My photo
a utopist, a green, a free soul, a liberal, a young (well let's say 'a new' rather than 'young') mother, a rebel, a thinker, a smiler, a wonderer, a note, a butterfly, a rainbow, a nymph, a kite, a wave, a breeze from the sea, a purple soul, a chocolate-addict, a lover...

Tuesday, 19 March 2013

A papier-mache Easter egg

Delfi making her Easter egg
It's time to prepare Easter Eggs!
Delfina and I made a giant Easter egg using
  • a balloon, 
  • one cup of flour, 
  • two cups of water,
  • lots of strips from magazines and newspapers.
Delfi's giant papier-mache Easter egg

Just blow up a balloon, cut magazine paper into strips, dip the strips into the glue mixture [water and flour] and then smooth them on the balloon. Then, let it dry.
It's fun and a great play time activity.
We did not need to paint it 'cos I thought it looked cool ;)

~

Balondan papier-mache tekniği kullanarak lamba yaptık. Oyun Evim TV'de izlemek için, lütfen tıklayın:http://sebastiyan.mynet.com/oyun-evim-izle-balon-lamba-vid-1855683/
Gerisi burda...

Sunday, 17 March 2013

Süt ve inek bebeklerin hakkini alma üzerine

Ben küçüklüğümden beri çok süt içtim ve sütü çok sevdim. Ama anne olduktan sonra okuduklarım sütun esasında o kadar da süper bir içecek olmadığını gösterdi. Ve kendimin de süte alerjim olduğunu [astımımı müthiş arttırıyor] ve sütü vücudumun tolere etmediğini deneme yanılma yöntemleriyle öğrenmiş oldum. Yoğurt ve kefir ok ama süt içmek o kadar da önemli ve gerekli bir şey değil. Hele çocuğunuz anne sütü alıyorsa, ne gerek var? Ben bir de işe şu açıdan bakıyorum: doğa/Allah/Tanrı [adına her ne koyarsanız] çok cömert, bize her şeyi fazlasıyla sağlıyor. Yalnız kendinizi bir inek gibi düşünün. Bebeğiniz için süt üretiyorsunuz, ve cömertçe başka bir yaratıkla, insanoğluyla, bunu paylaşmaya razı oluyorsunuz. Ama zaman içinde insanoğlu daha da fazlasını istiyor ve sizi bebeğinizden ayırıp, bebeğinizin hakkı olan sütü sırf kendisine almaya devam ediyor. Bu acımasız durum karşısında çaresizsiniz ama doğa zaten adeletsizliği bir şekilde gösteriyor insanoğluna. Neyle? Süt intolaransıyla... İnsanoğluna içtiği yaramıyor  [ozellikle  de oksuruyorsaniz sutu icmeyin, mukozayi arttirdigi icin oksurugunuz artar]. Hakkından fazlasını aldığı için, vücudu da buna karşı çıkıyor...
Çok hikayesel oldu ama bence ineklerin 'ah'ını alıyoruz ve o yüzden bize yaramıyor. Yoğurt ya da kefir yapılacak kadarını bence sevgili inekler seve seve paylaşıyor ama bizim onlara ve yavrularına yaptığımız adil değil bence.
Sadece ciddi bir para ve endüstri söz konusu olduğu için sürekli sütun ve sütteki kalsiyumun reklamı yapılıyor. Halbuki tek kalsiyum kaynağı süt değil. Ama diğer kalsiyum ve doğal omega yolları araştırılıp, diyet ona göre düzenlenmeli.
Delfinam
kefirli muzlu, zencefilli, hurmali yum -yumunu
yuvarlarken 
Ben süt alıyorum eve [Aysun the Sutcu'den], artık kendim içmiyorum [ ya da çok nadir] ama yoğurt yapıyorum, bugün itibariyle de nihayet kefir olayına geç de olsa giriştim. Ama eskisi gibi süte mucize içecek gözüyle bakmıyorum. Ayrıca alternatifler de var hempmilk [kendir sütü- yarım bardak kendir/kenevir tohumunu 3 bardak su içinde geceden ıslatiyorsunuz, 12 saat sonra blenderdan geçirip, süzüyorsunuz, harika muzlu süt, ya da smoothy [ben ingilizce kelimesini kullanmak istemiyorum ama Türkçe'ye sanırım böyle geçmiş, yine de ben ona 'yum yum' adını verdim] oluyor.  Soyalar gdo'lu olduğu için soya sütü artık tüketemiyorum ama badem sütü denemedim ama iyi bir alternatif diye duydum.

Sevgi ve empatiyle...

Kefir hakkında bir not: Aman kefirlerinizi suyla yıkamayın. Ölmelerine neden oluyormuş. Yıkamayın, yıkayacaksanız sütle yıkamayı deneyin.
Gerisi burda...

Happy St. Patrick's Day!

Happy St. Patrick's Day! 
Three years ago today, 
we learnt about Delfi's existence :)

Gerisi burda...

Tuesday, 12 March 2013

Her i-hhlama iki yas sendromu degilmis!


Tatlı, sevecen, sevgi dolu kızım 1.5 aylığına valizini topladı, gitti ve yerine huysuz, her şeye ağlayan, mutsuz, sürekli kucak isteyen [ki asla kucağa alışmamıştı], her şeye mızmızlanan bir çocuk geldi. Bu esnada da bir orta kulak iltihabı atlattı. Ateşlendi vs.. Hayat benim için tüm renklerini yitirdi, bebeğim mutsuz diye ben mutsuzlaştım. Hayat, hiçbir şekilde tat vermemeye başladı. Tabi başladım iki yaş sendromunu suçlamaya. Çünkü çocuk hastalığı da atlattıktan sonra sağlıklıydı, görünen bir sorunu yoktu. Okuduklarım da beynimi bolca yıkadığı için içimden sürekli bu iki yaş sendromuna söylenmeye başladım. Sonra tebdil-i mekan yapalım dedik, ve bir haftalığına Izmir'e gittik. Benim bebeklik doktorum ve Delfina'nın doktoru sevgili Dr. Şükrü Cangar'a gittik genel bir kontrol için. Şükrü Bey, Delfina'in dişlerinde çürük olmamasına rağmen, bir hafif ağız kokusu olduğunu ve huzursuzluğunun nedeninin de kıl kurdu olabileceğini söyledi. Ne yalan söyleyeyim şaşırdım, biraz bekledim sonra ilacı kullanmaya karar verdim. Kullandığım günden itibaren garip bir şekilde Delfinam, eski Delfina oluverdi. Yani neymiş, iki yaşında olan bir bebeğin tüm huzursuzluğu 'iki yaş sendromu'yla açıklanamazmış. Eğer bebeğimiz ihhhliyorsa, huzursuzsa, aklımıza gelmeyen bir şey hep olabilirmiş.. Yalnız şunu söyleyeyim annelik maceramın en zor zamanlarından oldu şu 1.5 ay [Aralık 2012-Ocak 2013]. Ama en güzeli kızımın normale dönmesi. İnsan bazen elindekinin değerini nedense çok daha iyi anlıyor...


Delfina hastalik suresince parka bile gitmek istememisti :(
Yasasin park ve yasasin saglikli bebekler!

Kıl kurduyla ilgi biraz bilgi: Siz ne kadar evde yeşillikleri vs. sirkeli suda yıkasanız bile [ki bizim eve gelen yiyecekler genelde toprağıyla bir organik çiftlikten geliyor, Bursa'dan], dışarıda yediğiniz yiyecekler iyice yıkanmadığında çok rahat kıl kurdunun yumurtalarını yemiş olabiliyorsunuz. Evdeki herkesin bir tedaviden geçmesi gerekiyor esasında ama her şeyin doğal bir çözümünü bulmaya çalışan ben artık o kadar bıkmıştım ki gidip ilacı verdim, eşimle kendim de [bizde bir rahatsızlık yoktu] kekik yağı ve distile edilmiş kekik suyu içtik. Ayrıca kızımın poposunu da sirkeli suyla yıkadim. Kıl kurdu, akla zarar bir olay. Çok yıpratıcı olabiliyor :(
Gerisi burda...

