My photo
a utopist, a green, a free soul, a liberal, a young (well let's say 'a new' rather than 'young') mother, a rebel, a thinker, a smiler, a wonderer, a note, a butterfly, a rainbow, a nymph, a kite, a wave, a breeze from the sea, a purple soul, a chocolate-addict, a lover...

Tuesday 28 August 2012

Hayatta her sey birbirine baglidir..



Delfi 13 aylik, bir nehre ilk girisi, biraz tedirgin
Yeni Zelanda, Northland

Ben kendimi bildim bileli ütü yapmam. Direkt ben de askılara aşarım, öyle kururlar. Sonra da dolaba. Gömlekler için özellikle dediğim. Ama mutlaka tüm çamaşırlar güneş görerek kurur, bu bakterileri vs. öldürüyor. Hijyen sağlamış oluyor. Güneşe bakan bir balkonum olduğum için şanlısıyım. Olmayanların ütü yapması tabii ki mantıklı. Bir de TR'de kurutma makinasının varlığını anlayamıyorum. Yılın çoğunluğu güneşli geçen bir memlekette neden insanlar çevreye zararlı kurutma makinası almaya çalışıyorlar, anlayamıyorum. İngiltere gibi ülkelerde çamaşır kaloriferin üstüne aşsan bile günlerce kurumuyor. Adamlar tabii ki kurutma makinasını icat etmiş, ama TR'de ne gerek yani? Ütü bildiğim kadarıyla da elektriği en çok  çeken alet. Şunu bilmemiz lazım: hayatta her şey birbirine bağlı. İnsanlar elektriği çok tükettikçe, hükümetler yeni elektrik elde edebilecekleri yöntemler, uygulamalar arayacaklar. Ve bunlar da genelde HES'ler, uranyumlar vs.. vs.. Dünyanın can damarı olan sular hapsediliyor, elektrik üretilebilmesi için. Sular özgürce akamıyor, dünyanın dolaşım sistemi bozuluyor. Vücudunuzda kanın akmadığını düşünün belli bölgelerde, ne olur? Dünyanın da kanı olan suyu akamıyor. Çünkü ordan gelecek olan enerji bizim bazen çarçur ettiğimiz elektriğe dönüştürülmesi için kullanılıyor. Ben ütünün, kurutma makinalarının ciddi sonuçlar doğurduğuna inanıyorum. İnsanlar doğallıktan çıkıp, öyle yapay bir dünya üretmişler ki, bedenimize giydiğimiz kumaş parçasının fonksiyonu önemli değil, hangi marka ve kırışık olup olmadığı önemli..
Önemli rica: İlk cümlemi tekrarlayıp, bir de ilave yapıyorum: Ben kendimi bildim bileli ütü yapmam.Nolur artık garipsemeyin, ben böyleyim...
Çok kafa ütüledim galiba.. Susup bir nefes zamanı..
Sevgiler~~~


Yenı Zelanda'da ozgurce akan bir nehir
Gerisi burda...

