My photo
a utopist, a green, a free soul, a liberal, a young (well let's say 'a new' rather than 'young') mother, a rebel, a thinker, a smiler, a wonderer, a note, a butterfly, a rainbow, a nymph, a kite, a wave, a breeze from the sea, a purple soul, a chocolate-addict, a lover...

Wednesday 17 July 2013

Korku Kültürü Üzerine

Türkiye'ye tekrar taşınma kararını anne olacak olmamdan aldığımı yazmıştım daha önce. Türkiye'ye bir anne olarak taşındığımdan beri A'dan Z'ye hemen hemen her konuda tek bir gözlemim var: korku kültürü. Her konuda üzerimize korku pompalanıyor. Hamilelere o kadar çok korku pompalanıyor ki en doğal hayat formu olan vajinal doğum varken [normal doğuma hiçbir engel yokken ve sezeryan yapmaya gerek bile yokken] sezeryan yapmak istiyorlar [ki bunun için bu kararı veren anneler değil, korkuyu pompalayanlar sorumludur kanımca; çünkü en doğal annelik içgüdüsü çocuğunu korumaktır].
Anneleri çocukları hastalandığında doktora gittiklerinde o kadar çok korkutuluyorlar ki doktorlar tarafından en küçük bir hastalıkta hemen bünyemizdeki %1 olan zararlı bakteriyle savaşmaktansa %99'u iyi ve bağırsaklarımız için çok yararlı olan bakteriler doktorlar tarafından verilen ve daha sonra hayat boyunca sağlık sorunlarına ve alerjilere neden olacak böylelikle de ilaç endüstrisine para pompalamaya devam edecek olan antibiyotikler veriliyor ufacık bünyelere.
Bisiklete binme demek yerine,
kask almaktir korkuya inat yapilacak olan
Bisiklet alıp, çevreci bir şekilde yaşadığınız şehri, doğayı doğaya zarar vermeden gezmek istiyorsunuz ama bisiklet satıcıları bisiklete küçük çocuklar için takılan aparatı satmak bile istemiyor. "Düşürürsün, çocuğun kafası kırılır" gibi korku söylemleriyle vazgeçirilmeye çalışılıyorsun.
Çocukken bir yere tırmanmaya çalışırken, 'aman düşüp bir yerini kıracaksın' öğretildi bana. O yüzden gidip bir yerlere tırmanasım pek yoktur. Farklı ülkelerde farklı dağlara çıkmışımdır hatta dağın tepesinde bayılmışımdır ama yine de çamurların içine basayım, profesyonel dağcılık yapayım filan yoktur bende.
Parklara gidiyoruz fiskiyeler açık, Delfina hemen soyunup içine dalıp ıslanır. Ben 'dur, hasta olacaksın' demem ama  benim içimden de 'ayakkabılarımı çıkarıp da bir ıslanayım şu sıcak havada' gelmez. Neden? Çünkü bana hep korku pompalanmıştım küçükkenden.
O yüzden hasta olması pahasına çocuğumun zihnine psikolojik engeller koymak istemiyorum. Çok tehlikeli şeyler yaptığında anlatıyorum neden yapmaması gerektiğini ama sürekli 'şimdi düşeceksin, şimdi kafanı kıracaksın' gibi söylemlerde bulunmamaya çalışıyorum. Bu yine de zor bir sınav benim için. Çünkü bendeki tüm öğretilmişlikler olumsuz ifadeler içeriyor. Kendimle bir nevi savaşıyorum, çoğu zaman yeniliyorum, ama kazandığım ve özgür bir ruh yetiştirmek adına başarabildiğim anlar da oluyor.
İki gün önce Delfina vapurun yerlerini tüm bedeniyle süpürdü, vapurdakiler bana kızım çocukla ilgilen moduna girdiler. Umursamadım. Bu benim annelik tarzım. Eğer yerlere yatmak istiyorsa, yatsın. Eve gidince yıkanacak zaten. Ve beklenen oldu, Delfina muhtemelen başka bir yerden de mikrop alarak ateşlendi [ki huysuzdu bir süredir meğer bundanmış], ertesi sabaha kulağına vurdu ve kulak enfeksiyonu yaşadı. Ateş, kulak ağrısı, baygın bakışlar vs... Aile hekimi hemen yazdı antibiyotiği, ben antibiyotiğe direnince de çocuğun iç kulağı delinir şeklinde konuşmayave korku pompolamaya başladı. Eve geldim vermedim hatta almadım bile yazdığı ilacı. Gece hafif ateşle geçti ve çok şükür şu an hiper haline geri döndü. Neşesi yerinde, kulağındaki ağrı gitmiş, biraz boğazlar savaşmaya devam ediyor ve öksürüyor ama geçecek. Şifa'yı Verene hamdediyorum. Ebeveyn olarak insan o kadar çaresiz ki!



