My photo
a utopist, a green, a free soul, a liberal, a young (well let's say 'a new' rather than 'young') mother, a rebel, a thinker, a smiler, a wonderer, a note, a butterfly, a rainbow, a nymph, a kite, a wave, a breeze from the sea, a purple soul, a chocolate-addict, a lover...

Saturday, 31 December 2011

Yeni yil ve mucizeler...














Delfina'mla istanbul Maceralarim, ulke, yarim kure ve kita degistirdi.
Yeni yila 1 saatten az sure var ve Delfina 1 saat sonra 1 yil, 1 ay, 1 hafta, 1 gununu doldurmus olacak :)
Bebegimle bugun itibariyle yollar, okyanuslar ve kitalar asip, Yeni Zelanda'ya geldik...
Yeni yil mucizeler zamanidir..
Umarim hayatimizda hep guzel mucizeler olur, sevgi dolu, saglikla, mutlulukla ve huzurla...
Hep buyuk seyler isteriz yeni yilda: ask, is, para vs...
Ama hayatta kucuk ve mutlu seyler de var: kucuk mucizeler var...
Bir bebegin kahkahasi, sevdigin birinin sana kek yapmasi, 'iyi ki varsin' denmesi gibi... Bu tarz 'an'lar veya mucizeler insanin varligina daha cok varlik katabilir esasinda...
Yasam bir nefes...
Nefesi herkes aliyor ama nefesi ne kadar kaliteli aldigimiz cok onemli [bunu bir yerde duydum ama nerde? 'plagirism'e girmez umarim dedigim :)]
Astim hastasi olarak nefesin ne kadar onemli oldugunu cok iyi bilen biriyim...
Nice rahatca ve huzurla, evrenle butunlesmis olarak alinmis nefeslere...

Gerisi burda...

Saturday, 17 December 2011

Kizimla bir ilk daha: Aşure !!!

Ben her turlu kulturu, adeti, inanci cok severim. Kulturleri calismayi ve kulturler araciligiyla 'insanoglu'nu anlamaya calisirim. Bizim evde dini bayramlardan resmi bayramlara, St. Patrick gununden yortuya, Gündönümü'nden Budha'nin dogum gunune kadar herseyi kutlariz. Amac, eglenmek! Birbirini anlamak! Empati vs. vs..
Ilk yaptigim asure sevgi dagitsin herkese..
Paylasmanin, karsiliksiz vermenin en guzel kutlamalarindan biri olan aşureyi yapmaya karar verdim ben de bu sene. Duyduguma gore Alevilerde aşureyi kiz cocugu olanlar yaparmis ozellikle. Yani tam benlik :) Herhalde sembolik olarak bereketli ve dogurgan olsun vs. diye. 
Umarim benim kizimda gittigi her yere umut cicekleri actirir, sevgiyi, karsilikli anlayisi goturur..
Hani derler ya Nuh'un gemisinde 40 farkli malzeme girmis aşurenin icine diye. Ama saydim saydim annelerimizin yaptigi asurenin icinde hic de oyle 40 malzeme filan yok, hatta 20 tane bile yok :(
Ben de Esraca Nuh'un bile koymadigi malzemeleri koydugumu dusunuyorum. 
Mesela farkli ya da biraz farkli olarak neler mi var?
Rezene: Bunu dedigimde ablam ve annem 'olur mu hic rezene' dediler. Ben de ne guzel fasulyenin gazini alir dedim :) He he he
Belki baskalari da koyuyordur ama benim tariflere ekstra eklediklerim: börülce, bulgur, yulaf, kirmizi mercimek, zencefil, havlucan, safran, kusburnu, hünnap, sahlep, kahve, kakao, sakız [has mi has Sakız adasindan kendim getirdim], hurma aklimda kalanlar. Esasinda lavanta da ekleyecektim ama lavantami nereye koymusum bulamadim.
Annesütü eklemek de aklimdan gecmedi degil ama vazcaydim stril olmaz diye, he he :) Hos, ingiltere'de satilan anne sütlü dondurmayi nasil strelize ediyorlar yaw?
Neyse tadi simdilik guzel, dinlendirmeye biraktim. Bakalim yorumlar nasil olacak :)
Bugun ben aşureyi ilk kez yaptim hayatimda, ve cok eglendim. Cok zevkli yapmasi :)
Ablam da bugun izmir'de aşure yapiyormus. Annem icin ne kadar guzel bir duygu olsa gerek, iki kizi buyumus de asure yapmis :) Bakalim benim kizim aşure yapacak mi? Annesine soracak mi annecim nasil yapilir diye. Aşure benim icin buyumus olmayi gosteriyor. Yani puding gibicocuklugu degil, 'annenin' yaptigi bir tatliyi yapmak, guzel bir gelenegi devam ettirmeyi, buyumus olmayi simgeliyor...


Aşuremin tarifine yogun istek uzerine gelince [bir buyuk tencere icin]:
*Aşure yapmak gönül ve sevgi işi. Sevginizi ve pozitif enerjinizi eklemeyi unutmamak en püf noktası bence. 

* Ben asure yapma surecini kisaltmak icin gidip Fissler marka  düdüklü tencere aldim, ve memnun kaldim. Tavsiye ederim. 
Birinci safha:

  • 250gr aşurelik bugday
  • 1 su bardagi nohut
  • 1 su bardagi fasulye
  • 1 avuç börülce

* Yukarıdaki malzemeleri düdüklü tencerede düdüklünüzün kullanma kılavuzundaki pişirme süresine uygun bir şekilde pişiriyorsunuz. Yalnız buğdayı daha uzun süre bırakmakta fayda var. 
* Hepsi ayri ayri pisirilmeli ama isterseniz börülce ve fasulyeyi birlikte pisirebilirsiniz.
* Nohut ve fasulyenin sari suyu gaz yapmasini onlemek icin mutlaka dokulmeli.


ikinci safha:

  • Portakal kabuklari
  • 9 kuru kayisi
  • 5-6 hurma
  • 1 avuc kuru uzum
  • Yarim kuru incirden az incir

* Hepsi küçük küçük kesilir, geceden suya yatirilir.
* Bir tencereye hepsi konulur, biraz daha su ilave edilip kaynayincaya kadar pisirilir. Ben pismeden once icine küçük küçük dogranmis az miktar kabuksuz elma, bir cay kasigindan az rezene, sakiz attim. Sonradan aklima geldi Nuh'un 40 malzemesini toparlamak adina pekala bir tahta cay kasigi bal da konulabilirdi. 


