My photo
a utopist, a green, a free soul, a liberal, a young (well let's say 'a new' rather than 'young') mother, a rebel, a thinker, a smiler, a wonderer, a note, a butterfly, a rainbow, a nymph, a kite, a wave, a breeze from the sea, a purple soul, a chocolate-addict, a lover...

Thursday 5 April 2012

Tazeanne.com'daki yeni yazim

Baglanti:
Esra A. Duff; “Doğum güzel bir travma”


Hayata farklı merceklerle bakarız esasında. Merceğimizin rengi neyse hayat da öyle gözükür sanki. Anne olmak, takılabilecek en ilginç merceklerden biri bana kalırsa. Benim dünyaya bakışım, hayatımın kimyası, anlamı, yaşam biçimim, hayat anlayışım, yani herşeyim değişiverdi. En çok da hep dedikleri gibi annemi anladım anne olmayla.  Çünkü artık ben de anneyim. Pek bir klişe ama doğru: annemi anladım.
Ben bedenimde yeni bir hayatın başladığını öğrendiğimde Birmingham, İngiltere’de yaşıyordum. Önümde sekiz ayım ve doğum yapacağım yeri seçmek için üç seçeneğim vardı: İngiltere, Türkiye veya Yeni Zelanda. Ben hepsini ciddi ciddi düşündükten sonra İstanbul’u, Yedi Tepelim’i seçtim. Nedeniyse, annemin de desteğiyle annemin yanında, anne olmayı öğrenmek isteğimdi. Ve en annelik hissimin en doğru kararı verdiğini biliyorum. Annem İzmir’den doğuma birkaç gün kala geldi, ve üç gün geç gelen bebeğim doğduktan sonra benle 41 gün kaldı, bana daha doğrusu bize baktı. Ve ondan daha güzel daha iyi bir bakıcı düşünemiyorum. Bence hiçbir kadın annesinden uzakta doğum yapmamalı, mümkünse anneliği onunla paylaşmalı…
Lohusalık, anne desteğiyle daha kolay atlatılıyor. Annemden daha iyi bir bakıcı düşünemiyorum… 


Kulaklarımı kötü herşeye tıkadım.
Güzel bir travma doğum yapmak, ben tüm hissi hissederek anne olmak istedim: epiduralsiz ve doğal yoldan. Esasında normal doğum yapmamı Türkiye’deki doktorların hiç biri önermedi. Küçüklüğümde geçirdiğim kalp operasyonu, hamilelik şekeri, hamileliğimin sonlarına doğru dibe vuran demir + vitamin oranlarım ve astım krizinden dolayı. Hatta doğumhanede doktorum, yardım için gelen doktora durumun garipliğini anlatıp gülüştüler bile ‘normal doğum yapmaması gereken bir anneye normal doğum yaptırmak için uğraşıyoruz’ diye J Ve Delfina Ada’m yüzüp kollarıma geldi ve çoktan yürümeye başladı bile:)
Türk’ü İngiliz’i farketmiyor: insanlar akıllarında sadece kötü anıları tutup, onları anlatmak istiyor.
Yıllar önce bir Afrikalı kabile hakkında bir araştırma okumuştum.
Şu an nerde okudum, hangi kabileydi kafamda hiçbir referans yok. Sadece araştırmanın özü kalmiş aklımda. Bu kabilede asla düşük, doğum esnasında ölüm vs. hiçbir kötü şey olmuyormuş. Bir Fransız kadın bunu araştırmak için kabileyle birlikte yasamış ve araştırmacının aktardığına göre bu kabilede doğumdan sorumlu kadın haricinde hiçbir  kadının birbirine doğum anısını, doğumunun nasıl geçtiğini vs. anlatması yasak. Sadece doğumcu kadın anlatabilir hamile kalmayla birlikte seni nelerin beklediğini. Ve sonuç çok olumlu. Ben hamile kaldıktan sonra bir baktım çevremdeki herkes bana doğumuyla ya da hamileliğiyle ilgili kötü anılar anlatiyor, bir dur dedim. Ne zaman bana kötü bir şey anlatmaya başlasalar, nazikçe pardon duymak istemiyorum dedim. Ve kulaklarımı tıkadım kötü herşeye.
Niye depresyona gireyim ki!