Yaninda olup, kesfetmesine izin vermektir bana dusen..
Hep güzel anlar yaratmaya çalışıyorum özellikle o hasta olduğunda, sürekli güzel anılarımızı anlatıyorum, onu ne kadar sevdiğimi, iyi ki hayatımızda varolduğunu...ki hayata tutunsun, hastalığı yensin sevgiyle..
Ama önce tüm yaptıklarımla, beyin ve ruh enerjimle, şifayı Veren'den istiyorum..Yaptıklarıma gelince:

  • Balın içine bir damla hakiki kekik yağını damlatıp, içine zencefil, karabiber koyup verdim.
  • Keçiboynuzu pekmezi verdim.
  • Ayaklarının altına kekik ve nane yağlarını sürdüm.
  • Burnunun açık olması çok önemli, t-shirtunun omuzlarına ve yastığına hep biberiye yağı damlattım.
  • Burnu açılmaya başlayınca Abfen sinüs rinse kit'le burnu yıkadım, açılmasını sağlamaya çalıştım.
  • Delfina'ya hep burnundan nefes alması gerektiğini söyledim, o tatlı cadı da dinledi.
  • Buhar aletini açtım rahat nefes alsın diye.
  • Yemedi, zorlamadım ama seçenek sundum (1-2 gün yememe normal sayılıyor).
  • Sarımsağı incecik dilimleyip zeytinyağında az pişirdim ve yağın içinde beklettim. Ardından ortaya çıkan sarımsak yağını kulağının içine 1-2 damla damlattım.
  • Suyunun içine az miktar yemek sodası koydum, suyu öyle içirdim.
  • Limonu sıkıp, içine az tuz koyup boğazdaki enfeksiyonu alsın diye içirdim.
  • Ateşle başetmesine izin verdim, ilaç vermedim. Ama bilinç seviyesinin açıp olup-olmadığına hep baktım. Gecenin 3'unde oturup kitap bile okuduk hatta.

Çok ama çok zor bir dönem hastalık dönemi. Ama doktorun verdiği korkuyla antibiyotiğe başlasaydım, önümüzdeki bir hafta antibiyotik kullanmaya devam edecektik. O yüzden damarlarımıza pompolanan korkuya bir dur demenin vaktinin geldiğini düşünüyorum. Bırakalım korkuları bir tarafa, ve iç güdülerimizle yolun bizim için en doğrusunu bulmaya çalışalım..Korkular karanlıktır. Sadece karanlıkta bilmediğimiz bir odada neyin nerde olduğunu bilemediğimiz için korkarız. Işıkları açınca içimiz bir rahat eder. Korku kültürünü de işte böyle yenmeliyiz... Bize öğretilmiş korkulara hayır demeli, alıp bisikletimizi bebeğimizle birlikte kırlara açılmalıyız. Hayata bir kez geliyoruz, korkularla donatıp hayatı daha az yaşanabilir hale getirmeye ne gerek?

Korku'nun zıddı nedir? Korkusuzluk? Olmaz! Korkuyla başlıyor yine kelime.
Korku'nun zıddı, Özgürlük müdür? Kendinden Emin Olmak mıdır? Nedir? Bir fikri olan?

Gerisi burda...

Friday 12 July 2013

Ev-yapımı Güneş Kremi

Güneş kremlerinin; hormonları nasıl etkilediklerini ve farklı markalar hakkında kıyamet gibi bilgi bulabilirsiniz farklı bloglarda ve internet sitelerinde. Ben de her anne gibi çocuğu için en iyisini araştıran bir anne olarak güneşten korunma konusunda okumaya ve çevremle konuşmaya başladım. Okudukça okudum. Ve yabancı bir markaya sadece 100ml için dolar üzerinden birsürü para bayılmaktansa, kremi kendim yapmaya karar verdim :)
Tarifimi paylaşmadan önce güneşle ve güneşlenmeyle ilgili bakış açımı sunmak isterim.