Ucuncu safha:
Bir cezvenin icine

  • Bir kucuk parca zencefil
  • 12-14 tane karanfil
  • 1 tane kusburnu
  • 1 tane hünnap
  • Bir kucuk parca havlucan
  • 1 cubuk tarcin
  • 1 fiske sahlep
  • 1 fiske safran
  • 1 fiskeden daha az kakao
  • 1 fiskeden daha az kahve

koyup ustune sicak su dokup [esasinda sicak suyun icine bunlari atmak gerekiyor ama tembellik, napayim :)], bir tasim kaynatmaniz gerekiyor.
Dorduncu safha: Asure tenceresini alip icine 
  • 1 su bardagi pirinc
  • 1 tutam kirmizi mercimek
  • 1 tutam bulgur 
  • Biraz yulaf

atip ustu bol su basar suda hasliyorsunuz. Pirinc lapa gibi olmali, ama bol suyla. Sonra sirasiyla bugday, nohut, fasulye, borulce, kuru meyve karisimi, ucuncu safhadaki cezvenin icindeki karisimi suzup suyunu tencerenin icine koyuyorsunuz. Herkes asureyi annesinin yaptigi gibi sever cunku asure esasinda bir annelik tatlisidir, anne olma tatlisidir. O yuzden normaldeanneniz sulu yapiyorsa sulu, yok koyu yapiyorsa koyu oluncaya kadar karistirin.
*Bu islemler olurken tahta kasigi tencereye degdirmemek cok onemli. Annem der ki kasik girdigi andan itibaren karistirman lazim durmaksizin. İşin sırlarından biri buymuş!
*Bir cay bardagi kadar da süt ilave edebilirsiniz sekerden once.
*Şeker koydugunuz anda asure yine sulanmaya basliyor. Şeker bu olculere gore giderseniz takriben yarim kiloyu buluyor, ama sekeri eklerken arada bir istediginiz tada ulasmis mi temiz bir kasik alarak tadip durun. Bu arada iz miktar tuz atmak da adettendir, ben bir de biraz vanilya [yarim paket]  attim, şekeri atarken. 
Ben kaynamaya basladigi ve koyuldugu an altini kapatip demlenmeye biraktim. Dedigim gibi siz daha sulu seviyorsaniz bol suyla pisirin derim.
Besinci safha:  süsleme sanatı

  • Ceviz
  • Fistik
  • Findik
  • Susam
  • Nar
  • Toz tarcin
  • Hindistan cevizi
  • Kuru dut [esasinda icine kaynatilip konulan kuru meyve safhasinda konulabilirdi ama evde yoktu o sirada]

Ve daha hayal gucunuzun istedigi her sey :)
Sanirim 40 malzeme oldu da 40'i gecti bile. Iste size EsraR'ca yapilmis, 40 malzemeli, cok eglenceli bir asure tarifi :)


Kizimin hayatima girmesiyle bir ilk daha gerceklesti: asure... Kizima henuz sekerli gida vermedigim icin o yiyemeyecek ama annesinin sütünden vitaminleri ona gelecek :)
Nice paylasmanin, bereketin oldugu aşure gunlerine...



Gerisi burda...

Salıncak!

Delfi ilk kez salincakta
Biz bunu neden daha once denememisiz bilemiyorum ama Delfina ilk kez park salincagina daha bu hafta bindi! Belki de hazir oldugunu hissetmemisimdir. Nitekim Delfina'yi diger Turk bebeklerin aksine biz sallayarak uyutmadik, belki de bundandir. Eminim diger cocuklardan daha tedirgin ve heyecan duyuyor sallanma konusunda. Cunku bu alisik olmadigi bir sey :) Guzel kizim cok hizli buyuyor. Artik 'kulagin nerde' dedigimizde gosteriyor ama burnun nerde dedigimde sanki biliyormus ama 'anne daha vakti gelmedi' der gibi bakiyor :) Kizilderili ol dedigimde, avucunu agzina goturerek ve elini agzina kapayip cekerek 'aa aa aa' diyor :) Konusmaya daha egilimli, sanki dili bir cozuluverse durmaksizin konusacak :) Benim tatli bebegim, ilk salincagina Ortakoy sahilindeki parkta bindin, ne cabuk da buyuyuveriyorsun.. Daha dun ayni parki sana 11 haftalik hamileyken ingiltere'den gelip ziyaret etmistim ve salincaklarin arkasindaki telefon kulubesinden Alaska'da olan babanla telefonda konusmustuk. Zaman bazen hizli gecmekle cok acimasiz bazen de cok merhametli..
Hayat salincak gibi, gel-git'lerden olusuyor, cogunlukla ayni seyi yaparak zaman geciriyoruz, ama onemli olan her gidip gelmede heyecan duyabilmek!
Umarim hayata salincaktan dusmemek icin tutundugun gibi sımsıkı tutunursun, ve her saniyesinden zevk alirsin, benim tatli ugurbocegim...




Gerisi burda...

Hayat suyu: anne sütü


Bu aralar bir yasini gecen guzel kizimi hala emzirdigimi gorenler ya da duyanlar, tepki veriyor. Neymis? Yetermis, bir yasindan sonra süt yaramazmis! Bak gari!
Topkapi Sarayi'nda emzirirken :)
Bu konudaki dusuncelerime gelince, tıp surekli degisiyor, arastirmalar surekli degisiyor [yok emzirin, yok emzirmeyin mama verin, yok bir yil yeter, sonrasi ise yaramaz vs vs vs]. Bu tarz ticaret kokan [bebek mamalarinin verdigi paralarla yapilan] arastirmalarin guvenilirligine de inanmiyorum. Benim icin bu konuda gecerli olan tek sey şu: hayat/yaşam olagaustu bir döngü ve varlık. Eger bir bebegin dogmasiyla annenin memelerinden beyaz bir sivi geliyorsa ve gelmeye devam ediyorsa o anne-bebek icin hayatidir, varliklarinin en dogal seyidir. Kim ne derse desin umrumda degil. Eger o süt 9 yil gelirse ve bebegim iç güdüsel olarak emmeye devam etmek isterse veririm, baska bir sorun olmadigi takdirde. Nitekim emzirmede yas sinirlamasi her kulturde yok, bakiniz CengizHan yetistiren Mogol kulturu icin 9 yasina kadar bile emzirmek cok dogal, herkes anneler emzirsin diye yolda anneleri destekliyor, cesaretlendiriyor.  Her canlinin kendi dogasi var, ve icinde bulundugum kulturun beni etkilemesine izin vermiyecegim.