Friday, 15 February 2013

One Billion Rising: kizimla, kizim icin, tum kadinlar icin


Kizlarimizla Besiktas'ta Kadina karsi siddete hayir dedik.
Esra&Delfina - Hande&Bengisu
Hep bize dunyada yaratilan ilk insanin bir erkek oldugu anlatilir. 
Peki o yuzden midir ilk gelenin otoritesini kabullenis?
Esasinda ana sorun bir otoritenin varligi ve mevcut sosyal duzenin bir diger cinsin egemenliginde kabullenilmis olunmasidir. Ve bu otoritenin yapisi cok problemli tabii ki cunku cinsel organindan bir parcanin geleneksel olarak kesildigi bir otoritenin kadinlar ustune yansiyan saldirganligi dun gittigimiz One Billion Rising duruşunun ana konusuydu. Dun anali-kizli dunyadaki kadina karsi siddet konusunda farkindalik yaratmak ve buna bir dur denmesinin zamaninin gelip de gectigini gostermek, ve konuyla ilgili sesimizi duyurmak icin Besiktas'taki dansa katildik. Aksamina da Delfina'yi en guvenilir ele birakip, ben arkadaslarimla Kadikoy'dekine gidip, halay cektim. 

Delfina ve Bengisu gelecekleri icin dans ederken
Ben esimle evlenirken, hem nikah memuru hem de davetliler baski yapti, ayagina bas diye [tabi sevgili esim Turk kulturunde varolan bu gelenegi bilmedigi icin bos gozlerle bana bakti, ne diyorlar diye], ben de 'esitlikten yanayiz, o yuzden basmiyorum' dedim. Ben hayatin her yerinde, her aninda esitlikten yanayim. Kucuklugumuzden beri bize ogretilen hikayeleri ve rolleri sorgulamasi akli olan ve dusunen her insanin sorumlulugu kanimca. Ben eger nikah esnasinda, toplum bana 'bas' dedi diye bassaydim, kendime uzak dusmus olurdum. Ben esitlikten ve birlikte mutluca yasamaktan yanayim. Niye insanlar kendilerini bir digerinden ustun goruyorlar ki! Niye bir insan digerine siddet uygulamayi kendine hak sayiyor ki! Nasil bir anlayistir bu, aklim almiyor. Insanligin getirdigi ahlaka sahip olanlarin da zaten boyle bir seye kalkismayacaklarini dusunuyorum. 
Yine de sonuc degismiyor: kadinlar ölüyor, öldürülüyor, dayak yiyor, evlere hapsediliyor; isin kotu yani kadinlar siddete maruz kaldiklarini anlamiyorlar bile!
Arkadaslari da gormus olduk :)
Siddet, sadece dayakla, zorbalikla olmaz. Karsinizdaki erkek, sizin psikolojinizle oynuyorsa, size hakaret ediyorsa, sizi bastirmaya calisiyor ve size kendinize karsi surekli olarak sucluluk hissettirmeye calisiyorsa; bilin ki siz de siddet mazurusunuz. 
Internette ve toplumda duydum bir suru sacma sapan erkek soylemleri: neymis, dans edip ne olacakmis, siddete maruz kalan kadin hala devam ediyormus maruz kalmaya, dans edip de bir sey mi degistirecekmisiz? Cevaben soyle diyorum: siz dans etmediniz de degistirebildiniz mi durumu? Kadinlar, birbirlerine destek gosterdikce, alternatif yollar kadınların önlerine sunuldukca iclerinde bulunduklari carktan kurtulabileceklerdir. Hukumetlerin de esitlik ve adalet icin elinden geleni yapmasi ve caydirici kanunlar cikartip, kadinin yaninda pozitif ayrimcilik kapsaminda yer almasi gerekmektedir.

Kizim ve tum kadinlar icin adil, esit ve yasanilir bir dunya diliyorum... Erkekle birlikte, omuz omuza varolabilecegimiz, yasanilasi bir dunyaya..

Gerisi burda...

Saturday, 19 January 2013

Yollarda kesisen hayatlar

üç anne & üç bebek, keşif peşinde :)
 Gecen Carsamba gunu uc anne [Elçin, Aylin, Esra], uc bebek [Beril, Arın, Delfina] olarak Topkapi Sarayi'nda 2013 Turkiye Çin yili etkinlikleri bunyesinde sergilenen Çin Hazineleri Sergisini  gormeye gittik. Oldukca etkileyiciydi benim acimdan dort Çin askerini ve Çin çömleklerini gormek. Hayal gucunu iyi tetikliyor, askerlerle ilgili bilgileri okumadan once, askerlerin mesleklerini ve kararkterlerini tahmin etmeye calismak. Umarim Çin'e gidip hepsini gormek de nasip olur. Çin kanununa gore bir seferde en fazla dort asker heykeli ulke disina cikabiliyormus. Hem comlek hem cini yapan biri olarak sergi bana oldukca zevk verdi. Sergi salonunun onunde, gunesin altinda ekmek arasi SultanAhmet koftecisinin koftelerini yedikten sonra, Arkeoloji Muzesi'nin sokagindan Gulhane Parki'na indik. Park cok guzeldi, fiskiyeler de mavi mavi calisiyordu. Gunesin altinda kuslarin seslerini dinlerken bir baktim bir Moda'da dolasan ozgur papaganlar Gulhane Parki'nda takiliyorlar. O kadar guzeldi ki danslari ve sakimalari. 
Bahsi gecen papaganlar
->Rivayete gore TR'ye getirilen
bir kus kafesi
dusmus ve icindeki papaganlar
toplu halde firar etmisler,
halen birlikte takiliyorlar zaten :)
Bir sure onlari dinleyip, huzura erdikten sonra yola koyulduk, bir kafede afiyetle kozde pismis Turk kahvemizi icip, biraz yorgunlugumuzu atip, Sirkeci'den gecerekten Emionu vapur iskelesine vardik. Akbilimi basarken, guzel mi guzel bir bebis gordum, sonra Delfina'nin yanina gittim. Sonra arkamdan bir ses: Esra? :) Megersem o guzel bebisin annesi Emziren Anneler'den tanidigim, aylardir epostalastigim, ve bir turlu bulusmayi ayarlayamadigimiz Gamze'ymis :) Beni blogdaki resimlerimden tanimis :) Hayatta ne kadar dongu var, kesisen yollar var, degil mi? Daha sonra Berra ve Delfina vapurda cok guzel oynadilar. Turkiye'ye tasindigimdan beri, internet ortami sayesinde bircok guzel anneyle tanistim ve yollarimizin bir sekilde donup dolasip baglanmasi ne kadar harika :) Bugun de Berra bebegin dogum gunuymus. Iyi ki dogmus, iyi ki dogdular, biz annelerin hayatlarini guzellestirdiler. Sevgiyle ve saglikla buyusunler...
Gerisi burda...