Saturday 25 August 2012

Life is a box of chocolate

Today it's been two years since we moved from Birmingham to Istanbul. We moved from one city whose symbol is a bull to a district in Istanbul one of whose symbols is also a bull ;) Life is indeed 'like a box of chocolate' ;)  You really never know what you'll get. Before we decided on this district of Istanbul, we had to look for houses in 21 different districts and we ended up in the one with a bull!!!
Ozgurluk Park, Istanbul. First day of bayram
Delfina seems to be very content with her life in Istanbul. She spends her mornings with lots of kids in a playground / park nearby. And we come home for a noon nap and lunch, meantime she plays with her toys at home and then again out to feed birdies and play with a ball with some other kids or ride on her new scooter. Unless her mother instead took her to a gallery, museum or for a ferry ride ;)
She is a big girl now. She has most of her teeth out except for the last ones at the back. She started sleeping in her own room last week Friday. It was a big step. Arranging a video chat with her Kiwi grandparents and exhibiting her room to them and showing her room whenever a friend came to visit helped this process a lot, methinks. She has her slide, tent, chest of drawers [every drawer of which I am intending to paint a rainbow colour], her toy boxes are now all in her room ;) Her books are in the bottom shelves of our family bookshelves ;) So I guess, the moving process is over and we are 90% settled. There is still stuff to buy for the house, but nothing comes easy... or let's say time settles you back in ;)
exploring the world on her own
We gave lots of balloons away to the kids in the playground last weekend, because it was bayram [religious festival time, like Xmas when family members get together, people visit each other and exchange pressies]. I keep on teaching Delfina to give or to share but when she finds out that she can't straight away borrow other kids' toys or bicycle, she gets angry. For instance, whenever we go out to feed the birds, I buy a pound of bird food and give it to all of the kids there to feed the birds together and it is fun ;) But when Delfi wants to go and pick a handful birdfood from other kids, I keep on telling her that she needs to ask permission. Unfortunately not everyone is willing to share the whole pack with other kids :( And she gets upset. When we gave balloons away on Monday, she was ok to share her balloons until a boy did not want to give his toy truck to Delfina. Then she changed, and started to cry not to give any balloons away. Well, I did not force her afterwards. I guess bringing up a child with communist ideals in a non-communist environment is difficult.

playing with her best playmate Alexia
Have you ever realised how many 'social rules' you need to teach to your kids? I don't necessarily believe in teaching her some of the rules but I  have to teach her so that she does not experience any nasty reaction from other people. In a Turkish TV series that I watch, a kid tried to get some figs from an old and grumpy man's garden. Finding out that kids were 'stealing' his figs, he started shouting and tried to teach the kids a lesson. Later on, when the main kid's mother told her not to 'steal' anything from anyone, he said 'what did that old man do to ripen those figs? Did they ripen in his hands? Why can't I eat them?' It is true. Modern  societies all around the world have rules: we own stuff, we buy and sell. Doesn't it come to one's mind that the whole story of ownership is completely random. Who is the first owner? People sell and buy and declare everything on their land belongs to them. As Delfina is getting closer to her age 2, she started developing the whole sensation of 'it belongs to me and you can't touch it' or 'it is MINE'. For the last ten days or so, she has liked to share other kids' stuff but has not liked to share her 'own'.
maybe we gave up to 50 balloons away on the bayram day ;)
 It is true that for the first half of your life you learn stuff, you look at the world to discover and then when things commence to become mundane and daily, I think the best thing to do is to have a child and then you start questioning the world from scratch again ;) It is really making me tired dealing with this 'sharing' business. But this is a stage of her growing up and it will pass. I know. It is unbelievable how time passes. It is like yesterday I was working at Birmingham Conservatoire with my wonderful colleagues and today Delfi is 21 months old. And next time I open my eyes, I guess she will be celebrating her 21st birthday somewhere in the world! 
with her sleepmate :)
She doesn't talk yet but she can express herself very well. And she is doing her best to imitate sounds in English, Turkish and Korean.. She loves Korean kids songs ;)
http://kr.infant.kids.yahoo.com/infantzone/index.html?service=song&mode=sublist&cate_no=110&sort=latest&endpg=8&pg=7
 She loves music and to dance. I guess it's got to do with the fact that I spent my first months of pregnancy at Birmingham Conservatoire ;)) 'Life is like a box of chocolate' and really you don't know what is to come. Learning about the existence of Delfina was absolutely  a delightful taste.. My little friend is growing up so quickly... Hope she and all babies in the world have a green, just, peaceful and healthy life...

Gerisi burda...

