyun kurdular, biz de iki anne oturduk keçeden baykuş yapmaya koyulduk. Arkadaşımın eşi o sırada gelip şöyle bir yorumda bulundu: 'Siz kendiniz için mi yoksa çocuklar için mi yapıyorsunuz bu aktiviteyi'. Ben de dönüp 'tabii ki kendimiz için, çocukların önüne sürekli bir etkinliği sunmaya inanmıyorum, kendileri pek güzel oyun kurdular' dedim.
Çadır oyunu oynarken

Delfina çevremdeki pek çok çocuktan belki daha iyi oyun kuruyor ama bir yerlerde hata yaptığım aşikar. Belki de doğduğundan beri çok ilgilendim onunla, oyun çok oynadım. Belki de çocukları kendi haline bırakmak, çocuklarla çok ilgilenmemek daha iyi. Bir terim vardır belki duymuşsunuzdur: 'helikopter aileler'. Bu tarz aileler çocukları doğduğu andan itibaren hayatları boyunca çocuklarının etrafında fır fır dönerler. Ellerinden tutup çocuklarını okula götürürler, gün boyu kapıda onları bekler, ilerki yaşlarda sözkonusu üniversite bile olsa gidip çocuklarının öğretmenleriyle konuşurlar, tüm ihtiyaçlarını giderir, tüm sorunlarına çare olurlar. Helikopter ailelerin çocukları da bu yaşam ve büyütülme tarzına paralel olarak tek başlarına bir işi kotarma konusunda deneyimsiz ve sürekli ilgi ve alakaya muhtaç büyürler. Kanımca çok tehlikeli bir aile modeli bu, çocukların karakterlerini özgür bir şekilde geliştirmeleri konusunda. Ben sanırım tekne kazıntısı, kazandibi, son piyango olan, 4. ve son çocuk olarak bu ilgi alakayı hiç görmedim. Sadece ilkokulun ilk günü annem tuttu elimden, bir binaya götürdü, bak bu senin sınıfın, bu öğretmenin, bu da servis şoförün, okul bitince servise bin, eve gel dedi ve gitti. Çoğunluğu ağlayan 65+ tanımadığım yabancı çocuk ve bir öğretmen hanımla aynı sınıfta saatlerce durup, 'neden bu çocuklar ağlıyorlar, neden onların annesi kapıda onları bekliyor da benimkisi gitti' diye düşündüğümü hatırlıyorum. Ondan sonraki yıllarda annem bir daha okula beni götürmedi zaten, sadece okulun ilk günü servis yok diye babam bırakırdı. O kadar. İlkokul 5'e giderken tek başıma Alsancak, Konak gezerdim, yine tek başıma sinemaya giderdim. Niye anlattım yine bunları? Şunun için: benim ailem asla benimle çok ilgilenen bir aile olmadı, yıllarca yurtdışında yaşadım, bir kere merak edip bu çocuk nasıl bir yerde yaşıyor diyerek beni ziyarete bile gelmediler. Hep yanımda oldular, bana destek oldular [ki buna minnettarım] ama çevremde fır fır dönmediler. Sonuç ne? Ben hep ayaklarımın üstünde birçok kıtada, ülkede ve ortamda varolabildim. Demek ki neymiş, bir çocuğun çevresinde de pek de dönmek gerekmiyormuş [çocuğun karakterine göre bu dediğim değişiklik gösterebilir]. Ha evet ben de isterdim keşke bana daha çok vakit ayırsalardı ama olmadı. Peki asıl sorun şu: ben kendi çocuğum için ne yapmalıyım? Ya da ilk soruya dönersek biz nerde hata yapıyoruz da zamane çocukları sürekli önlerine bir etkinlik konulsun istiyorlar ve hemen sıkılıyorlar?
Benim kendi kızım için yaptıklarım şöyle:

  • Onu elimden geldiğince arkadaşlarıyla buluşturuyorum, ve bir büyüğün kurgusu olmadan serbest oyun oynamalarını izliyorum.
  • Sokakta bizim çocukluğumuzda oynadığımız sokak oyunlarını öğretiyorum ve sonra arkadaşlarıyla oynamasını izliyorum.
  • Eve kurgunun olduğu oyuncakları sokmamaya çalışıyorum. Pek ala bebekliğinden kalma küpleri tencere olarak kullanabiliyor, illa da mutfak oyuncağına ihtiyacı yok [hediye gelenler benim iradem dışında gelişen oyuncaklar da olmuyor değil]. Geçtiğimiz hafta çok güzel bir yazı okudum: çocukların ihtiyacı olan ana oyuncaklar: ip, kutu, karton rulo, çamur ve sopa. Ben bunlara taş, bilye (nam-ı diğer meşe, misket), kürdan ve top ekliyorum. 
  • Hafta sonları ve hatta hafta içi ormana, doğaya kaçıyoruz. Elimizde büyüteçle solucan, yosun, deniz kabuğu inceliyoruz. Çocukların meraklı olması harika bir şey. Yine şu an yeğenlerimle Urla'da yaşadığım sorun en küçük bir böcek gördüklerinde bağırıp, kaçmaları. Halbuki Urla, doğanın harika bir parçası ve doğaya merak duyabilseler böceklerden kaçmayıp onları incelemek isteyecekler ve bulundukları ortamdan keyif alacaklar. Delfina'mla elimizden geldiğince sürekli doğaya kaçıyoruz ki o da araştırmaktan ve incelemekten, doğanın bir parçası olmaktan mutlu olsun. Ayrıca bir araştırmaya göre çocuklara gördükleri tüm ağaçları 'ağaç', tüm çiçekleri de 'çiçek', tüm böcekleri 'böcek' olarak nitelendirmektense doğadaki canlıları adlarıyla öğretildiğinde çocuklar öyle öğreniyor. Dün akşam eve girerken annem kırkayak için 'böcek' kelimesini kullandı, Delfina hemen ananesini düzeltti, o böcek değil dedi, sonra da benden onaylamamı istedi. Çocuklar harika varlıklar, onlara ne sunulursa hemen bilgiyi emiyorlar. O yüzden ben elimden geldiğince ve bilgimin yettiğince ona ıtırı, biberiyeyi, akşam sefasını, palamut ağacının yaprağını isimleriyle öğretiyorum. Bunun için Tübitak'ın çocuklar için hazırlanmış çıkartmalı kitapları var farklı ağaç, çicek, böcek vs. türlerini öğreten. Ben bile keyifle öğreniyorum, tavsiye ederim. 

Gerisi burda...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...