Saturday, 29 December 2012

Sicaklik, nem, cevreye duyarlilik ve usumek uzerine


Iki gun once bir terim duydum cok hosuma gitti 'psikolojik virus', bu viruse dogduktan sonraki yillarda yakalaniliyormus. Cevremizdekilerin,' aman tasa basma usutursun', 'aman ustune bir sey giy' vs.. demeleri hayat boyu bizde virus olarak kaliyormus ve ne zaman o seyi yapsak hasta oluyormusuz. Benim  annem de hep ekler 'ben sana demedim mi, bak usuttun' diye.. Hani biz tasa basinca idrar yolu iltihabi oluruz, karin agrisi cekeriz ya boyle bir sey yok Avrupa toplumunda. Cok garip degil mi? Turk toplumunda buyumemis arkadaslarima ve akrabalarima soruyorum, size olmuyor mu diye. Olmuyor demekle kalmiyorlar bana uzayli gormus gibi bakiyorlar. Esim de dun sunu dedi, 'butun bir ingiliz/Yeni Zelanda milletinin boyle bir gercegi kacirmis olmasi garip degil mi?' Yani Turk olmayanlarda boyle bir sorun yok, ama bizde var. Biz usuyoruz her seye, hasta oluyoruz her seye. Esim diyor ki Yabanci-Turk is servisindeki insanlarin yarisi serviste bu kis gununde tshirtle oturuyorlarmis, yarisi paltoyla. Bu sizce de biraz garip degil mi? Dun deniz otobusune bindim, birkac dukkana girdim. Her yer cok sicakti ve dun yilin son gunleri olmasina ragmen o kadar guzel bir hava vardi ki, disarida bile paltomu cikarttim.. Ama her dukkan her tasit cayir cayir yaniyordu. Bunun sonucu, sadece hastaliklara davetiyedir. Bogazim o sicak havada kurudu, su an bogazim agriyor. Ve zaten ortamda bir virus, bakteri varsa sicak hava bunu cogaltip, yaymaktan baska ne ise yarar? 'Psikolojik virusler' kanimiza islemis anlayacaginiz :))) 
Bu resmi, gecen sene Singapur'da cekmistim.
Suyun uzerindekiler yeni yil dileklerini gosteriyor.
Benim yeni yil dilegimse, cevreye duyarli,
birbirini seven,
birbiriyle guzellikleri paylasip cogaltan
 bir toplum olmamiz..
Mutlu ve umutlu yeni yillar..
Isin diger bir boyutuysa karbon salinimlari ve evlerimizi isitalim derken cevreye vermis oldugumuz zarar. Turkiye enerji acisindan malumunuz disariya bagli bir ulke ve enerjiyi bilincli kullanmaliyiz diye dusunuyorum. Bu dunyanin insanlarin tuketecegi ne kadar enerjisi var bilmiyorum.. Ama tek bildigim bu enerji uretimi isi, dunyanin omzuna agir geliyor ve sanki cevre kirliligi de dunyanin bize bir ufff demesi. Gozunuzun onunde canlaniyor mu? Yeryuzu, ustunde kara karbondioksit bulutlari, dunyanin cigeri olan ormanlarin  her gun yok olmasi sonucu, dunyanin uretilen karbondiyoksite karsi oksijen uretememesi ve tipki yogun sigara icen biri gibi, dunyanin cigerlerinin tukenip, her off deyisinde enerjisinin zamanla azalmasi ve bir "off kara duman bulutunun" gokyuzunde belirmesi... off ki ne offf...


Aklinizda bulunsun: Evin sicakliginin 21 derecenin ustune cikmamasi cok onemli. Eger evinizin yalitimi vs. iyiyse bunu 17 dereceye kadar mumkunse dusurun.. Sicak hava burnu, genzi, ve bogazlari kuruttugu icin hastaliklara davetiye cikarir. Gece oda sicakliginin ise kesinlikle bir ya da iki derece daha az olmasi gerekir [bebekler icin 17 dereceden daha az degil]. Eger eviniz cok sicaksa, kesinlikle bir nemlendirme [humidifier] cihazi ile evin nemini %50-55'lerde tutulmali, ya da kaloriferin yanina su birakma yoluyla. Ama eger evde nem fazlasi, küf varsa da nem alici [dehumidifier] cihazlarin kullanilmasi gerekmekte. Küfün oldugu bir evde [duvarlariniz gece islak ve soguksa, demek ki binanizin insulasyonu iyi degildir ve evinizde muhtemelen küf vardir] ise, ev ici nem miktarinin %40'i asmamasi gerekir. 
Bir nemlendirme cihazi alirken, cihazda bir nem olcerin ve  zamanlayicinin olmasina dikkat edin derim.
Saglikla.. Nice umutlu yarinlara..
Gerisi burda...

Thursday, 27 December 2012

Okul Oncesi Cocuk Kutuphaneleri Projesi Hayata Geciyor!

Ben kucuklugumden beri inandim ki icinde bulundugumuz medeniyetin medeni olma seviyesi kutuphanelerin varligiyla direkt baglantili. Boyle dusunmemde belki de ilkokuldayken Konfucyus'un "Tanrim, bana cicek dolu bir ev, kitap dolu bir ev ver" sozunu okumamdi. Ben kutuphaneleri ve kitapcilari cok severim. Universite yillarinda da gitmekten en cok haz aldigim mekan Istiklal Caddesi'ndeki Robinson Crusoe 389 Kitapevi'ydi ya da denize aşık biri olarak denizi gorerek kitap okuyabilecegim kutuphaneler: Ataturk Kitapligi ve Semsipasa Kutuphanesi idi. Yillardir bir hayalim var, ulkemdeki kutuphaneler cogalsin... Hatta konuyla ilgili girisimlerim de var: lisedeyken konser organize ettim (tabii ki kendim caldim, kendim soyledim), sinif sinif gezdim, para topladim birilerinin bagisladigi ansiklopedilerden baska kitabi olmayan okuluma kutuphane kurulsun diye. Sonra her seferinde projelerimi dinleyen ama hayata gecirmemde kostek olan mudurumuze parayi teslim ettim. Bir yil sonra da paranin içedildigini daha dogrusu baska bir sey icin kullanildigini ogrendim. Ayrica ben IU'den Kemal Alemderoglu zamaninda mezun oldum. Ve IU'ye girdigim sene Mina Urgan'larin, Berna Moran'larin, Aksit Gokturk'lerin yurtdisindan getirerek olusturduklari Ingiliz Dili ve Edebiyati kutuphanesine emekli olan kutuphanecinin yerine birisi atanmadigi icin (her nedense!), kutuphane hem bazi ahlak kavrami gelismemis ogrencilerce yagmalandi, hem de kitaplarla ilgilenen biri olmadigi icin kitaplar yiprandi. Benim mezun oldugum sene de 3.kattaki ana kutuphaneye kitaplar devredildi ama daha raflari vs. ayarlanmadigi icin biz kitaplardan yine yararlanamadik. Ama bu yasadiklarim beni yildirmadi ve yildirmayacak. Hic unutmuyorum Moda Parki'na duzenleme yapilabilir mi dilegiyle gittigim Caferaga Mahallesi Muhtari gecen sene bana 'ama burasi Turkiye' dedi. Yani? Ben kizimin ve yeni nesillerin 'burasi Turkiye' gibi sacma bir soylemle buyumelerini istemiyorum. Bir sey yapilacaksa yapilacaktir. Toplum her zaman daha iyiye gidecektir. Ve bu bizim elimizde!
soldan saga: Esra, Delfina, Sayin Belediye Baskanimiz Selami Öztürk, Arın, Aylin,
projeden sorumlu Özel Kalem Müdürü Kadriye Sağlam
"Daha guzel ve yasanilasi bir toplum yaratilabilir ve bu bizim elimizde" diyerek kizim ve tum yeni nesiller icin soyle bir hayal kurdum: yerel belediyelerin bunyesinde okul oncesi cocuk kutuphaneleri kurulsun ve ebeveynler/cocuk bakicilari ozellikle kis gunlerinde cocuklari sosyallestikleri parklara goturemediginde, ayrica cocuklara aktivite olsun, zihinleri gelissin, iletisim ve sosyallesme yetileri cogalsin diye bu kutuphanelere getirsinler hem ebeveynler/toplum sosyallessin, hem de cocuklar kutuphane ve okuma aliskanligi edinsin.. Bu hayalin pesinde once bir imza kampanyasi baslattik. Internetten Emziren anneler, Dogal anneyim, internet anneleri, Montessori anneleri'ni, cevremizdeki ebeveynleri bu kampanyaya destek olmaya cagirdik. Kimi sevgili anneler bloglarinda konuyu paylasip, bize destek verdiler ve hala veriyorlar. Kampanyamiz daha cok yeni olmasina ragmen, cok guzel olusumlar olusuyor. Oncelikle sevgili Ayşe Ünlü olusacak olan kutuphanelerimize ERAY Toys'un organik ahsap oyuncaklariyla katkida bulunacaklarini soyleyip, bizi Sariyer Kent Konseyi'ne davet etti. Yakin bir zamanda projemizin ayrintilarini vermek uzere Sariyer Kent Konseyi'ni ziyarete gidecegiz. Ardindan Emziren Anneler'den sevgili Dalya Saftekin Çalışkan'in araciligiyla Sayin Kadikoy Belediye Baskanimiz Selami Öztürk'le gorustuk dun. Cok iyi gecen ve verimli bir toplantiydi. Toplantiya Aylin & Arın ve Esra & Delfina dortlusu olarak gittik. Kadikoy Belediye Baskanimiz bizi cok sevecen karsiladi ve projemize tam destek verdi!!! Kadikoy Belediyesi'nden zaten modern ve ileri goruslu bir belediye oldugu icin umitliydik ama sayin baskanimiz bizim hayal ettigimizden de otesini sundu bize. Proje kucuk bir kutuphane olmaktan daha da buyudu ve cocuk oyunlarinin sahnelenebilecegi bir sahnesinin, kutuphanesinin, cocuk yoga derslerinin olacagi harika bir merkez projesine donustu. Simdi bize dusen Kadikoy merkez, Bahariye, Moda ucgeninde ulasimi kolay, bebek arabalariyla rahat girilebilecek kucuk olmayan kiralik bir mekan bulmak. Yalniz belediye emlakci ya da araci ucretini odemek istemiyor hakli olarak. Bu bir sosyal sorumluluk projesi oldugu icin cok umutluyum, umarim konuyla ilgili ucret almadan da bize yardimci olacak emlakcilar ve yardimseverler bulabiliriz. Ayrica bir ihtimal dun konusulanlarin arasinda Kadikoy Belediyesine bagli cevre yerlerde de kucuk cocuk kutuphanelerinin acilabilme ihtimalinin oldugu da vardi. Konuyla ilgili planlamalarin yapilmasi, projenin hayata gecirilebilmesi icin sayin Baskanimiz, Ozel Kalem Muduru Kadriye Hanim'a sorumlulugu verdi. Haydi bakalim, vira bismillah! Projemizin tohumlarini attik, simdi sevgiyle sulayip, gonulden destek verme zamani.. Sadece İstanbul degil, ornegin İzmir de orgutleniyor. Anneler toplaniyor ve yakin bir zamanda İzmir belediye baskanlariyla da gorusulecegini umut ediyorum. Sagolsun Hayalkurdum kitapevi İzmir icin bize destek olacagini bildirdi. Bu proje hepimizin projesi ve diger illerden projeyi ustlenmek ve kendi sehirlerine de bu cocuk kutuphanelerinin olusmasi icin destek verecekler varsa lutfen benimle baglantiya gecin. Boylece her ile dagilalim, cocuklarimiz tam donanimli, interaktif, bilgili ve sosyal cocuklar olarak buyusunler ve yasadigimiz toplumu daha da guzellestirmek icin bir fark yaratsinlar.. Biraz daha projeler ortaya cikmaya baslasinca bizi medyada da gormeye baslayacaksiniz..
Cok guzel seyler oluyor, sen de var misin bu projede?
Gerisi burda...