Niye depresyona gireyim ki! Bambaşka bir can, bir hayat içinden çıkıyor.
Türk’ü İngiliz’i farketmiyor: insanlar akıllarında sadece kötü anıları tutup, onları anlatmak istiyor. Ve hamile olduğumu öğrendikten sonra herkes şunu söyledi: daha dur bunlar iyi günlerin, daha kötüsüne hazırla kendini. Ben de ‘hayır’ dedim, ‘sadece gün geçtikçe sadece güzelleşebilir’. İngiltere’de doktorlar, ebeler sürekli olarak doğum sonrası depresyondan bahsediyorlar. Hatta bununla ilgili toplantılara filan katılman gerekiyor ve durmadan doğum yaptıktan sonra çok büyük bir oran kadının loğusa depresyonu yaşadığını söyleyip duruyorlar. 45 yaşlarında hamile kalmış olan ofis arkadaşım, ben de acaba depresyona girer miyim diye ben kara kara düşünürken demişti ki ‘ben depresyona girmedim, ve girmeyeceğim dedim. Niye gireyim ki hayatın en güzel şeyi önümdeydi’. Ve ben de hep aynı cümleyi kendime dedim: ‘niye depresyona gireyim ki!’ Bambaşka bir can, bir hayat içinden çıkıyor.
Bırakın ey toplum, anneler bildikleri gibi güzel anılar yaratsınlar çocuklarıyla.

Evet çok meşakkatli bir yolculuk, ama bu güzel hayata değer! Ben Türkiye’ye yeniden taşındıktan sonra çok arkadaşımdan duydum, direkt sezeryan istemişler, neden? Çünkü hep normal doğumla ilgili çevrelerinden kötü şeyler duymuşlar. Her bebek apayrı bir yolculuktur. Evet Mevlana’nın dediği gibi hayat bir dağ ve dağa ne söylersen bir süre sonra aksediyor. Ben olumlu düşünmeye, bebeğime hep olumlu enerji yollamaya ve nefeslerime dikkat ettim. Nefes ki doğumu çok kolaylaştırabiliyor. Sanırım annelere endişe, ve korku yüklendiğinde annenin nefes alışı değişiyor ve bu paniklik hali doğum esnasında bebeğe aksediyor ve kordon bile – Allah korusun – dolanabiliyor bebeğin kafasına. Nefes ve huzur hali, çok önemli. İnanmak çok önemli. Bebeğinin sana sağlıkla geleceğine ve güzel günlere inanmak…
Sağır bir kurbağa olalım

Tüm güç içinde saklı!
Hani kurbağa yarışı hikayesi varmış. Hangi kurbağa en tepeye kadar ulaşacak yarışması yapılıyormuş. Tüm atletik kurbağalar bir bir düşmüşler. Niye? Aşağıdakiler ‘aman şimdi düşecek’ diye konuşuyorlarmış. Bir kurbağa tepeye varıp, kazanan olabilmiş; o da sağırmış. Dün bir arkadaşımla birkaç aydan sonra buluştuk. Oğlu iki yaşında ve buluştuktan hemen sonra oğlunun neden tüm cümle kuramadığının açıklamasını yaptı, ama bana garip geldi niye açıklama yapıyor, her çocuk farklıdır, farklı zamanlarda konuşmaya başlayabilir diye. Sonradan anlattı ki toplum yine burnunu sokup niye senin çocuğun konuşamıyor diye kadını taciz ediyorlarmış. Her çocuk farklıdır, bırakın ey toplum anneler bildikleri gibi güzel anılar yaratsınlar çocuklarıyla. Ey anne, çok güzelsin, yavrun için en doğruyu sen bilirsin, hadi kapa şu güzel kulaklarını, kurbağa misali, ve içindeki sesin seni ve yavrunu en güzel şekilde büyütmesine izin ver. Tüm güç içinde saklı…
Sevgiyle, nefesle, huzurla, iç bütünlüğüyle..,
Esra Akçay Duff
AB Uzmanı,  Çevirmen
Dil Bilimci & Edebiyatçı 
Gerisi burda...