Tuesday 21 August 2012

Yine bebek arabasi uzerine

Bizde mamas and papas urbo modeli var. Evet cok rahat bir araba, ama ingiltere'ye gore dizayn edilmis bir araba. Lastikleri Turkiye yollarinda cok cabuk asiniyor [ki garanti kapsaminda degistirdiler hepsini disari ciktik 15 dakika sonra lastiklere bir baktik yine ayni sekilde asinmaya baslamis], ve ingiltere'nin soguguna gore dizayn edildigi icin yazlari icin chicco caddy'i aldim, tatil yerlerinde daha rahat ederiz diye. Esasinda Mamas and Papas'tan memnunum. Cok konforlu. Isterseniz konuyla ilgili bir yil once yazdigim yazima bir bakin:

Son iki yildir bebek arabamizla girmedigimiz yer kalmadi. Urbo modeli sehir yasami icin cok uygun, uyudugunda tam bir yatak haline donusuyor ve cocuk rahatca uyuyor. Tramvayda her yerde, arabanin eni tam sehre gore yapildigi icin bebek arabasi her yere sigiyor vs vs.. Bebek arabasiyla sehir hayatinda nasil basettigimizi okuyabilirsiniz. 

Delfi'nin bebek arabasinda huysuzlandigi bir an, yine yollarda

Ama inanin simdiki aklim olsa kesinlikle hafif ve arkaya tam yaslanan bir bebek arabasi alip gecerdim. Mamas and papas gibi  bir bebek arabasini taksiciler katlamayi bilmiyor, mamas and papas urbo 9 kilo ama sanirim diger arkaya tam yaslanan ucuz arabalardan daha hafif olanlari var. Bir de bissuru aparati, yok anakucagi var. E simdi Delfi buyudu ve evde yayinti valla. Bebeginiz kucukken cok ozeniliyor bu tarz guzel arabalara ama yazik gercekten. En guzeli hafif, basit, Akdeniz ulkeleri icin uretilmis bir araba almak. 
Bir de satici [Hasim Iscan'da Korkmaz Ticaret] satarken bakin celik ve deriden bu araba, digerleri gibi plastikten degil demisti ama deri olan kismi iki yila yakin bir kullanma sonucu [esasen gunesin yipratmasi sonucu - malum ingiltere'deki gunes TR'deki gibi yakmiyor, sadece okşar gibi yapiyor] deri atmaya ve parcalanmaya basladi. O kadar da kalin bir deri degilmis. Simdi gotursem yine garanti kapsaminda birsuru laf dinleyecegim, o yuzden pek niyetli degilim. Ben de bir şal sardim o kisma. Bir de en alttaki esya tasima filesi bri seferligine mahsus bir arkadasimin agir cantasini oraya koymasi sonucu parcalandi ve delik gitgide buyuyerek buyuk bir delik haline geldi. Ben de bir tel gibi bir malzemenin yardimiyla ördüm orayi. Simdilik boyle idare ediyoruz. Turkiye'de chicco ve mamas and papas'ta yasadigim tuketici sorunlari icin lutfen baglantiyi tiklayiniz.

Bayramin ilk gunu, Ozgurluk Parki'nda eglenirken
Kizim artik kendi ayaklarinin ustunde daha mutlu
Bebek arabasina olan ihtiyacimiz her gecen gun azaliyor
Sevgili ebeveynler, gercekten cocuklar cok cabuk buyuyor, ve bebek arabasinda olmak istemiyorlar. Evet özeniyoruz, guzel pahali seyler aliyoruz. Ama onun yerine belki daha uygun fiyatli baska hafif ve konforlu bir araba almak belki daha mantikli bir fikir... Ama param cok, harcamak istiyorum diyorsaniz, uygun fiyatli bir bebek arabasi daha alip ihtiyac sahibi bebekli bir aileye hediye etmeye ne dersiniz;)
Cocuklarimizin saglikla, sevgiyle buyumesi dilegimle...
Gerisi burda...

Wednesday 15 August 2012

Dogal temizlik varken suni temizlik niye?

Hani arada bir arkeologlar cikar, eski kulturlerin nasil yasadigina dair bilgi sunarlar. Sebze-meyveyle beslenirlerdi, ates kullanirlardi filan. Herhalde zaman gelecek bizden sonraki nesiller 2000'li yillarda yasamis insanlar icin: 'dogal yasam varken, sentetik yasami urettiler. Dogal yiyecekler yerine sentetik, yapay yiyecekler, dogal temizlik yontemleri yerine birsuru kimyasallar kullanmislar' diyecekler. Ve halimize cok aciyacaklar. Insan dogali dururken, sentetige ya da yapaya yonelir mi?