Friday, 21 December 2012

Eyvah cocugum hastalandi. Ne yapmaliyim?



Hasta olan cocuklara nedense hemen seker veriliyor, lutfen vermeyin. Seker vucuda girdigi anda bakteriyle is birligi yapip, vucudun savunma sistemini 5 saatligine bloke ediyor. Ama bal ya da guc versin, metabolizmayi guclendirsin diye ari poleni verilebilir. Ozellikle de organik dukkanlarda filan bulabilirseniz Manuka bali (Yeni Zelanda'da manuka denilen teatree'ye benzer agaclar var, ve bu ballarin antibiyotik etkisi var. Gunde yarim tahtacay kasigi bu bali yeme genel metabolizmayi arttirir, seker hastalarinda kanayan yarayi bile durdurur). Ben manuka ve kanuka ballarini Yeni Zelanda'da yerel ureticilerden aliyorum, alirken dikkat edilecek bir nokta da ustunde degerler vardir. Bu degerler balin ne kadar antibiyotik gibi etki ettigini ne kadar sifali oldugunu gosterir. Rakam ne kadar yuksekse o kadar iyi ama +10 olan herhangi bir manuka balini gonul rahatligiyla deneyebilirsiniz. Cevizi manuka balina bandirarak yemek de hem cok enerji veriyor hem de emzirirken anneye iyi geliyor.

"Sacinin teline bile zarar gelmesin..
Gozbebegim, hastalik sana ugramasin..
Gule yuzun hep nese sacmaya devam etsin.."
Bu dilek sadece kendi kizim icin degil;
tum gozbebekleri icin...
Ayrica ates, bogaz agrisi, oksurugun ana nedeni cocugun rahat nefes alamamasi olma ihtimali cok yuksek. Eczanelerde sinus rinse kit diye bir arac satiliyor. Ben normalde bunu kendim kullaniyorum ama hasta olan cocuklarda nefesi acmak, sinusu yikamanin cok faydasini gordum. Bu sinus rinse kit'in icinde bir sise ve kucuk şaseler cikiyor, her şasenin icinde karbonat var ama oran o kadar iyi ayarlanmis ki burnu yakmiyor. Bir burun deligine dogru siseyi bastirdiginizda ters u misali burna bir delikten giren su diger delikten cikiyor. Bu karisimin icine burunda antimikrobiyal gorev ustlensin, islaklikla olusacak herhangi bir mikrop uremesini onlemek icin 1-2 damla biberiye yagi damlatiyorum. Cocuklarda bu dedigimi sadece her burun deligine bir olmak sartiyla ve gunde 1 en fazla 2 kez yapilabilir. Yaparken yapan kisinin dikkatli olmasi, ve islemi yapmadan once bir buyuge anlatir gibi ne yapilacagini anlatmasinin onemli oldugunu dusunuyorum. Dun gece Delfina ateslendi, hemen emzirdim, ustune sinus rinse kit uygulayip, buhar makinasini actim. Hic bir ilac kullanmadan ates dustu. Nefes hayat demek ama nefes organi olan burna nasil bakim yapilacagi onemli. Yalniz bir uyari: eger burun tikaliysa sinus rinse kiti kullanmadan once ya bir burun aspiratoruyle ya da birsekilde o sumuklerden kurtulmaniz gerekiyor. Yoksa burun icindeki basinc kulaga zarar verebilir. Burnu acmak icin ayrica lavanta ve biberiye yaglarina basvurabilirsiniz. Okoliptus bulunan coldmix gibi yaglari onermiyorum. Cunku okoliptus kullanilirken cok dikkatli olunmali, ilginc bir yag ve cocuklarda onerilmiyor.
Ayrica neler yapiyoruz hasta olunca, oksurunce?
  • Eger anne emziriyorsa pismemis, cig sogani elma yer gibi kutur kutur gece yataga gitmeden once yemek, sonra gece kalkip bebegi emzirmek [tabi o zamana kadar esiniz kokuya dayanamayip, evi terketmediyse. Siz nolur nolmaz isi saglama alin, esinize de yedirip yatirin :)) ] Bir de pisirdigim yemeklere koydugum sogan ve sarimsagi arttiriyorum hastalik donemince.
  • Bol vitamin C, ben hala emzirdigim icin narenciye, elma, kiwi gibi C vitamini acisindan zengin meyveleri yemenin disinda cranberry extract aliyorum solgarin urunlerinden, bol C vitamini takviyesi icin.
  • Emziren anneye 2-3 damla ardic yagi suyun icine icmek faydali, hem gribe hem idrar yolu enfeksiyonuna.
  • Taze zencefil ve havlucani bol bol kaynatip kaynatip anne-kiz iciyoruz.
  • Meyan kokunu sicak suda demleyip, icine iki kuru incir atip hem inciri yemek, hem suyunu icmek oksuruge cok iyi geliyor. Delfina bu caydan 2 yudumdan fazla iciyor. Bu da kafi diyorum.
  • Ayaginin altina iki damla kekik yagini 1 tatli kasigi ozon veya zeytinyaginda seyreltip surmek, ozellikle topuk kismina. Bu bir nevi antibiyotik ozelliginde, metabolizmayi hizlandiriyor.
  • Kuru oksuruge karabiber ve pekmezi karistirip birkac kasik icmek de iyi gelir, oksurugu dindirir.
  • Ayrica toz zencefille manuka balini [ya da sadece bal] karistirip Delfina'ya icirtiyorum.
  • Anne sutu haricinde, hastalik ve burnu tikalilik doneminde aman sut vermeyin cunku sut mukozayi arttiriyor, e burun zaten tikali, sut olayi daha da kotulestiriyor. 
  • Tikali ve kuru burun deliklerine bir parca tereyag surmek [1 damla biberiye yagiyla]. Burna tereyag surmek eski bir Anadolu adeti.
  • Ve sevmek, yaninda olmak, sarilmak, sifa dolu dusunceler dilemek...