Wednesday 4 April 2012

Şeker uyuşturucudur

- Bir bagimlinin kendiyle cekismesi -

Evet dogru duydunuz: Şeker uyuşturucudur!
Hani hep uyusturucunun cok kotu bir sey oldugunu dusunuruz. Her bir polis uyusturucu operasyonundan sonra icimiz rahat eder. 'Zehir tuccarlari' deriz, uyusturucu satanlara. Peki ya şeker? Bakkallarda, marketlerde yasal olarak satilan şeker; masamizda, mutfagimizda bulunan şeker cok mu masum? 
Uyusturucuyla şeker arasinda fark var mi?

  • Ikisi de topraktan geliyor (yani ikisi de dogal)
  • Ikisi de bagimlilik yapiyor
  • Ikisi de vucudumuzda saglik problemlerine neden oluyor, organlari öldürüyor
  • Ikisi de mutluluk veriyor

Dur, yapma! Narima goz koyma
Obezite, şeker hastaligi (adiyla bir bilinen bir hastalik bile var), kalp hastaliklari ve hatta kansere neden oldugu soyleniyor, konuyla ilgili olarak buyurun:
http://blogs.babycenter.com/mom_stories/03032012sugar-even-worse-than-we-thought/
Delfina 16 aylik, ve annemgil anlamiyorlar cocuguma neden şeker vermedigimi. Anlatiyorum, 'aa ama yazik' diyorlar. Sanki ben cocugumdan hakli mutlulugunu esirgiyorum.
Keske zararsiz bir sey olsaydi şeker.. Bol bol yiyebilseydik, pankreasimiz, karacigerimiz kolayca basa cikabilseydi şekerle.. Ama degil iste!
Anne olmak cok zormus: sevdigin baskasina bakabilmek ve sevdigini iyi yetistirebilmek icin kendine iyi bakmak gerekiyor, ve de ona iyi bakmak. Varolan en iyi gelecegi vermeye calisiyorsun, ama nasil olacak? Delfina buyuyor, ve arkadaslarinin hepsi birbirinden cafcafli, tadi guzel sekerleri yerken, ben nasil olacak da ona seker vermeyecegim? Ya dogum gunu partileri? Bol sekerli (hatta seker hamurundan yapilmis) kekler, kurabiyeler, neler neler... 
Delfi'nin en sevdigi dogal seker kaynagi: nar :)
Tam bir nar delisi :) Bir haftada dort nar yiyebiliyor!
 Herkes yerken ben kizima yeme mi diyecegim? Kizimi hastaliklardan koruyabilmek icin tamam bir sekilde kendimi degistirmeye calisiyorum. Ne mi yapiyorum: mesela, ben kek ve puding yerken kizima bir tabak dut kurusu koyuyorum, gelip benim tabagimdakini istemesin diye, ya da gidip mutfakta gizlice ativeriyorum agzima bir parca cikolata. Gitgide yedigim receli, sekeri azaltmaya calisiyorum, ama olmuyor! Ben bir bagimliyim :( Seker yemedigimde titriyorum, hatta bazen mutlu olmak icin yedigim de vakidir. Ben cikolatasiz bir hayat dusunemiyorum. Bir kare cikolatayi bir parca yemeye basladigimda bir bakiveriyorum kocaman tablet bitmis :( Nasil olacak peki bu degisim? Ben kendimi degistirememisken dunyalar tatlisi kizim icin tum bir toplumu nasil degistiririm ki!!! Bu cocuk illa ki diger cocuklarla iletisime gececek, ve onlarin elindeki sekerlemelerden isteyecek. Peki ben ne yapacagim, baskici bir anne olmak istemiyorum. Ya ben ona isin mantigini anlattigimda beni anlamazsa ...
Gerisi burda...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...