Sanirim bir yil once internette dolasirken, sabun cevizi agaci [soapnut tree] diye Nepal ve Hindistan'in daglarinda yetisen bir agacin meyvasinin temizlik icin kullanilabilecegini okudum. Ve dedim ki, 30 yasindasin ve nasil olur da bundan daha onceden haberin olmaz!!! Kendime cok kizdim, ve ayni zamanda sunu anladim: hayatimizdaki bir cok sey gibi temizlik kavrami da suni. Temizligin bol bol kimyasallarla olacagina inanmisiz. Oyle olur saniyoruz. Sanki birsuru ne idugu belirsiz kimyasal koymazsak, temizlik yapmis olmayiz! Bir de beynimiz oyle bir yikanmis ki camasira, bulasiga, tuvalete, yerlere, camlara ayri deterjanlar gerekiyor. Gidip tuvalet deterjaniyla mutfak tezgahini silemezsiniz! Annemin dedigi gibi: 'kizim su neyi cikarmaz ki!'


Delfina sabun cevizleriyle oynarken
Ben astim-alerjik bir insanim. Bu hale dogustan gelmedim. 18'li yaslarima kadar ardarda hapsurmak neymis bilmezdim. Hapsuranlari da ozellikle yapiyorlar sanirdim. Klasik hikaye: bir izmirli istanbula tasinir ve bir iki ay icinde astimli oldugu ortaya cikar! Ister istanbul'un cok nufuslu, bol egzoslu, nufusa gore az agacli havasini suclayin, ya da bir terleten bir ruzgariyla carpan havasini. Durum budur. Ben istanbul'a tasinip astim hastasi olan ilk izmirli degilim. Nerden geldik bu konuya? Hapsurmaktan geldik. Ben bir suredir sabun agacini kullaniyorum camasirlarimda. 15 tane meyveyi 1.5litre suda 1 saat kaynatip, cam siseye koyup dolapta tutuyorum. Kalan meyveleri de iyice kurutup, bir kenara ayiriyorum tekrar ayni sekilde kullanmak uzere. Her  bir camasir postasina da bir bardak siviyi deterjan gozune dokuyorum. Dun sabunagaci cevizi sivim azalmisti, yerine evde gecen yildan kalma perwol'u kullanayim dedim, elimde kalmasin deterjan diye. Camasirlari makinaya atip, disari cikmistik. Eve geldigimde camasirlarimi makinadan cikarip camasir sepetine koydum. Dusa girdim, cikmamla birlikte dehset bir astim krizine girdim. Deli gibi hapsurup, nefes alamadim. Tikandim. Ayni sekilde esim de hapsurmaya basladi. Sonra anladim ki sabuncevizinin luksune alismisim, artik camasir yikadiktan sonra hapsurmuyormusum. Ama ne zamanki bir seferligine perwol kullandim ve tikandim :(
Sabunagacini illa da sivi haliyle kullanmaniza da gerek yok, sabuncevizlerini bir kesecige ya da bir coraba koyup, makinanin icine camasirlarinizla birlikte atabilirsiniz. 

Ayrica evde sinek varsa ya da sinek zaten isirmissa sabuncevizi sivisini direkt isirigin oldugu yere suruyorum ya da kollara, bacaklara suruyorum ve gercekten de sinekler yaklasmiyor. Bunu bircok defa kendimde ve Delfi'de denedim. Kendim denemedim ama TR'de sabuncevizlerini satan sevgili Esra, karincalara ve haserelere karsi da etkili oldugunu soyluyor. Sabuncevizi %100 sertifikali organik bir urun ve detayli bilgileri adaşım Esra'nin sitesinden edinebilirsiniz:
www.sabunagaci.com
hmmm... bunlar da neymis :))
Heryerde ve herkese bahsediyorum sabuncevizinden. Organigi varken, ne gerek var suni kimyasallara? Ayrica Bugday dernegi uyelerine %10 da indirimleri var.