 Saglikli olan cocuga bakmak dunyanin en kolay isi.. Allah kimseyi hastalikla imtihan etmesin.. Allah yavrularimizi korusun.. Ben yillar once soyle bir anekdot duymustum: Musa Peygamberin bir gun basi agrir, Tanriya sorar ne yapayim diye. Tanri da filanca daga git filanca cicegi kaynat ic. Musa Peygamber bunu yapar, basagrisi gider. Belli bir zaman sonra Hz. Musa'nin yine basi agrir, o daga gidip o cicegi icer ama basagrisi bir turlu gitmez, aksine daha da kotulesir. Tanri'ya sorar, dedigini yaptim ama olmadi diye. Tanri da der ki 'ikinci seferde sen sifayi benden degil, ottan aradin. O yuzden.'
Ben dogdugumdan beri hastane koridorlariyla pek bi hasir nesir yasam surdum. Buyuk iki ameliyat, bir kateder gecirdim. O hastane ve hayat koridorlarinda pek bi acizlik ve aci gordum. Bu belki benim ister Allah deyin, ister doga, ister baska bir sey deyin, Yaradan'a ve Sifa verene inancimi arttirdi. O yuzden tamam bu otlara, dogaya cok guveniyorum, ama sifayi Verenden istiyorum.. Cunku biliyorum ki bazen ne yaparsaniz yapin ise yaramiyor, bazen bir sey yapmaya bile gerek kalmiyor. Isin bir de diger bir boyutu var, insan hep kendini gelistirir, degistirir, oyle olmali en azindan. Benim 31 yasimdaki halimin arastirdigi, yasadigi kadariyla [sevgili annemin ve abim Mustafa'nin de destegi ve bildiklerinin isiginda] bu bilgiler ise yarayan bilgiler. Ben doktor ya da lokman hekim degilim, ama bu bilgiler benim isime yaradi, belki baska birinin de isine yarar diye bu bilgileri paylasiyorum..

Sonradan yazilmis ek: Maalesef Turkiye'de doktorlar her duruma bir ilac verme endisesinde oluyorlar, ya oyle ogrendikleri, ya ilac firmalari oyle dedikleri, ya da baska turlu aileler mutlu olmadiklari icin.

Ingiltere'de aliskanliktan her hastalikta doktora giderdim, onlar da dinlen atlatirsin derlerdi, sinir olurdum. Kore'de doktora gidersem en kotu hastaligimda bile 250mg'lik antibiyotik verirlerdi 500'lere 1000mg'lara alisik benim bunyeye de bu viz gelir tiris giderdi. 
Ama anladim ki her hastalikta doktora gitmeye gerek yok, zamanla, dinlenme, ve dogru beslenmeyle de geciyor cogu hastaliklar. Ufacik bebeklere bile kimyasal surup ve antibiyotik dayanmasini ben anlayamiyorum. Delfina da 2 aylikti RSV gecirdi, ama olagaustu doktor Sukru Cangar (Izmir) hic bir sekilde ilac vermedi. Emzirmeye devam ettim ve gecti cok sukur. Ben dogduktan sonra cok antibiyotik kullanmis annem [tabi o zaman emen bebege etkisi oldugu da bilinmiyor], ondan sonra da benim saglik sorunlarimdan dolayi ben cok kullandim. Durum ortada: bunyesi zayif, astimli, herseye alerjik bir birey. Ama artik hem kendimi, yediklerimi, zihniyetimi cogu konuda degistiriyorum. Ve coktan faydalarini gormeye basladim. Anne olmak, beni hayata ve saglikli kalmaya bagladi. Surekli dogal cozumler bulmaya calisiyorum. Hos, esim, bir bilim adami olarak, o dogal cozumlerin de ilac oldugunu soyluyor. Ama en azindan icinde ne idugu belirsiz katki maddeleri yok bu ilaclarin..
 Sifayla... 
Gerisi burda...

Friday, 14 December 2012

Bebe Donusum~



Bugun sabahtan beri cok heyecanliyim. Bir bebek urunleri geri donusum grubu kurduk sevgili Senem'le ve bu grup isi beni cok mutlu etti. Bu grup bebek esyalarini karsilik beklemeden, tam da o urune ihtiyaci olan kisilere/evlere ulastirma grubu. Yurtdisinda ve ulkemizde 'freecycle' vardir, iste bebe donusum onun bebek esyalari icin olan versiyonu. 2010'lu yillarin Turkiye'sindeyseniz -ki bunun degisecegini pek sanmiyorum- her ebeveynin bir seye ihtiyaci oluyor, ya da birileri ebeveynlere birseyler satmaya calisiyor. Toplum, tuketim toplumu olmanin getirdigi carklarla surup gidiyor. Bazen de guzelim Anadolu insanim, tanidiklari araciligiyla bu urunleri paylasiyorlar. Ama buyuk sehirlerde yasarken insanin bir tanidigi olmayabiliyor. Ya da o urun ihtiyac sahibini bulamadigi icin bir kosede uzun bir sure bekleyebiliyor. Halbu ki devir iletisim devri. Bu amacla bebe donusum ortaya cikti.


 Ben ingiltere'deyken freecycle'dan cok yararlanmistik. Ama freecycle sadece bir urun edinme araci degil, cok guzel insanlari tanima firsati da ayni zamanda. Hic unutmam bir keresinde orta sehpaya ihtiyacimiz vardi. E malum arabamiz da yok, ama yazdik freecycle'a ve bir bayan kendisinde bir orta sehpanin (ya da kahve masasi diyelim) oldugunu ve verebilecegini hatta evimize kadar birakabilecegini soyledi. Neyse, bir pazar gunu saolsunlar geldiler biraktilar masayi. Ertesi gun arayip, ozur diledi masa biraz tozlu geldigi icin. Gece boyunca icine dert olmus, sabah arayip ozur diliyor! Ben masam oldu diye mi sevineyim, bu kadar guzel bir ruh hayatima teget de olsa gecti diye mi.. O masanin ustune ben daha sonralari desenler cizdim ve cok hos bir masa oldu.. Ingiltere'den ayrilirken masayi arkada birakmak biraz nostaljikti tabi.. ama demek istedigim sey su freecycle ya da bedavaya karsiliksiz paylasmak harika bir olusum.. Insanin, insanliga olan inancini kuvvetlendiren, paylasmanin getirdigi hazla gunu ve hayati guzellestiren bir sistem...

Ne guzel, bundan sonra bebeklerimiz de bu hissi tatmaya baslayacaklar. Cunku artik onlarin ihtiyaci olmayan bir sey, baska bir yuva bulup, baska bir cocuga yol arkadasligi edecek...

Hepinize sevgiyle..
EsraR~~~



Gerisi burda...

Kis gunlerinde cocukla neler yapmali?


Su yasa kadar Delfina'ya elimden geldigi kadar hic televizyon acmamaya calistim. Ama ne zaman ki anne ya da baba dedelerini ziyarete gittik, TV surekli acik ve ister istemez cocuk alisiyor :(  Iki yasini gectigi icin Delfina, o kadar da takmiyorum. Gunluk TV izleme suresi 1 saat ama bunu 10'ar dakikalik surelere boluyorum. Acmadan once ona soyluyorum kac dakikasinin oldugunu, tamam mi diyorum. Tamam diyor. Aciyorum. Bazen izlemek istediginde 5 dakika bekle, 5 dakika sonra aciyorum diyorum. Koltuga bebegini alip gidiyor, onunla oynarken 5 dakikasi doluyor.
Gecen haftalarda cok siddetli bir enfeksiyon atlattim, esim calistigi ve aile fertlerimiz istanbul'da olmadigi icin sersefil yatarak gecirdim uzun bir hastalik donemini, o sirada mecburiyetten TV'yi acmam gerekti ama Delfinin davranislarinda olumsuzluk ve huzursuzluk artti. Benim de kendime gelmemle birlikte TV'ye son verildi. Ben TV izlemek istiyorsam, o yattiktan sonra ya da yatmasina cok yakin acabiliyorum. 