Her yerde her ortamda emzirdim: yolda, parkta, dolmusta, takside, otobuste, tramvayda, ucakta, kafede, evde, sarayda, antik sehirde, denizde, akliniza gelebilecek her yerde ve Allahtan bir mani gelmezse de emzirmeye devam edecegim yeter ki kizim saglikli ve mutlu bir birey olsun.. 

Her seyin en dogali olan sevgiyle,
Esra
Gerisi burda...

Thursday, 8 December 2011

magical tray and Delfi's future job

Delfi with her cuzzies celebrating her teeth :)
Delfi partying
Turks love to celebrate anything! We just need a reason and it always proceeds with a ceremony. There are so many traditions / celebrations regarding babies. One of them is to celebrate a baby's new tooth. After your baby's first tooth arrives, the person who found the new tooth needs to buy from head to toe new clothes. And guests are invited, a special wheat dish is cooked, guests dance and have a fun. And then a tray is prepared. Various items, which represent different occupations, are put on the tray. And you hold your baby and s/he needs to pick up one of the items there. Whatever the baby chooses, Turks believe - for the fun of it - that the baby's future profession will be related to the item s/he picks.

Magical tray that sorts your future profession
Yummy cakes that Aunty Emel baked
for Delfi
Miss Delfina Ada had her first teeth (she always receives her teeth in pairs at the same time) when she was six months old. I thought we should have her tooth ceremony in Izmir where my family and relatives live. So I kept on delaying it and last time I was in Izmir, I finally managed to organise the ceremony but along with her birthday party. A nice cake, lots of cookies and savouries were cooked. On the tray, I put a mouse [representing her father's occupation],  a whisk [in case she wants to be a chef], a calculator [to calculate her wealth as a rich business woman], a book [about Einstein's relativity! in case she wants to be a teacher / academic / scientist etc.], a Quran [in case she becomes a theologian as her grandmother desires for all of her grandkids, even tough this wish never comes through], scissors [representing surgeons, tailors], a golden bracelet [in case she becomes a goldsmith or a princess with lots of jewellery], a flute, and a painting brush. Actually I intended to put a pen on the tray but in a rush I must have forgotten about it. Well, my gorgeous girl picked up the flute and then the painting brush. I don't know whether or not she will be an artist, but I love her. She decided to come to this world when I was working at Birmingham Conservatoire and when I was 8 months pregnant to her, I started to learn how to make Turkish tiles. I don't know if her preferences from the tray are related to what I did during my pregnancy [of course not! :) ] or if she will really be an artist or not. I don't care I just like the poetry in the whole thing :) 
I love my daughter and I know that whatever she does, she will do it right and she is a wonderful daughter who sprinkles her light which makes people happy. Everyone comments on her sociability and her positive energy that makes everyone smile for no reason. 
Delfi right after she picked up her flute







Gerisi burda...

Wednesday, 30 November 2011

Delfina'nin ileride dondurma yiyebilecegi bir yer..

Esasinda franchised dukkanlari hic sevmem. Mahalle dukkanlarini severim, sicak ve bildik. Ama Ortakoy'de acildigindan beri L'era Fresca'ya dadanmis durumdayiz. Gecen hafta Delfina'nin dogum gunu Persembe'ye geliyordu ve biz de cekirdek aile olarak birlikte L'era Fresca'ya gittik ve harika bir waffle yedik ve sicak cikolata ictik. Enfesti :) Ve bunun uzerine bugun yine canim waffle cekti bu sefer Bebek'teki subesine gidip findikli, vanilyali ve cikolatali dondurma toplariyla denedik, daha da guzel oldu. Hele findikli bundan sonra favorim :) Ben kucukken bir tane Fransiz genclik dizisi vardi ve ben ordaki kup dondurmalara [o zamanlar TR'de yoktu oyle dondurmalar], genclerin bir dondurmaciya gidip bulusmalarina bayilirdim. Iste L'era Fresca oyle bir yer. Ama beni oraya ceken farkli bir sey. Diger firmalar gibi dondurmalarinda glukoz surubu, renklendirici vs. kullanmiyorlar. Sut satan bir dondurmacidan daha guzeli olabilir mi? Cam sisede sut satiyorlar. Harika! Bir de depozitolu yapsalar daha iyi olacak, boylece o cam siseler geri donusumde kullanilmis olur. Cok guzel dondurmali tatlilari var. Bugun cikolata cesmesi diye bir tatli denedik vanilyali dondurmayla cok cok guzeldi. Cayi da harmanliyorlarmis, begamutlu, kendimden gectim :) Bir daha evin disinda canim cay cekerse nereye gidecegimi biliyorum. Ve calisanlari cok sevecenler, sanki 'franchised' bir kafeye gitmiyorsun da bir tanidiga oturmaya gidiyorsun. Ya biliyorum, oyle bir yazdim ki sanki bana para verdiler reklamlarini yapayim diye. Ama oyle hic degil. Bugun ve gecen hafta ayni misafirlige gitmisiz gibi agirlandik. Cok guzel bir ortam ve gercekten cok lezzetli urunleri. Delfina sekerle hala tanismadi. Ama saniyorum ki onumuzdeki yaz itibariyle dondurma yemeye baslayacak. Ve ben kizimi gonul rahatligiyla goturebilecegim bir dondurmaci bulmus olmaktan cok memnunum :)


not: sicak cikolatayi da TR'deki kafelerin cogunun aksine gercek cikolatayla yapiyorlar anladigim kadariyla. Cok guzeldi, bir de ustune krema koysalar olaganustu olacak :)


not 2: Delfi kadar kucuk bebekler icin pek ise yaramasa da, siz tatlinin dibine vururken boyama kitabi vermeleri de cocuklar icin iyi oluyor :))
Gerisi burda...