Bir de leke cikarticilari bir kenara birakin. Cocugunuzun t-shirtu leke icinde mi? Makinaya atmadan once biraz yogurt surun lekeli bolgeye [tabi bu is icin gidip ucuz bir kase yogurt aliyorum, ev yapimi organik yogurdum pek kiymetli cunku] . 1-2 saat bekletin. Makinaya atmadan once yogurdunu aritin muslukta ve makinaya atin. Gercekten ise yariyor. Yalniz leke cok fazlaysa, makinada camasirlari 1 saat bekletmeli programda yikayin derim. Camasirlari yemek sodasina [karbonat] bir gece onceden de batirmak bir leke cikartici bir yontemmis, ama denemedim.

Amac, Delfina'm saglikla buyusun, astim nedir bilmesin... Gelecek nesillere kirlenmemis ve kimyasalsiz  sular kalsin.. Insanlik, saglikla ve huzurla yasam yolculugunu tamamlasin...

Saglikli, organik, hapsuruksuz gunlere...

Ekleme:Bir konu daha var ki Delfina'min buyumesine destek olurken olabildigince cevreye saygili buyumesine calismak. Bunun icin de ornegin islak mendili cok zoraki durumlar haricinde hic kullanmadik. Mantigim saglik acisindan da basit: bir mendili islatip, bir yere koysak, kurur. Ama islak mendilleri disarda biraktigimizda bile kurumuyorlar. Yani islakligi saglayan madde su degil de icine koyduklari, ne oldugunu kimya bilgisi olmayanlarin anlamadigi maddeler. Ayrica kullan-at felsefesi dogaya cok zit. Peki ne yapiyoruz? Maalesef cozumum cok saglikli degil ama daha cevreci: kolonya. Cantamda hep ufak bir kolonya sisesi tasiyorum. Ve hijyeni saglamam gereken bir konu oldugunda [surekli gezdigimiz icin ve Delfina yerlerde cok yuvarlandigi icin bir sey yemeden once ellerini yikayamadigim durumlarda] kolonya kullaniyoruz. Ayrica yanimda da su sisesi mutlaka oluyor, ve toprak bir zemin bulup Delfina'nin ellerini once tozdan topraktan su yardimiyla akitiyorum. Peki diyeceksiniz tuvalet konusunda ne yapiyorsun? Soyle, maalesef Delfina icin hazir bez kullanmak zorunda kaldim. Cunku yardim almadan bebegini buyuten bir anne olarak bez yikamak beni gercekten cok zora sokacakti. Hos, keske daha zora soksaydi ve biz cevreyi bu kadar kirletmek zorunda kalmasaydik keske ama bazen bencil davranabiliyor insan iste. Neyse, bezdeki kakayi ben mutlaka tuvalete atiyorum. Cunku cope giden kakalar, copluklerde ciddi koku ve saglik sorunlarina neden olabiliyor. Kakalar tuvalete gittikten sonra da popoyu mutlaka yikiyoruz. Zaten bu uygulamadan dolayi sanirim Delfina da kendisi tuvalete gidip kendi yapiyor tuvalete. Yani yine islak mendil kullanmamis oluyoruz. Ilk bebekliginde de safi pamuk ve su kullandim popoyu temizlemek icin. Cevreci bebek buyutmeler...
Gerisi burda...