Bu kis gunlerinde iki yasinda bir bebekle neler yapabileceginize dair nacizane tavsiyeler:

Yilbasi agaci yaptik, bitmis bir havlu rulosu
ve kalin kagit ile
  • Gittiginiz parktan, emziren annelerden ya da apartmandan arkadaslar edinip, birbirinize davet etmek
  • Ev islerini zevkli bir sekilde birlikte yapmak. Mesela kabagi bile birlikte soyup, camasir makinasini birlikte, Delfi'nin yardimiyla, baslatmak. Dun mandali nasil acip kapayabilecegini calistik, cok zevkliydi..
  • Yeni kitap ve ahsap yapbozlardan almak. [Emziren Annelerden sevgili Puren, Delfi'ye dogum gunu icin ELC'dan bir puzzle tarzi bir sey getirmis, Delfi her gun onla vakit geciriyor]
  • Bir ayna almak, dergilerde gordugumuz karakterlerin ruh halini taklit etmek: kizgin, sasirmis, uzgun, mutlu gibi
  • Basit seyleri oyuna donusturuyoruz. Mesela bu sabah avakado dogradik, cekirdegi malumunuz kaygan. Delfina'ya kaygan kavramini anlatabilmek icin, avakado cekirdegini kullandim. Cekirdegi elime alip, bastirip kaydirdim, cekirdek elimden firladi. Sonra ona verdim, o da aynisini yapti. Cok eglendik mutfakta kayan bir cekirdekle :)
  • Tim Seldin'in Harika Cocuk Nasil yetistirilir kitabi bir suru oyun fikri verebilir:  
  • Feng-Shui sanirim etkili bir methodmus. Delfina odasinda gecen aya kadar hic oynamadi. Hep ben nerdeysem o odadaydi. Ama odasinin seklini degistirdim. Montessoriye daha uygun hale getirdim: yer yatagi, oyuncaklari bir kutunun icine tikmaktansa yeni aldigim raflara dizmek, odada ona uygun bir ayna, bir sandalye koymak, disfircasini, taragini onun ulasabilecegi uygun bir yere koymak gibi.. Ve Delfina odasinda vakit geciriyor artik :)) Yani odasini daha cazip hale getirebilirsiniz.
  • Salincak filan degil; eve kaydirak almak. Gecen sene almistim. hala tepe tepe sıkılmadan  oynuyor. Ozellikle yagmurlu gunlerde iyi oluyor. Aktif bir oyuncak oldugu icin enerjisini atiyor.
  • Aktivite masasi: bu aralar deli gibi bir masa ariyorum Delfina'ya ve bulamiyorum. IKEA'da var, ama bizim araba olmadigi icin oraya kolaylikla gidip bir seyler alamiyorum. Ama masa sart! Baska yerlerde de sacma sapan spiderman'li, pepe'li masa satiyorlar ama bence olmaz. Cocugun ozgurce calisabilecegi, yaraticiligini ortaya koyabilecegi sade bir alana ihtiyaci var. [guncelleme: Sevgili Senem, Delfina'ya kendilerinde olan fazla bir masa-sandalyeyi verebileceklerini soyledi. Yasasin!]
  • Aktivite zamani icin cocuklara uygun plastikten yapilmis makas, silinebilen boya kalemleri (Faber Castell'in var, duvari cizse bile silinebiliyor), renkli kagitlar, hem izola bant hem prit tarzi bir yapistirici [mesela gecen gun bir bos kutuyu PasaBahce'den gelen hediye kagidiyla kaplayip, ustunu boyadik. Boylece izola banti nasil tutacagini da anlamaya calisti]
  • Ayrica hava yagmurlu olmadiginda mutlaka parka gidiyoruz, uygun kiyafetler secmeli. Tchibo'ya cok guzel yagmur kiyafetleri gelmisti ama kacirdim :( LCWaikiki'den ici polar, disi yagmur icin uygun gibi gozuken bir esofman takimi aldim. Disari cikarken onu giyiyor. 
  • Muze ve sanat galerilerine gidebilirsiniz hem sicak hem de cocugun rahatca kosabilecegi alanlar. Delfina Istanbul Modern'e bayiliyor
  • Daha onceden blogumuzda bircok kereler ev yapimi oyun hamuru, parmak boyasinin tariflerini paylasmistim. Onlarla oynuyoruz, bunun haricinde mama sandalyesinin tepsisine un dokuyorum az miktar, parmagiyla unun ustunde sekiller ciziyor. Sonra kalan unlari ev yapimi oyun hamurumuzdan bir parca kopararak topluyoruz. Zaten icinde un olan oyun hamuru unun hepsini icine cekiyor. Boylece un da heba olmus olmuyor

Oyun hamuru ve unla oynarken

  • Kus beslemek! Yem alip kuslari besleyip, arkalarindan kosturuyor Delfina
  • Ekmek almak, firina birlikte gidiyoruz. Delfina hangi ekmegi istedigini soyluyor, annesinden aldigi parayla parayi firinci ablaya veriyor. Ekmegimizi aliyor, yolda bilumum kediye, tasa, su birikintilerine dokunup, eve geri geliyoruz.
  • Renkli Ada gibi hem annenin rahatlayabilecegi, hem de cocugun baska cocuklarla tanisip, oynayabilecegi bir mekana gitmek...


Ayrica cocukla zaman geciren kimsenin/ebeveynin ruh hali cok onemli. Benim motivasyonumun dusuk olmasi, Delfina'yi kesinlikle etkiliyor.

Bunlar bizim gun icinde yaptiklarimizdan secmeler, belki baska annelere fikir verebilmisizdir..
Sevgiyle ve oyunla...
Gerisi burda...

Sunday, 9 December 2012

İlaç almamaya doğal çözümlerle direnme ve tatlı krizleri üzerine


İspanya'dan geldiğimizden beri bilumum sağlık sorunları yaşadım. İdrar yolu enfeksiyonunu (İYE) ağır bir şekilde atlattım. Hala 24 aylık ufakça bir 'dana'yı emzirdiğim için antibiyotik ya da herhangi bir ilaç almamak için elimden geleni yaptım. Süreç uzun ve zor geçti.  Ama bu süreç içerisinde birçok şey öğrendim. İdrar yolu enfeksiyonu için neler yaptığımı anlatmak istiyorum ama öncelikle şunu belirteyim, İYE ilerlediği safhalarda böbreğe sıçrayıp, böbreği zor duruma soktuğu için dikkatli davranılmalı, ilaçsız atlatmaya çalışırken. Ben ilaç kullanmamama rağmen her hafta idrar tahlili yaptırdım, durumu görmek için. Neler yaptığıma gelince:


  • Cranberry (solgar kapsül şeklinde) C vitamini açısından çok zengin, ayrıca İYE'ye yakalanmamak için de günlük takviye olarak alınabiliyor, şeker ilave etmeksizin kızılcıktan da yararlanabilirsiniz,
  • Ardıç yağı (her sabah 3 damla bir badak suya damlatarak) özellikle İYE ve gribal hastalıklara çok iyi geliyormuş. Ben kesinlikle faydasını gördüm,
  • Manuka balının (yarım tahta çay kaşığı) antibiyotik özelliği var. Yeni Zelanda'da varolan manuka ağaçlarından arıların yararlanarak ürettiği bir bal bu. Türkiye'de organik dükkanlarda bulunabiliyor. İngiltere'de marketlerde ya da Holland & Barrett'da uygun fiyata bile bulabilirsiniz. Özellikle aç olduğumda, emzirdikten sonra halsiz kaldığımda, enerjim düştüğünde ceviz banarak yiyorum, çok zevkli ve faydalı,
  • Ayağımın altına -topuklarıma- 1 çaykaşığı zeytinyağında seyretilmiş 2 damla has kekik yağı, bu da antibiyotik gibi bir etki yapıyormuş,
  • Yaşadığım yoğun halsizlik için arı poleni (Datça'dan) ve spriluna [ah bu spriluna olmasa ne yapardım],
  • Ayrıca bol bol su ve dinlenme...
  • Bol bol soğan ve sarımsak yeme,
  • Ayrıca sokakta gördüğünüz on kadından dördünde vajinal mantar varmış. Terlemeyle bile oluşan ve üreyen ve hat safhada rahatsız edici, kaşındırıcı olan bu mantarı ilaçla temizlemeye hiç uğraşmayın ya taharet suyunuza bir miktar sirke [1/4 oranında] koyun ya da pamuğa sirke döküp önden arkaya bir kereliğe mahsus kaşıntılı bölgeden geçin. Tamamen temizliyor bölgeyi. Kız çocuklarında da kaşıntı olduğunda sirkeli su kullanabilirsiniz taharet için.