Monday, 28 November 2011

Türk insanının kendini aştığı an

Gecen gun Suleymaniye-Eminonu taraflarinda Yeni Zelanda yolculugumuz icin hediye alis-verisi yapip, pilimiz bitip tukendikten sonra Eminonu'ndeki Asli Borek'te soluklanmaya karar verdik. Neyse, yukari ciktik, siparisimizi verdik, her zamanki gibi garsonlar Delfina'yla oynamaya calisiyor ya da benim kizim her zamanki gibi herkesin dikkatini ustune cekmeye calisip, bunu basariyla yerine getiriyordu. Once Delfina'yi emdirdim tabi [yani bebegin annesinin ben oldugum asikar]. Sonra garson gelip ne dese begenirsiniz? "Abla bebek [Delfi'yi gostererek] yabanci mi?" Dumur dumur olmanin da otesi bir sey oldum. Ne abuk bir sorudur bu ya? Ben de dedim "hayir, benim bebegim!" Sonra sorularin ardi arkasi kesilmedi tabi. Esim Turk mu, nereli, soyle mi boyle mi.
Gecen gun Damien adina bir kargo yollamak icin kargo sirketine girdim. Kadin soyadimi ve esimin ismini gorunce sordu: "Yabanciyla evlenmenin, Turk'le evlenmekten farki yok dime?". Ben yine dumur oldum tabi ve dedim "daha onceden Turk'le evlenmedigim icin bilemiyorum". Insanlar mi patavatsiz, yoksa saf mi, ben anlamadim.
Malum trafik kazasindan sonra doktora ayagimi kontrol amacli gostermek icin Baltalimani Kemik Hastanesine mecburen hepberaber gittik. Damien Delfi'yi bebek arabasinda tasiyor, ben de kendimi tekerlekli sandalyede suruyorum. Cok garip bir tablo. Esasinda ben Delfi'yi sursem, Damien benim tekerlekli sandalyemi surse daha kolay olabilirdi benim icin ama ikinci bir kazaya da maruz kalabilirdik! Allah korusun!
Neyse, ben tekrar rontgen cekildim, tekrar siraya girdim rontgeni gostermek icin. Kadinlar yine beni soru yagmuruna tuttular. Neymis, "Turk erkegi kadar iyi miymis yabanciyla evlenmek" vs. vs.
Ne diyim, Türk insanının kendini aştığı an diyeyim.
~
Inanilacak gibi degil ama dun bu yaziyi yazdiktan sonra Delfi'yi 1 yas asisina goturduk. Sonrasinda da Damien Delfi'yi eve cikardi, ben de bir deniz havasi alayim dedim. Donuste, son bir yildir benim deyimimle ozgur, 'free range', Turk deyimiyle koy yumurtasi aldigim kucuk bir yufkaci var. Ordan yumurtami aliyordum ki Damien'i ve Delfi'yi de taniyan teyzem oyle bir soru sordu ki yol boyunca deliler gibi gulmekten, eve geldigimde gulme krizine girmekten kendimi alamadim. Teyzem soyle sordu: "Kocandan memnun musun?" Boyle bir soruya nasil cevap verilebilir ki diye dusunurken, "ithal dime senin kocan" dedi. Ben iste o noktada koptum. Dunku yaziyi yazdiktan sonra, bu sorularin daha da bir garibiyle karsilasmam saniyordum. Ama yok, ya Turk insani Turkce bilmiyor, ya cok saf, ya koca burunlu ki o burunu her yere sokmaktan zevk aliyor, ya da bilemiyorum. Ya normalde haftada bir kez yumurta alirken 2dakka gordugun bir insana boyle bir soru sorulur mu ya? Ve de 'yabanci' kelimesini 'ithal'le es tutmak! Sozun bittigi yerdeyim.
Gerisi burda...

Thursday, 24 November 2011

Happy birth-giving day to me

Last year today I gave birth to my gorgeous Delfina..

And today I came to the realisation that with every birthday of my li'l Delfina, she will get away from the core circle (i.e. me) and introduce new circles to her life.
What do I mean? She was physically connected to me last year today. But by the noon of today last year, the cord connecting her to me was cut. From that moment on, she has kept on  becoming a free individual... It is wonderful to see her grow up and become more independent standing on her own feet (both literally and verbally). 
Aunty Emel and her cuzzies at Delfi's first birthday party in Izmir
introducing new circles..
By today last year, she was no longer physically attached to me. There is not a visible cord anymore. No hold on, actually she is still attached to me. She's connected through breastfeeding... Her food is coming through me.
The daughter-mother relationship is like circles.
Babies grow up and find other circles but
the relationship with the mother always stay at the core.
Alas, I am sadly aware that with every passing year she will be more independent and she will be more social and from the little circle of life she started with, she will discover more circles. However, no matter what happens, even though the first cord was cut, we are connected. She will discover more circles but the circle of our relationship will always stay at the core, only with love love love.

Gerisi burda...

iyi ki dogdun bebegim...

Sevgili Kizim

Iyi ki dogdun... Hayatima huzur ve mutluluk getirdin...

Bugun itibariyle bir yasindasin ve cok buyuk isler basardin bu bir yil boyunca. Baban ve ben de pek fena sayilmazdik hani...

Bir yas itibariyle, uc gun once patlayan iki kucuk disin de dahil olmak uzere tam 6 disin var.
Ilk dogdugun kilo ve boyu bir hayli katladin. Senin yasitin bebeklerin %95'inden daha uzunsun ve daha kilolusun. Normalden uzun bir bebek oldugun icin cok da asiri tombis durmuyorsun ama bu anne sutuyle beslendigin icin cok da normal. Doktorumuzun dedigine gore ince bir kiz olacakmissin buyuyunce. Ama bu illa da boyle olcak diye bir sey yok. Zayiflik guzellik diye bir anlayis cok da mantikli degil, onemli olan saglikli bir birey olman...

Etrafa nese, hayat ve mutluluk sacan bir bebeksin... Tam bir sirinesin. Yolda yururken, ya da bir magazaya girdigimizde herkes sana hayran kaliyor, senin hakkinda anne-babana cok guzel sozler soyluyor... 

Bu yil boyunca birlikte sarkilar soyledik, oyunlar oynadik. Muzigi ve sarki dinleyip soylemeyi cok seviyorsun, ee ne de olsa ben Konservatuarda calisirken sen bu dunyaya gelmeye karar vermistin...

Dogdugundan beri disa donuk bir bebeksin, benim deyimimle tam bir sosyal maymunsun. Mesela dun SultanAhmet'e gittik seninle ve donus yolunda artik bebek arabanda oturmaktan cok sıkılmıştın  ki, ne yapayim ne edeyim derken gidip en kalabalik yere oturdum sana alaka gosteren olur da canin sıkılmaz diye ve her zamanki gibi ise yaradi ve yine gullerin acti, boylelikle feribota kadar olan 15 dakikalik sure kolay gecti.

Ilk kelimen neydi? Hmmm ilk bebekliginden beri ilginc bir sekilde 'aanne' diyordun ama bunu bilincli bir kelime olarak kabul etmemem gerekiyor. Ilk kelimen 'babababa'ydi [11 Eylul itibariyle] :) Daha sonra korktugun ya da bana ihtiyacin oldugu anlarda 'anne' dedin, daha gecen hafta izmir'den gelir gelmez de 'dede' ve 'nene' dedim. Tabi bu arada 'mama' da dedin :) 'mama' mi 'mummy' mi 'meme' mi hangi anlamda bilemiyorum tabi :)

Vucut dilini harika kullaniyorsun: gel gel yapip, alkis yapiyorsun. Istemedigin bir yer olunca elinin tersiyle itiyorsun. Son bir aydir, sirinesin ya, omuzlarini kulaklarina dogru cekip basini hafif yana egiyorsun: bu beni sevin ben ne kadar tatliyim demek :)

26 Nisan'da ilk kez yattigin yerden donmeye basladin.
8 Mayis itibariyle otururken arkaya dustugunde, tekrar dogrulup kendi basina oturmaya basladin.
Emekliyorsun [25 Agustos itibariyle], tay tay duruyorsun [Ekim itibariyle], kollarindan tutarsak baya bi yuruyebiliyorsun. 