Thursday 2 August 2012

Sehirde bebekle ve bebek arabasiyla gezmek uzerine

Malum blogumun alt basligi 'Delfina'mla istanbul'u geziyorum'. Delfinam ve ben o cok kucuk bir bebekkenden beri istanbul'da vapur, otobus, deniz otobusu, taksi, tramvay, dolmus taksi, dolmus, tren yani her turlu ulasim aracini kullanarak gezdik.  Benim her daim favori ulasim araclarim vapurlar, tramvay ve yesil yani alcak otobuslerdir. Zorlandigim zamanlardaysa, soforlere ya da cevredekiler 'bir el atalim' demekten asla utanmadim, cekinmedim. Hem Turk halki hem turistler de her daim yardimciydilar.. Bazen halki da egitmen gerekebiliyor. Mesela tramvayda oturma yeri katlanabilen oturaklari kaldirip, Delfi'nin bebek arabasini oraya yerlestirip benim de yanina oturdugum cok olmustur [ o yuzden hep ilk durak olan Kabatas'tan binmeye ozen gosteririm]. Arada tramvaydakilerin gelip, bebegi alin biz oturalim dedikleri olmustur. Ben de oturagin yukarsindaki bebek arabasi isaretini gosterip, 'bakin burasi bebek arabalari icin, ben hem sizin hem kendi bebegimin saglikli yol gidebilmesi icin bu arabayi guvene almaya mecburum' diyerekten insanlari konuyla ilgili egitmem gerekmistir. Ya da otobuslerin ortasindaki bosluga yayilmis tiplere 'pardon buraya bebek arabasini koyup, bebegimi guvence altina almam gerekiyor' demisimdir. Taksileri ise hic sevmem. Bebegi cikar, bebek arabasini katla cok zahmetli gelir bana. Bir de tek basimaysam bebegi arabanin icine koyup, ben arabayi katlamam [bizim arabayi nasil katlayacaklarini soforler bilemiyor dogal olarak bu gorev bana dusuyor], cocugumun guvenligi acisindan tehlikeli geliyor. Evet paranoyakca olabilir, ama ya taksici bebegim arabadayken basar kacarsa gibilerinden paranoyakliklarim vardir benim. Neyse toplu ulasim hem cevreci bir cozum, hem de daha saglikli ve kolay benim acimdan.


Delfi vapurda, arkada kiz kulesi
Belki gezmek isteyen ama tuyolara da ihtiyaci olan anneler vardir diye, biz gezerken nelere dikkat ediyoruz konulu bir yazi yazayim dedim, iste onlar:

  • Evden cikmadan once alti kuru, ve karni tok olmasi lazim 
  • Eskiden arabasinda daha uzun soluklu oturuyordu ama buyudugunden beri  [ya da yurumeye basladigindan beri] bu imkansiz her yerde kendince gezinmek istiyor. Ama baslarda  dusmeleri onlemek ve deniz kiyisi gibi yerlerde kendini denize vs.  atmasini onlemek amacli kayis aldim. 
  • Onun istekleri ve onun beden dilini okumak cok onemli. Malum daha konusamiyor, ama kendini isaretlerle, cikardigi seslerle, yuz ifadesiyle anlatiyor. Mesela inmek istiyorsa, aninda indiriyorum. Su istiyorsa aninda geliyor. Bekletme yok.
  • Arabaya tekrar oturmak istedigimde onceleri 'karar verildi, istedigin  kadar agla donusu yok' dedim. Karardan donmemek cok onemli.  Ama daha sonra yani simdilerde cogunlukla her yerde her daim kurtaricim muz oluyor yanimda ya da su vs. ve once yiyecegi [ozellikle sevdigi bir yiyecegi] gosteriyorum, boylece onu bebek arabasina cekebiliyorum. Yanima aldiklarima gelince: tel / kasar peyniri ve tam bugday ekmek, muz, hurma, her turlu meyva [ama meyvalari biliyorsunuz kesince saglikli olmuyor, uzerinde tasima esnasinda bakteri filan cogaliyor, o yuzden butun sekilde meyvalar], tam bugdaydan yapilmis kucuk galetalar, kaju, haslanmis patates [bir kucuk tencereye 4-5 kucuk ya da orta boy patates, bir su bardagi su, ustune de biraz kaya tuzu atip, cok kisik ateste kaynatabilirsiniz, harika oluyor, Delfina buyuk bir zevkle yiyor. Aman dikkat bebeginiz bir yasin altindaysa malum tuz bebeklerin bobreklerine zararli oldugu icin konulmuyor], bulursam GDO'suz misir, evde hic birsey yoksa kir pidesi ve ayran. Bir sure hani hazir satilan sebze purelerinden almistim, kucuk kavanozda ve organik olanlarindan, ama belli bir sure sonra istemedi.  Ve bunun gibi seyler.. 
  • Bebek arabasina bagli sevdigi oyuncaklar [dis kasiyicilar vs] oluyor  mutlaka, boylece oyuncagi firlatmasini onlemis oldum. 
  • Otobuslerde farkettim ki ben ne kadar onun ustune dusersem [vakit gecsin diye sarkilar soyleyip, oyunlar oynatmaya calisirsam], o, o kadar  huysuzlasiyor, agliyor. Eskiden oturup sarkilar filan soylerdim. Artik  onu gormezden geliyorum. O da etrafini izliyor, baskalarina kur  yapiyor. 
  • O mutsuzluk belirttigi an, planlari degistiriyorum. Yani bulundugu  ortamda mutlu degilse aninda planlar degisiyor. 
  • Alisveris merkezlerine bebeklerle belki yilda bir-iki kez olur, ama  yogunlukla AVM'lere gidilmemesi gerektigini dusunuyorum. Zaten o tarz  yerlerde tutmak da cok zor. Ama mesela IKEA gezimiz sanki oyun parki  gibiydi, saatler harcadik oyuncak ve kafeteryasindaki oyuncaklar  kisminda. Ki sadece bir kez gittik IKEA'ya. 
  • Mizmizlandigi an, yiyecek bir sey veriyorum eline. Bu yontem esasinda  buyukler icin de gecerli. Kore'deki gunlerimde, bir hukumet gezisine  katilmistim. Bizi Kore'nin eski baskentine goturmuslerdi. Yolda trafik  vardi ve manzara harika olmasina ragmen aractan inemeyecegimiz bir noktaydi. Yetkililer hemen gidip  herkese dondurma aldirip, dagittilar. Ve biz trafikte mutlu mutlu  beklemistik ;) Yani agzini dolu tuttugun surece her zaman mutlu  bireyler edinebiliyorsun ;) he he 
  • Bebek arabamizda her daim kucuk bir topumuz var. Yine beklememiz gereken bir durum oldugunda, cimen buldugumuz her alanda cikarip top oynuyoruz. Bu ozellikle iskelede vapur beklerken cok ise yariyor. Ve eger onun bir yere dogru gitmesini istiyorsam ama benim ozgur kizim beni takip etmiyorsa, 'elim sende' deyip gitmesini istedigim yone dogru kosuyorum ;) Deli bir anneye malzeme cok ;)
  • Bir de gittigim yerleri -ozellikle tek basima goturuyorsam- uzun yollar  olarak secmiyorum. Ferah ve gerekirse istanbul sartlarinda 1 saat  icinde evde olabilecegim guzergahlari kullaniyorum. 
  • Surekli deli gibi konustugum da oluyor onu oyalamak adina. Mesela bir yerde beklememiz gerekiyorsa, ona cevremizdeki nesnelerin  ismini soyluyorum. Gokyuzune, yollara, martilara merhaba diyoruz,  mesela vapur iskelesinde beklerken, iskeleye yeni gelmis teyzelere,  abilere 'aa hos geldiniz' diyoruz vs vs.. 
  • Bir de tabii her daim en onemli bagimiz: emzirmek! Bakiyorum cok mu huysuz, basedemiyor muyum, o zaman direkt emme seansi basliyor. Her yerde de emzirdim: takside, vapurda, ucakta, otobuste, antik kentte, muzede, sarayda yani her yerde! Emmek bebegi hem sakinlestiriyor, hem huzura kavusturuyor. 


Bunlar simdilik aklima gelenler. Benim belimde ve boynumda sorun var,  o yuzden kizimi gezerken surekli kucagimda filan tasimam - bu bana cok koysa da -  imkansiz. Belki de o yuzden Delfi boyle gelisti. Her bebegin ve  annenin hikayesi ve ihtiyaclari farklidir. Bizim hikayemiz boyle. Hikayesi benzer annelere isik tutmasi dilegimle..
Sevgiler
Bol gezmeli gunler..
EsraR~~~ 
Gerisi burda...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...