Ve şekeri hayatımdan 3 hafta boyunca çıkardım, nitekim şeker bakteriyi beslermiş, vücudun savunma sistemi şeker vücuda girdikten itibaren 5 saat boyunca çalışmazmış.
Herşeyin en iyisi doğalı.
Delfina şekerle doğduğundan beri pek hatta hemen hemen hiç
muhattap olmadı. Ama baskıyla zorlamayla şeker vermiyor değilim. Geçen gün gittiğimiz bir yerde tuzluları yedi, sonra kurabiyeyi gösterdi. Ben de 'yemesen senin icin daha iyi olur' dedim [itiraf ediyorum bu cümleyi iki kez söyledim] ve yemedi.
O doğal bir güzel :))
Aslına bakarsanız bu son madde oldukça şok edici bir madde. Ben şahsen daha önceleri hasta oldum mu, kendimi halsiz hissettim mi özellikle gidip çikolata yerdim ki enerji versin [bir daha bunu yapmayacağımı söylemedim, nitekim yapacağımı biliyorum]. Ama durum öyle değilmiş! Şekerle ilgili daha önceden de yazdım, neden Delfina'ya şeker vermediğimi vs.. ama nerdeyse her gün şekerin bir zararını daha öğreniyorum. Bir de bu yetmezmiş gibi hasta olduğum süre boyunca keklerde şeker yerine kullandığım pekmezin de esasında 70 derecenin üstüne çıktığında kansorojen maddeye dönüştüğünü öğrenip iyice kafayı sıyırdım diyebilirim. Şekerden vazgeçmek zaten zordu, bir de üstüne şekerin yerine kullandığım pekmezin de kanserojen olduğunu öğrenince bir kez daha kafayı sıyırıp, üstüne Aslı Börek'in vazgeçilemez profiterolunu gidip bir yarım porsiyon yedim (!)
Hayatta insan eleştirdiğini yaşamadan ölmezmiş: ben sigara içenlerin bebekleri olduktan sonra niye sigarayı bırakamadıklarını anlayamadığım konusunda söylene durayım kendim her türlü bağımlıdan bin kat öteyim. Nasıl bırakacağım ben bu mereti?
Neyse yaratıcılığımı konuşturup şöyle bir tarif ortaya koydum çaresizlik içinde çırpınırken:

EsraRca kriz tatlısı:
-İki dilim haşlanmış (düdüklüde) balkabağı
-lor peyniri (tatlı, daha doğrusu tuzsuz)
-1 orta boy elma rendesi
-1 havuç rendesi
- bardaktan bir parmaz az pekmez
-2 avuç dövülmüş ceviz
-yıkanmış ve küçük küçük kesilmiş kuru üzüm, incir, kayısı, hurma
-2 çorba kaşığı toz keçiboynuzu
-vanilya
-tarçin

isterseniz bu malzemelerin hepsini çırpın, kuplara koyun, buzdolabında beklettikten sonra servis yapın ya da bu tarifi biraz daha çılgınlaştırmak isterseniz iki yumurta, yarım bardak fındık yağı, ve kabartma tozu da ekleyin 70 derece fırında 25-30 dakika pişirin. Un koymaya bile gerek yok çünkü kıvamı ben yaptığımda çok güzel oldu. Eğer siz biraz daha köyü olsun istiyorsanız biraz da un (belki yarım bardak) ekleyebilirsiniz ama öyle yaparsanız pişirme süresini daha uzun tutun derim. Çılgın ama çok lezzetli bir tatlı, evet şeker pancarından üretilme şeker yok ama çok da masum değil içinde meyveden gelen früktoz bol miktarda var ve en önemlisi pekmezden gelen yüksek şeker oranı. Azar azar yemesi pek bir keyifli bir tatlı.. Afiyetle, şifayla, sağlıkla...
~
I suffered from a severe urinary tract infection right after I came back from Spain. I did not take any antibiotics (thanks to breastfeeding) and my test results from this morning tells me that I am back to normal. Yay! Here is what I did instead of using medication:
taking cranberry capsules (twice a day); having three drops of juniper oil diluted in a glass of water; eating half wooden teaspoon of manuka honey (it has in vitro antibacterial properties) once a day, bee pollen, spriluna; massaging my heels with oregano oil; having lots of water and rest. Moreover, I had a sugar-free diet, cos I learnt that sugar is a good friend of bacteria and our immune systems can't do anything for 5 hours after an intake of sugar. Well, I gave a sugar-free and made up recipe above but I won't be giving it in English since it is rather difficult to find the ingredients out of Turkey :( But let me know, if you're interested ;)


Gerisi burda...

Thursday, 29 November 2012

Delfina's second birthday and reflections


Delfina is a two year old girl nowadays.. 
She's grown 40cm taller and she put on almost 11 kilos after she was born.  
It was a busy two years really...

mother & daughter
She had to learn how to eat, walk, talk, climb, run, make jokes, play, learn rules such as 'don't poke a carrot into daddy's eyes', deal with human relations, how to share, etc.
She travelled to Singapore, New Zealand, Spain and she is a wonderful travelmate. 
She moved house. She started to sleep on her own in her own bedroom.
She learnt that actually she could poo and pee in the toilet instead of her nappy, but only if she wants! 
She's a cute, smiley, beautiful, gorgeous baby. 
When mummy cries, she knows how to console her by saying 'annee?' which means mummy in Turkish and by giving hugs and kisses to mummy.. 
She loves to read books. She loves to listen to the Wiggles and songs of Peppe [a Turkish cartoon character] and watch Baby Einstein. 
She tries to sommersault with the help of her parents. She is a lovely playmate... Her laugh is gorgeous.
 When she tries to attract the attention of strangers, she simply shows them her tummy and belly button :) 
She is into computers like her dad is. She destroyed various parts of her mummy's puter successfully many times. She is quite good at puzzles and she loves her baby dolls.
She is the cutest when she says: 'more?' meaning to say 'would you like another cup of tea, darling?' :) 
She suddenly starts crying in the playground after spending two hours there the very moment she gets hungry and her mummy straightaway puts her to the pram and gives her a banana and that very moment she is as happy as anything. 

Delfi breastfeeding
in Alhambra, Cordoba, Spain
She is very observant: she keeps on finding people's glasses, cell phones, bags and brings them to the person they belong to.
She loves feeding the birds. 
She knows the roads, she tells mummy which way to go sometimes. 
She is a very confident young lady. 
She can count without using the actual words. She is very musical, she follows the tune.
Just before she turned two, she became familiar with the world of saying 'no'. Everything can be a no when it means yes :)
She used to eat any kind of veggy, but now she is a teenager who loves pasta, rice and ketchup [additives and colouring free] ;)
She adores breastfeeding, and her mother is so happy that she could breastfeed for two years despite various health related problems. 
Delfina Ada is very much loved by people around her and she is a bundle of joy and happiness...
She penetrated into the lives of her parents very surprisingly but became the best surprise ever... I -as a mother- am so thankful for every second I am having with her and for her existence...
Happy birthday, my gorgeous girl...
May you shine in our lives ever...
Here is a cool and an interesting anecdote:

Delfina the chick

Delfina's grandfather ('pop' as she calls him) incubated 7 eggs from his chooks. He named each egg on one side kya, delfina, alana, shayla [his granddaughters], dania [his daughter], averil [wife] & one late egg which he named "late egg". He put a cross on the other side of each egg (apparently you have to turn them 3 times a day). Only one hatched unfortunately but here's a small but interesting coincidence. The delfina egg was the only one to hatch & it hatched on her birthday! 


May my love for you protect you from evil and badness forever 
and may you be safe and full of life energy...
I love you my li'l chick...