Güneş evet birçok açıdan mucizevi bir kaynak olsa da unutmamak gerekir ki güneşin ciddi yaşlandırıcı bir etkisi var ve Yeni Zelanda gibi ozon tabakasının ince olduğu ülkelerde cilt kanseri vakaları fazla. Diğer bir açıdan güneş kremleri hep yegane koruyucu gibi lanse ediliyor. Niye? Çünkü ardında kocaman ve pahalı bir endüstri var. Güneş kremlerinin içindekiler kısmına bir bakın, kaç kelimeyi anlayabiliyorsunuz bir düşünün. İçeriğini anlayamadığımız ürünleri ve vücudumuza olan etkilerini bilmeden maalesef ki alıp herşeyi emen cildimize düşünmeden sürebiliyoruz. Peki çocuklarımız?
Kızımla olan yolculuğumuz bana hayattaki herşeyi yeniden ve yeniden sorgulattı/sorgulatıyor. Bundan dört yıl önce birisi dese, ben güneş kremimi kendim yapıyorum diye, garip garip bakardım sanırım ama bugün oturdum tüm yaz boyunca yetecek güneş kremini kendim yaptım.
Tabi güneş kremi güneşten korunmayı tam sağlamıyor. Yıllardır şöyle bir gözlemim var: nedense gençliğinden beri bol bol güneşlenmiş yaşlı teyzeler, diğer yaşıtlarına göre çok daha buruşuk ve kırışık ciltliler. Muhtemelen gözlemim çok öznel ama nedense hep öyle gördüm. Ben ne zaman korumasız cildimi güneşe maruz bıraksam hemen cildimdeki benler çoğalır, cildim kızarır, ben küçük küçük sivilceler çıkar. Cildim güneşi maalesef çok tolere edemiyor. Evet korumasız her gün 10 dakika güneş banyosu yapmak çok yararlı, peki günün geri kalanında?
Ben giysilerle korunmaya inanıyorum. Bir uzun kollu bluz 15 derece güneş koruması sağlıyor. Bunu şapkayla destekleyerek güneş kremi kullanmadan dışarda gönül rahatlığıyla geziyorum [Yeni Zelanda hariç, çünkü güneşin, ince ozon tabakasından mütevellid ciddi yakıcı etkisi var]. Delfina plajdayken UVA korumalı mayoları var iki set, onları giyiyor ve tabii ki kafaya şapka. Güneş gözlüğünü istediğinde takıyor, onu da gözlükçüden aldık.
Özellikle 2 yasına kadarki tatillerimizde güneş ışınlarının dik geldiği 10-4 arası saatlerde plaja gitmedik. Unutmayın, tehlikeli saatlerde gölgede oturmak, güneşe maruz kalmadığınız anlamına gelmiyor. Beyaz taştan, kumdan, yerdeki fayanstan güneş ışınları yansıyıp tekrar size ve bebeğinize gelebiliyor ve zararlı olabiliyor. Dikkatli olmak lazım.
Korumasız, uzun süre ve aşırı süre olan güneşlenmeye inanmıyorum.
Kendim adıma da uzun süre güneş altında kalıp, ardından yaşlandırmayı geciktirici (!) kremler sürmeye de inanmıyorum.
Gelelim ev yapımı güneş kremimize. Güneş kremimizin ana koruyucu özellikte olan maddesi çinko oksit [zinc oxide]. Bilen bilir, İngiliz kolonisi ülkelerde cricket çok ünlü bir spor/oyundur. Cricket oyuncuları uzun süre güneş altında kaldıkları için yüzlerine kalınca bir katman çinko oksit sürerler. Çinkoyu araştırırken diş dolgularında da kullanıldığını öğrendim. Hemen dişçi olan kuzenimi aradım. O da onayladı, öyle ki dolguları doldurmadan önce çinko oksit sürüyorlarmış karanfil yağıyla birlikte, ve bu çinko oksit diş röntgeni çekildiğinde maddenin altında kalan yapıyı göstermiyormuş. Yani ışınlara karşı çok etkili, katman oluşturuyor. Öte yandan, doğada direkt bulunabilen bir madde değil, sentetik bir madde. Forumlarda susam yağının da güneş koruması için kullanıldığını öğrendim. Ama daha sonra susam yağının kılları güçlendirdiğini ve kıl oranını arttırdığını okudum. Ama evet yağlar içinde en yüksek faktör [SPF 15] koruma sağlayan yağ susam yağıymış. Yine de kıl konusuna kıl olaraktan güneş kreminde yer almamasına ve çinko bazlı bir tarif yapmak istediğime karar verdim.
Wellness Mama'dan bir tarif gördüm ve onu uygulamaya karar verdim.
Tarifimiz şöyle:


Ev-yapımı güneş kremi:


  • 1/2 bardak sızma zeytinyağı
  • 1/4 bardak organik hindistan cevizi yağı [doğal SPF 4)
  • 1/4 bardak balmumu
  • 2 çorba kaşığı organik karite yağı [Shea Butter] [Doğal SPF 4-5]
  • 2 çorba kaşığı nano olmayan çinko oksit [20+ SPF]
  • 1 damla organik çayağacı ya da biberiye yağı [tercihinize bağlı]
  • 2 damla yasemin yağı [tercihinize bağlı]

Nasıl yapılır?

  1. Çinko oksit ve esansiyel yağlar [çayağacı ve yasemin] hariç tüm malzemeleri bir cam kavanoza koydum.
  2. Ocağa bir küçük tencere koyup, içine iki su bardağı kadar su koyup, kaynatmaya başladım. Bu esnada cam kavanozu benmari usulü tencerenin içine yerleştirdim.
  3. Hepsi eriyip, kaynaştıktan sonra, ağzımı bir tülbentle kapayıp iki kaşık çinko oksiti [direkt solunulmaması tavsiye ediliyor] sıvı haline gelen diğer malzemelerle karıştırdım
  4. Çinkoyu ekledikten sonra cam kavanozu tencereden çıkarttım ve karıştırmaya devam ettim
  5. Sıcaklık biraz soğuyunca içlerine esansiyel yağlarımı ekleyip şişelerime kremi koydum, soğumaya bıraktım.

Hepsi bu!
Verdiğim tarif üzerinden 40 ml'lik dört şişe çıkıyor
Notlar ve Püf noktaları