Iki-uc gundur sicak geldiginde yelegini cikariyorsun, ayakkabilarini ve coraplarini cikariyorsun.

Banyo yaparken kenarlara tutunup kalkmaya calisiyorsun. Ama bir su kuşusun :)

Uykularin bir ay onceye nazaran daha iyi. Gece boyunca 15-18 kez kalktigimi biliyorum son bir yildir, ama artik daha uzun soluklu uyumayi ve gece daha az emmeyi basariyorsun bu da benim icin harika cunku artik daha dinlenmis olarak kalkabiliyorum. 

Muzik sesi cikaran oyuncaklarinla ve topla guzel oynuyorsun. Topu atip tutabiliyorsun. Kitaplara bayiliyorsun. Dun benim ortaokul ing-turkce Redhouse sozlugumu almissin eline sayfalarini nazik nazik ceviriyorsun, pek bir hosuma gitti :) Kitaplarinla uzun sure vakit gecirebiliyorsun. Bunun yaninda ceviz, kuru kabak gibi dogal oyuncaklarin da var. Olabildigince sana ahsaptan yapilmis oyuncak almaya calisiyorum. Bakalim Yeni Zelanda'ya gittigimizde nasil dogal oyuncaklar edineceksin...

Hala emerek uyuyorsun ki bu bence cok guzel bir sey. Emzirerek uyutmak kimilerince iyi degil ama bence bu cok ozel bir bag ve sen bunu boyle seviyorsun ve ben de...

Saclarin dogdugunda benimkiyle ayni renkti ve ucu tamamen sariydi ama simdi acik kumralsin ve tabii ki dedelerinden gelen hafif kizillik gunes saclarina vurdugunda belli oluyor. Gozlerin babanin mavisiyle ayniydi ama artik biraz rengi acildi. Ama goz seklin benimkisiyle ayni! Hatta benim bebeklik resimlerimle karsilastirdigimda benzerlik daha da artiyor.

Ilk kez babandan 5 gunlugune ayri kaldin, baban ingiltere'ye tez savunmasina gittiginde ve benim icin hayat o bes gun boyunca cok kotuydu cunku, kucuk ama harika bebek, anladin babanin gittigini baban evden ayrildiktan yarim saat icinde. Cok hisli bir bebeksin, hislerin cok kuvvetli.


Ilk girdigin deniz Urla, sonrasinda Foca, Cesme ve Bodrum. Benim karnimdayken de Cesmede yuzmustun...
Ilk yedigin kati gida elmaydi - kasitli yapmadim bunu ama bilincaltimin bir oyunu da olmus olabilir :)
Ilk gittigin muze Sabanci Muzesi oldu, Emirgan'daki.
Ilk sertifikani bebek masaji kursunu Do-um'da bitirerek birlikte aldik.
Ilk ön alt iki dişin çıktı [5 Haziran]. Zaten dişlerin hep iki iki geldi. Sonra üst ön [20 Agustos] ve üst ön'ün sağ ve sol  tarafindakiler [15 Kasim].
Ilk baligini Bodrum'da yedin.
Ilk gittigin konser Ortakoy meydaninda Babazula konseri oldu [15 Agustos].
Ilk kez ucaga 15 Ocak'ta , annenin vatani izmir'e gitmek icin bindin.
Ilk kez 21 Subat itibariyle kahkaha atmaya baslamis bir bebektin.
8.5 aylik oldugunda kati gidaya tam anlamiyla gectin. Bizimle birlikte kahvalti yaptin, ogle ve aksam yemegi yedin. 
Cok sosyal bir bebeksin, mutlaka her gun seni bir disari cikartmak gerekiyor. Evden cikarken de mutlusun, eve dondugumuzde de :)
Iyi ki varsin bebegim..
iyi ki dogdun...

Geldigin gunu de cok guzel secmis bir bebeksin. 40+3 olarak dogmus bir bebeksin, yani doktorlarin tahmininden 3 gun sonra geldin. Ogretmenler gununde dogdun. Umarim bilgiyle ilimle aydinlanan bir omrun olur..
Gozlerindeki pirilti, yasama arzusu hep daha cok cogalir..
Umarim insanliga iyi ve faydali bir birey olursun.. Bulundugun yerleri ışıltınla parlatirsin..
Dilerim ki guzel, saglikli, sevgi ve huzur dolu bir hayatimiz olur birlikte..
Allah herkese, daha dogrusu isteyenlere senin gibi tatli bir bebek nasip etsin...
Allah'im seni tum kotuluklerden korusun, sana merhamet etsin..

Sevgiyle, sukurle, guzelliklerle...
Annen

Gerisi burda...

Monday, 21 November 2011

Symbol of productivity and abundance: Pomegranate



Normally I don't like pomegranates. Last year in November I kept on eating lots of them while I was expecting Delfina.

Today, Delfina and I sat and ate a whole pomegranate. Time does fly. It's wonderful to see her growing up and sharing a pomegranate i.e. life :)


Gerisi burda...

Thursday, 3 November 2011

Soles and Souls

Almost two weeks ago, I had an unfortunate traffic accident. A car ran over my ankle while I was trying to push the pram over the pavement. Well, I've been sitting on my bum for the last 12 days. Delfina felt that something was wrong and she has been acting a wee strange. She is only 11 months, yet she is fully aware of what is going on around her. Actually, the day she was born, I couldn't believe my eyes, because she was following nurses who kept on coming in and out of the room. I used to think that babies even did not open their eyes for a week after they were born! Delfina Ada was fully aware of what was going on around her from her very first day. I also remember the moment that I touched her soles for the first time. It was the softest thing ever! A sole that never touched earth, a soul that never felt earth...

We went to the hospital yesterday and the doctor told me that my foot recovered but it might take another 10 days for me before I start walking properly. Now when I touch my sole, I feel that it is softer than normal. 

My parents recently visited us, and this encouraged Delfina to walk or at least stand on her own. She has been trying to stand on her own without touching anywhere, or at least by holding a corner of the couch. And I have been doing the same thing! I am trying to stand on my own, stand on my feet!
So we are trying to manage precisely the same thing! 
Gerisi burda...