  • Karite yağının hücre yenileyici özelliği var, kırışıklıklar için kullanılan bir yağ. Ayrıca, karite yağını koymamızın ana nedeni waterproof yani şu geçirmez özelliği katması kremimize.
  • Hindistan cevizinin faydaları saymakla bitmiyor zaten.
  • Balmumu konusunda dikkatli olmalısınız. Piyasada satılan birçok balmumu parafin içeriyor doğal değil. Bu tarz balmumları ucuz ve aldatıcı. Kaş yapıyorum derken göz çıkartmamak gerekiyor. Malzemelerinizi aldığınız tedarikçiyi iyi seçmeli, bol sorular sormalısınız. Ben arıcılardan alıyorum hakiki balmumunu.
  • Esansiyel yağlara gelince: Bu tamamen tercih meselesi. Ben şişe içinde herhangi bir bakteri oluşumunu engellemek için çayağacı damlattım 1 damla kadar. Kokusunu güzelleştirmek adına da evde olan yasemin yağını kullandım. Sizde mesela vanilya yağı ya da başka bir yağ varsa kullanabilirsiniz. Yalnız turunçgillerden olan yağları kullanmamanızı tavsiye ediyorum. Çünkü ciltte leke birabildiği söyleniyor. Güneş kreminde kullanılmaması gereken esansiyel yağların bir listesini buradan bulabilirsiniz.
  • Çinko oksiti bulmak biraz zor. Kimse iki çorba kaşığı kadar nereden alınır bilmiyor. Çok araştırmam gerekti ama sonunda buldum. Buldum da öyle iki çorba kaşığı kadar satan yer bulamadım ve kilolarca almak zorunda kaldım. Dileyenlere maaliyetini karşılayacak şekilde iki çorba kaşığı tedarik edebilirim. Ya da bu kadar ürünü hazırlamakla uğraşamam diyenlere, yardımcı olabilirim. Özelden bana yazabilirsiniz: korinakrem@gmail.com. Benim kullandığım çinko oksit en üst seviye altın mühür diye geçiyor. Dikkat etmeniz gereken şey nano teknolojisi olmamalı çinko oksit. Zaten nano olan çok pahalı oluyormuş. Nano teknoloji ile üretilenler derinin altından vücuda sızıyor, derinin üstünde kalıp kalkan vazifesi görmek yerine. 
  • Çinko hariç tüm malzemeleri yıllar geçtikçe tek bir dükkandan bulmakta zorlanıyorum, alırken de yağların son kullanma tarihlerini sorun lütfen. Yağların raf ömrü 1.5 ile 2 yıl arası değişiyor. Sizin alacağınız yağların raf ömrü en az bir yıl daha olması lazım. Bir diğer sorun da bu yağların kiloyla satılmaları. Yani yıllık ihtiyacınız kadar güneş kremi yapmak için kilolarca yağ almak zorunda kalabiliyorsunuz.
20+ faktörlü güneş kremi yapmak o kadar da zor değilmiş. Evet herşeyde olduğu gibi bunda da emek var ama hiçbir şey imkansız değil. Bir nevi hobi olarak görüyorum evde yapılmaz denilen ürünleri evde hazırlamayı. Pek de keyifli. Hele yanınızda size eşlik eden kafa bir arkadaşınız varsa, pek de güzel. Sevgili Hande ve Bengisu'ya bugün bize katıldıkları için sonsuz sevgiler..
Bu arada siz de çocuğunuzla bu etkinliği birlikte yapmak isterseniz, bırakın çocuğunuz balmumunun dokusunu parmaklarıyla hissetsin; karite yağının kayganlığını hissetsin; ona güneşin hikayelerini anlatın karışımı karıştırırken; nasıl da güneşin bizi beslediğini, bize sonsuz yararları olduğunu ama bir taraftan da bizim güneşe karşı korunmamız gerektiğini... Hikayeler bitmez... Her iş, zevkle çocuklarla birlikte yapılabilir..
Hayatta küçük zevkler var insanı çok mutlu eden. Benim için evde güneş kremi yapmak da böyle bir şeydi.
Keyifli yazlar, istakoz gibi kızarmamalar...
Sevgiyle, keyifle, sağlıkla...
Sonradan ekleme bilgi: 2014'un başlarında Yeni Zelanda [YZ]'daydık. YZ'da ozon tabakası Kuzey Yarım Küredeki endüstrileşmenin tetiklemesiyle daha ince ve o yüzden YZ'da cildinizi güneşe karşı iyi korumalısınız yoksa vücuttaki lekeler artıyor ya da cilt kanseri olunuyor. YZ'daki Cancer Society'in hazırladığı özel güneş kremleri satılıyor, içeriğindeki en büyük etken maddeyse çinko oksit. Oradan aldığım doğa ve sağlık magazinlerinde de tavsiye edilen ana güneş koruyucu madde çinko oksit.
2018'den bir not: Beş yıllık kendi güneş kremimizi kendimiz yapmamız ve çevremdeki sevdiklerimle paylaşma macerasından sonra, 2018 itibariyle görüyorum ki tarifi açıkça paylaşmış olsam da modern zamanlarda insanların en kıymetlisi 'zaman' bulmak ya da daha doğrusu zaman bulamamak! O yüzden Delfina ve Delfina'nın kardeşi Koru'nun isimlerinin karışımı Korina doğdu. Korina aynı zamanda özgürlüğüne düşkün Ege'li Yunan bir şairin adı ve o hep görmeyi çok arzuladığım Peru'nun yerli dilinin adı. %100 doğal ve içindeki yağların %80'ini organik sertifikalı yağlardan ürettiğim, altın mühür cinsinden çinko oksit güneş kremini www.instagram.com/KorinaKrem veya www.korinakrem.com adresinden benimle iletişime geçerek edinebilirsiniz. Ben beş yıl önce bu tarifi paylaştığımda benim bildiğim kadarıyla Türkçe yazılmış bir güneş kremi tarifi yoktu, şimdiyse bol bol var. İlgimi çeken bir diğer nokta bu tarif birçok butik firma tarafından uygulanmış ve bana sorarsanız çok yüksek fiyatlara satılıyor. Ben her ekonomik seviyeden insanların organik ürünlere ulaşabilmeleri gerektiğine inanıyorum ve hatta 'el insaf!' diyorum piyasadaki organik bile olmayan el yapımı güneş kremlerinin satıldığı rakamları görünce. Bir diğer konu ise tüketicinin kandırılma sorunu. Her ne kadar krem yapmak için benim de kullandığım yağlar soğuk sıkım olsa da kremi oluşturabilmek için bu yağlar ısıl işleme maruz kalıyorlar ve soğuk sıkım olmuş olmaları birşey ifade etmiyor. Organik yağ kullanmayıp, reklamını yaparken soğuk sıkım kullandık diyen firmalara lütfen itibar etmeyin. Bu göz göre göre tüketiciyi kandırmak oluyor.  Güneşli zamanlarımızın keyifle ve sağlıkla geçmesi dileğimle...
 


Gerisi burda...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...