Monday, 17 October 2011

Delfi'nin memleketi neresi?

Delfina doğduktan bir bucuk ay sonra İzmir'e gitmistik. Annemin arkadaslari Delfi'yi gormeye annemlere geldiginde dua ettiler: vatanina milletine hayirli bir insan olsun diye. Ben de hmm hangi vatanina diye düşünmüştüm..
Bu 'memleketim' meselesi ilginc bir kavram. Insan varoldugundan beri hep göçmüş. Asla durdugu yerde surekli kalmamış. Bana küçükken sorsanız, İzmir'liyim ama aslen Antalyaliyiz derdim. Nedenini bilmiyorum. Annem de babam da Toroslarin tepelerinde dogmus ama, izmir'ime yerleseli ikisinin de 60 yil olmus. Yani yarim asirdan fazla. Ben İzmir'de dogdum, İzmir'de buyudum, İzmir'in suyuyla, sebzesiyle, meyvasiyla, zeytinyagiyla gelistim, ve camuruyla oynadim. Ege'nin zeytininin yesilinde, denizinin mavisinde, imbatinin serinliginde ben; ruhumu hissediyorum. 

Anne kiz Ege'de..
 Ben nerde olursa olsun zeytin agaclarinin yesilinde huzur bulacagimi dusunmusumdur. Gecen haftalarda Yalova'daydik ama ilk defa sunu farkettim: Yalova'daki zeytinin yesilinde ruhumu goremedim. Cok guzellerdi, ama ben kendimi bulamadim. Cok garip geldi bunu kesfetmek. Ege'nin sihri yoktu Marmara'da. Kendimi bir kere daha Ege olarak hissettim. Ben ne zaman Ege'ye baksam icim huzur dolar, sanki gogsumu gersem Ege. Ben Ege'ye aitim. Benim memleketim İzmir, Ege. Ben olursem bir zeytinagacinin altinda Ege Deniz'ine bakmak isterim. O zaman belki daha da kök salmis olurum topraklarima. 
Neyse, atalarimin nerden geldigi eskisi kadar cok ilgimi cekmiyor, eskiden deli gibi herkese sorar, annemlerin kasabasindaki yaslilarla konusup atalarim (?) hakkinda bilgi almaya bile calismistim bir keresinde, hele bi de arsivler yanmamis olsaydi.. Daha fazla annemin annesinin annesinin nerden geldigini arastirmama gerek yok. Cunku ben nereli oldugumu biliyorum artik. Ben İzmir'liyim. Ege kadiniyim. Ben denizim / deniz ben. 
Delfina istanbul'da dogdu. Son bir yildir surekli olarak ev aradigim Yedi Tepeli'ye bakiyorum, ve dusunuyorum acaba Delfi kendini Istanbul'lu hissedecek mi? Ya da kendini nereye ait hissedecek.. Istanbul'un yesilligi gun gectikce azaliyor, her yerden kuleler yukseliyor. Benim kizim ruhunu nerede hissedecek?
Gerisi burda...

Sunday, 2 October 2011

Delfi said 'Anne'!


Peace under a tree on Yildiz Palace lawns
Normally I am not the one who vacuums the house. Today, I thought I should vacuum the house. I brought the vacuum cleaner to the room, turned the machine on. Delfi was smiling until the moment that she heard the vacuum cleaner's noise. She suddenly panicked and started crying. And guess what? She said 'ANNE'!!!! I knew she could do it ;) She was just not uttering it :) BTW, 'anne' in Turkish means mother :))) Bliss!
Oh and she also said 'mama' today. Well, 'mama' means food in Turkish and mother in English. Do they mean the same? hmmmm :)
Gerisi burda...

Friday, 30 September 2011

Garsonlar

kizim Yalova Termal'de Ayca Teyzesinin aldigi bogurtlenlerle
dogal ortamda, garsonsuz :)
Garson kulturu gercekten de ulkeden ulkeye degisiyor. Neden bir cafeye, restauranta gidersiniz? Genel olarak rahatlamak, arkadaslarla bulusmak icin vs. Turk garsonlari bence cok rahatsiz. Gonulleri rahatsiz. Onlari da anliyorum uzun sure ayakta calisiyorlar, insanlara hizmet veriyorlar, zor is. Ama niye surekli gozleri masaya rahatlamak icin oturmus olan benin tabaginda, canaginda anlamiyorum! Bir kismi sen yedigin seyi bitirmeden senin hakkinda karar verip, onundeki tabagi aliyorlar. Bir kismi belki bekliyorlar ama sen son lokmayi agzina attiginda, ya da son yudumu icer icmez onundeki tabak/sise kayboluveriyor! Pes wallahi! Sanki kartal gozu var hepsinde. Eger daha ben bitirmeden onumden tabagim alinmak isteniyorsa, ben direkt 'bitirmedim' diyorum. Bana kil oluyorlar biliyorum. Ama ben de bir suru insan acliktan kivranirken, yemek atilmasini hos goren zihniyete kil oluyorum! Yiyecegim son kirintiya kadar kardesim! 
Gecenlerde Taksim'de bir pizzacidayiz. Hic kibarlik filan yapamam, elimle yiyorum pizzayi (baligi da elimle yedigim gibi), bi baktim garson onumdeki pizza tahtasini aldi bir tezgahin uzerine koydu. Sevgili garson, o tahta onumde biraz daha dursaydi da benim gibi agir agir yiyen biri, yediginden zevk alarak, bir isiriktan sonra tahtanin uzerine, pizzanin kalanini koyabilseydim (nitekim Delfi'yle ugrasmam gerektigi icin pizzayi elimden peceteye birakmam gerekti!). Sanki o pizza tahtasi bir yigin halde bir tezgahin ustunde durmak icin yapilmis!
Kore yemek kulturu cok kucuk tabaklara konulmus bir suru mezelerden (hadi meze diyelim - ama Turk mezelerin o guzel tadi pek yoktur bu kucuk kaplarda) olusur. Ve restoran/kafedeki musteri masadan kalkip gitmedigi surece hic bir bos tabak onunden alinmaz. Saygidir bu. Hatta fast food  dukkanlarinda bile yiyen onundekini temizleyip cikmak zorundadir. Cok mantikli!
Tamam yigin yigin bos tabaklar olmasin onumuzde ama bir orta yolu da bulalim lutfen!

Gerisi burda...

Monday, 19 September 2011

Delfi discovered!

Delfi has just introduced chocolate to herself by discovering a chocolate pack and tasting it with a smile on her face (oh another one tucked in her other hand!!!) Now she's weepy cos I saw it and Damien took the chocolate away from her
Gerisi burda...

Saturday, 17 September 2011

Emirgan'da kutlama.. Hayatin bizi getirdigi yer..

Damien dun 16 Eylul 2011 Cuma itibariyle doktora tezini teslim etti. Son 6 yilimiza damga vuran tarihi bir an bizim icin...
Ben de surpriz ufak bir kutlama tertip ettim. Ve Emirgan Sutis'te cok guzel ve keyifli bir aksam organize etmeye calistim elimden geldigince.  Frambuazli ve cikolatali kek ve Damien'a 'Hayat Universitesi'nden verdigim diploma da aksamin en guzel yasandigi anlar oldu [diploma fikrinin annesi kadim dostum Gulce'ye ve diploma dizayni icin Gulce'nin ev arkadasi olan Gulce'nin ayni zamanda memleketlim de olan Ramazan'a dizayni icin cok cok tesekkurler]. 

Muhabbet, dostlar, bogaz havasi, cinar agaclarinin altinda olmak harika bir duygu.. Allah nicelerini yasatsin hepimize diyorum.. Daha nice guzel kutlamalarda biraraya gelelim! Emirgan Sutis hep cok sevdigim ve urunlerine bayildigim bir mekan olmustur ama kutlamadan bir gun once ve sabahinda arayip, eposta atip rezervasyon yaptirmamiza ragmen, gittigimizde masamiz ayarlanmamisti. :( Bunun ustune, ben koyu sohbete dalmiskene hesabin hepsini kesip kuzenlerime yikmislar :( Benim olayin farkina varmam nasil oldu bilmiyorum ama cok uzun zaman aldi (grrrrrr) ve farkina vardigimda hesaplar kesilmis, masanin hesabi kapatilmisti. Bir kere madem bu organizasyonu ben yaptim, niye garson gelip bana once birsormuyor! Cok guzel bir aksamdan sonra tum gece kabuslar gordum bu konuyla ilgili, demek ki cok sinir olmusum. Neyse saglik olsun, daha guzel gunler olsun.. Hepbirlikte, mutlulukla, saglikla...
Bakalim hayat nasil olacak bundan sonra, umarim stressiz olur. Cunku son iki yildir ozellikle Damien surekli hem calisma hayati, hem doktora hem bebek derken kendini gece gunduz sIKiyordu, ve dogal olarak ben de... Umarim daha guzel gunler bizimle ve tum insanlikla olsun.. Herkesin hayatinda uzuntuler, sIkintilar var ama onemli olan birbirimizin degerini anlayip, birbirimize destek olup, zor anlarda da guzel anlarda da birbirimize tutunabilmek.. Ve tabii ki olumlu dusunme... ve herseyi de kafaya cok takmama sanirim. Dun kan tahlili sonuclarim geldi. Kolestrol en ust sinirin iki kati kadar. Doktor da dedi cok mu stres yapiyorsun diye. Evet, cok stres yapiyorum, herseyi kafama takiyorum.. Ama boyle gitmez hayat! Degisim zamani geldigini vucudum bana yuksek kolestrol, dusuk tansiyon ve son gunlerde hortlayan vertigo ve el agrisiyla anlatiyor. Degisim zamani geldi, yuklerimden kurtulma zamani geldi. Umarim bunu basarabilirim.
Gerisi burda...

Monday, 12 September 2011

Life is passing very quickly!

Life is passing very quickly..
Delfina is growing up very quickly...
You know how in the movie Matrix, whenever they want to learn a new skill, they just sit on a chair and download the programme to the guy's brain and the next second you know the guy speaks French, does Java programming etc.. This is how life is for Delfina at the moment.
Yesterday she started saying 'ba ba ba ba' (Baba means 'father' in Turkish), today she turned the 'b' sound into 'v'.
Moreover, today she was in her bath playing with her toys in the conservatory. I was madly tidying the house, baking muffins, putting the laundry on. And I kept on appearing to her once every 30 seconds and waving at her or sending her a kiss. She waved at me today as well but I thought maybe it was a coincidence. Then we had a lovely day with my first friend from primary school, who turned out to have come from a 6 month study exchange for her PhD in Scotland. And before I put Delfi to sleep and after she ate her nice night porridge, I took her to Damien so that she can say 'good night dad' and guess what she waved at her daddy!!!! Well, this girl looks like her dad, she says 'dad' as her first word and now she waves at him!!! Shakespeare was right to have son & mother, daughter & father relationship themes most of the time. Girls love their daddys!!!
Gerisi burda...

Sunday, 11 September 2011

I am not useless!

Some women are restless. I am a restless woman.
I need to produce; I need to feel useful all the time!

Actually, this whole psychology is a very tiring one.
The same thing happened to my sister and to me as well after we became mothers.
My tiling works so far
with some friends from the tiling course
We suddenly panicked about not being  productive again. The weeks after you feel like you're almost recovered from giving birth are in a way depressing (here I am not talking about post-natal depression). Well, at least it was for me because I needed to feel productive straight away. So learning how to make Turkish tiles and starting to work as a freelance translator were awesome for me and still are. Yes, I am home with Delfi (well, we are not 'home' all the time, we keep on having fun and going out) and I do not work full-time which is a bit worrying for a future career, but I do not care! Life is good with tiles, translation and of course Miss Delfi who is the most important person in my life! :) My tiling course is on holiday and it will re-start around October. It is really great to go there (just two streets down from our house) and chill out for two hours, chat with my friends there (really lovely people) and engage with art! I could not produce much at the course. Cos a) I couldn't go there for months b) tiling is a delicate operation particularly for new learners, it takes time and I only can do it for two hours in a week.
Gerisi burda...

Friday, 9 September 2011

Ufff'lamamayi ogrenmeliyim


Delfina ses cikartma calismalari yapiyor. Dudagini, dilini nasil kullanmasi gerektigini ogreniyor. Ve dogal olarak da ses cikartma konusundaki ogretmenleri biziz tatli bebegimin. Bir baktim gecen gun 'ufff'luyor. Ama o kadar tatli ki.. Cunku uff'lamanin anlamini bilmeden, icine sIKintilari yuklemeden uffluyor. Cok tatli uffluyor :)  [Videonun ilk saniyelerinde onun kisa bir uflamasini yakaladim ama sesi acip izlerseniz anca duyabilirsiniz] Tabi birden aklima ufflamayi benden ogrendigi gelince tadim kacti. Kendi kendime kizmaya basladim. Belki de kizmamaliyim. Sadece degismeyi, onunla hayati yasamayi yeniden ogrenmeyi ogrenmeli ve kabullenmeliyim. Delfina, yasamayi kesfettigim anlarin yeni Adasi...
Gerisi burda...

Monday, 5 September 2011

Dizi, Dizini dovme, dizi dizi dizginler uzerine kucuk bir sitem

Esasinda oturup oyle televizyon filan izledigim yok, ama bazen aksamlari aciyorum. Pazar gunleri mesela 'Seni Bana Yazmislar''i ardindan da 'Cek Bakalim''i izlemek hosuma gidiyor. Tabi bu esnada birsuru reklama da maruz kalmis oluyorum. Bakiyorum da yeni baslayacak dizilerin hemen hemen hepsi yine kadin vucudunu ve psikolojisini konu aliyor. Yoksa zaten tutulmuyor diziler. Illa ki kadinlar aglamali, tecavuz edilmeli, dovulmeli, cocuk dusurmeli, yani kadin hep aci cekmeli. Tabi yine bunu izleyenlerin cogunun kadin oldugu, ve cogunun da 'kizini dovmezsen, dizini doversin' felsefesinde oldugu dusunulurse bu cok da garipsenecek bir durum degil. Kadinlar gercek hayatta zaten bu acilari hep yasiyorlar. Ya da soyle demeli cogunlukla bu toplumda aci yasiyorlar. Mesela 'piç' kavramini ele alalim. Bir kadinin eger evlilik disi bir cocugu olursa, toplum bu cocuga ne der? 'Piç'. Cocuk neden 'lekelenir'? Cunku anne hayatinin hatasini yapmistir ve evlilik disi cinsel iliskiye ya girmistir ya da zorla girdirilmistir. Peki faturasini kim ceker? Kadin ve cocugu! 
Halbuki bu illa da boyle olmak zorunda degil! Yeni Zelanda'da piç olma durumu yok mesela. Cocuk sahibi olabilirsin erkek arkadasindan ya da baska birinden. ispat ettigin surece, ya da baba evet bu benim cocugum dedigi surece cocuk babanin soyadini aliyor ve tum miras vs. olayindan da yararlaniyor (hos neden cocuk kadinin soyadiyla kaydoldugunda piç damgasini yiyor ben bunu anlayamiyorum ama). Yani kanun kadini ve cocugu koruyor. Ve en onemlisi toplum buna olumlu ve dogal bakiyor. Gecenlerde bir emlakciyla ev bakiyoruz, adamin da kiz bebegi varmis, ama bi dertli bir cekingen soyledi bunu. Megersem etraf kotuymus, o yuzden insanin kiz cocugu olmasi pek de iyi bir sey degilmis!!!! Ya nasil bir mantalitedir bu? Etrafin kotu olmasi su mu demek: kizimin erkek arkadasi olur, evlilik disi cinsel iliskiye girer? Yani etraf kotu erkek cocugun varsa ve erkek ayni seyi yaparsa, sorun degil ama kizin ayni seyi yaptiginda onurun lekelenmis oluyor! Kafam almiyor.. Deger yargilarim bunu anlamiyor..
Esasinda kadinlar bu kadar aci cekmek zorunda degil. Sadece biraz dege yargilarinin, anlayisin ve kanunlarin degismesi gerekiyor. O kadar! Sanki dizileri izledikce insanlarin dizginleri artiyor, kizlarini daha da dizginleyesileri ya da dizine koyup dovesi geliyor insanlarin.
Benim de bir kizim var. Dunya tatlisi, sacinin bir teline bile zarar gelsin istemem. Ama hayat onun hayati! Hayatini guzellestirecek olan o! Umarim hep iyiyi gorebilir ve iyilerle karsilasir. Ama ne olursa olsun, nasil kararlar verip bir genc kiz olursa olsun, ben onun annesiyim. O benim kolem degil, iscim degil, tapulu malim degil. Onun varligi benim namusum, gururum. Onun ne yaptiklari degil. O bir birey, ben sadece onun iyi bir birey olmasi icin ona yoldas ve yardimci olacak bir destegim. Buyuk konusmuyorum, sadece ben hem kizim hem de tum kadinlar icin iyilikler diliyorum. Umarim Delfina hep mutlu ve umutlu bir birey olur kadinlarin da ayaklari uzerinde guvenle durdugu bir toplumda..
Gerisi burda...

Tuesday, 30 August 2011

Sleepless Summer Nights


the sleeping beauty in Bodrum yacht trip - of course sleeping!
Delfina is more than 9 months now and she keeps on waking up  throughout the night. Sometimes I say I have no energy to wake up and feed her again, but life goes on...
Being a mother is such a wonderful feeling yet such a hard thing to be!
I really miss sleeping. I can't remember anything anymore; why? cos my brain can't rest and have enough sleep.
I found a caricature about this from the breastfeeding mothers group:

While looking at this caricature, I couldn't stop smiling cos I really experience this everyday myself..
Well, I guess I just should be thankful to have such a lovely baby and shut up. But we are a bit concerned about her well-being with many interruptions during a night. If anyone has a miraculous way to put babies to sleep without breastfeeding, please let us know. It will be highly appreciated :)
Gerisi burda...

Saturday, 27 August 2011

Miniaturk with our mini Delfi

the entrance of the open air museum
on the model of the Bosphorus Bridge
Today we went to Miniaturk, a place where you can see models of major Turkish historical attractions. It is by the Golden Horn and on a not-too-hot summers day it can be one of the best things to do with your family. As you approach each model, you show the ticket and the machine there with a funny accent starts telling you the history, location and function of the building. It was fun! It was a bit disappointing not to see many major attractions of Izmir, my hometown, but who knows maybe I missed a couple of them. Also, I think they could've come up with more interesting souvenir ideas but they had the usual souvenirs unlike the ones at the Topkapi Palace souvenir shop. The Chrystal museum was also quite interesting! We went there by taking a ferry from Uskudar to Sutluce and by taking a minibus for 2 minutes from the ferry station. Unfortunately, on the way back I got sick, so we had to take a taxi back home but it was nice to watch the sunset on Golden Horn. As some of you might know the Golden Horn is called 'golden horn' because it looks like a horn at sunset (and colour of gold of course) and another story is that the Byzantians threw their golden stuff into the  Golden Horn just before the Turks conquered Istanbul. It might be an urban myth but at some point I heard that the Japanese suggested that they would  clean whatever is lying under the Golden Horn as long as they got everything they found but of course the Turkish authority (whoever that is!) did not allow this bargain ;)
Oh, what is this?
It is a bit prickly :)
mother & daughter
enjoying sun and grass :)




Gerisi burda...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...