Gerisi burda...

Wednesday, 14 November 2012

Her derde çare: şal


Resimde pek belli olmasa da
Delfina şal yardımıyla 
belime bağlı otobüs yolculuğunda.
Bende de güvenlik kemeri takılı

Bebeklerimiz için farklı dertlere çare bir sürü ürün piyasada. Anne olduktan sonra internetten bir sürü bebeklerle ilgili araç ve eşya gördüm. Ufkum açıldı. Ama gerçekten hepsi de gerekli mi?
Mesela evde mama sandalyesi oluyor ama başka bir yere seyahate gittiğinizde kullanmak için başka taşınabilir sandalye ya da kumaştan yapılma bir sistem satıyorlar; bebekler yürümeye başladıktan sonra düşmesini önlemek için kayış satılıyorlar gibi...

Ben hep boynumda duran bir şalla bir çok işimi görüyorum. Delfina ufakken gittiğim yerlerde normal sandalyeye Delfi'yi oturtup boynumdaki şalı alıp sandalyeyle birlikte beline bağlardım.Böylece düşmesini önleyip normal sandalyeyi mama sandalyesi güvenliğine dönüştürmüş olurdum. Delfi yürümeye başladıktan sonra, düşmelerini engellemek için  kayış aldım ama  kayıştan ziyade yine şal kullanıyorum (şal her zaman boynumda ama kayışı unutuyorum işte arada). Mesela vapura biniyoruz ve korkuyorum Delfi düşecek ya da denize uçacak diye ve napiyorum? Hemen boynumdaki şalımı onun beline bağlıyorum. O şekilde vapuru geziyoruz, nitekim ne zaman vapura binsek her katı itinayla geziliyor hanımefendiyle :) Ya da arabaya bindik ama araba koltuğu yok bebeğim için. Napıyorum? Kendi emniyet kemerimi takıyorum sonra aynı uçaktaki sistemi kullanıp, şalımı Delfina'nın belinden kendi emniyet kemerime bağlıyorum. Tabi bu sistemi sadece çaresizlikten ürettim. Yoksa çok güvenli olduğunu düşünmüyorum ama benimkisi bir türlü kendini teselli. Çünkü öyle durumlar oluyor bebek koltuğu olmuyor ya da takside sorun oluyor. Ayrıca Delfi üşüdüğünde üstüne örtebiliyorum şalı ya da üstünü ıslattığında ama yanımda ekstra kıyafet olmadığında hemen kıyafetinin altına şalımı yerleştiriyorum. Ben kendim de alerjik astımlıyım ve terlemek bana hiç iyi gelmez. Terlediğimde hemen şalımı sırtımdan kıyafetimin altından aşağı sarkıtıp tenimin terimle ıslak kalmasını önlüyorum. Nitekim İstanbul çok nemli bir yer ve terlemek direkt ciğerlerimin durumunu kötüleştiriyor.  Ben salı her türlü derde deva olarak kullanıyorum. Belki sizin de işinize yarar :)
Ayrıca, şalla çok güzel oyun da oynuyoruz. Şalı  alıp, iki ucundan bir Delfina, bir ben tutuyoruz. Sonra 'salla salla' derken sallayıp birden 'dur' diyoruz, ardından sallamaya tekrar başlıyoruz. Böylece durmayı ve tekrar başlamayı öğreniyor. Ardından şalın altına giriyoruz, tekrar dışına çıkıyoruz. İp çekişmece oynar gibi, şal çekişmece oynuyoruz. Çadır yapıyoruz, ve daha neler neler :) Her derde çare: şal :)
Gerisi burda...

Sunday, 11 November 2012

Yolculuk cantasina bebek icin neler konulmali?

Bebekle seyahat etmek tek basina seyahat etmeye benzemiyor. Surekli bir seyleri öngörmek gerekiyor ve ona gore hareket etmek. Ben anne ve bebege bir butun olarak bakiyorum. O yuzden bakim cantamizin icine koydugum bazi seyleri anne-kiz olarak kullaniyoruz. Siz de bizim gibi uzun yollara cikiyorsaniz, belki bu listenin faydasi olabilir:
Delfina yollarda
  • Ates dusurucu surup: bunu kullanmamak icin elimden geleni yapiyorum, nitekim atesten ve bebegin havale gecirmesinden cok korkarim. O yuzden ne olur ne olmaz diyerekten hep yanimda bulunduruyorum. 
  • Ateş ölçer
  • Pişik için sudocrem: Umarim bu kremin ileride olumsuz etkileri oldugunu duymayiz. Olabildigince az ve gerektiginde kullaniyorum. Ingiltere'de cok sevdigim bir arkadasim sezeryan olduktan sonra sezeryan yarasinin uzerine ebenin bu kremi tavsiye ettigini ve yaranin cok kisa surede iyilestigini soylemisti. Bebeklerin o tatli popolarindaki pisikler icin de cok etkili. 
  • Karbonat (yemek sodasi): Kizimin dislerini karbonatla fircalatiyorum, ayrica karbonat cok iyi bir temizleyici ve bebek bakimiyla ilgili bir suru derde care. Disi cikacak ya da kasinan bebege cok iyi gelir. Kucuk bebekken agizda olusan pamukcugu gazli bez yardimiyla temizlemede kullanilir ve daha neler neler (bakiniz: http://pratikanne.com/2012/04/karbonat-ile-dogal-pratik-temizlik.html )
  • Beyaz sabun: Kirlenen bebek giysilerini beyaz sabun harika temizler, lekeleri cikartir. Uzun yolculuklarda cok fazla giysi tasimaktansa yanimda sabun bulundurup camasirlari elimde citiliyorum. Malum iki haftadan fazla yollarda olacaksaniz ve gideceginiz ulkede/yerde camasirhane bulup bulamayacaginizdan emin olamiyorsunuz. 
  • Kurutulmus kekik: Üşütmelerde çok faydalidir (mideyle ilgili), Cayi demlenir ya da agizda tutulur.
  • Rezene: Bebegin ve annenin gazi icin birebir. Cayini demleyip icmek hem kaliteli bir uyku getiriyor hem de bebegi de anneyi de rahatlatiyor.
  • Biberiye yagi: antibakteriyel, antimikrobiyaldir. Her turlu temizlikte kullanilir. Ben en son yolculugumuzda kan dolasimimi hizlandirsin diye, dis fircamin ustune damlatip, dis etlerime masaj yaptim. Hem de agiz hijyenini sagliyor. Hastaliktan kurtulmak ya da hastaliga yakalanmamak icin mucizevi bir bitki. Ingilizce de bosuna 'rosemary' denmiyor. Ispanya'da yoldaki cingeneler biberiye bitkisini veriyor yoldan para istediklerine (ayni bizdeki gul gibi), cunku kutsal bitkilerden biri.
  • Kolonya: Bildiginiz kolonyayi kullaniyorum elleri, tirnak makaslarini vs. dezenfekte etmek icin. Ozellikle otobusler gibi kalabalik yerlere girdigimizde ise yariyor. Yeri geliyor otellerde klozet temizliginde bile kullaniyorum kizim oturmadan once.
  • Tirnak makasi: ne olur ne olmaz. Tirnak batmalarina karsi ve uzun suren yolculuklar icin.
  • Tarak
  • Pamuk
  • Dis fircasi
  • Bebek arabasi icin yagmurluk
  • Semsiye: Ayni anda bebek arabasini kullaniyorsaniz, cok zorlaniyorsunuz semsiyeyi tutmak icin ama sagnak yagan yagmurlar icin pek ideal.
  • Bebek bezi: Her ulkede arzu ettiginiz bebek bezini bulmak zor. Tedarikli gitmede fayda var. Nitekim Delfi'nin poposu cok hassas, her bebek bezini kullanamiyorum. Ve isin ilginci yurtdisinda Prima'nin premium care markasini kolayca bulmak hemen hemen imkansiz. 
  • Kis aylari icin:
  • Taze zencefil: Olur da her yerde bulamam diye yanimda tasiyorum, oksuruge, bogaz sisligine cok iyi gelir. Kaynatilip icilir, sicak su bulunamazsa, kucuk bir parca agizda tutulur. Balgamli oksuruge sifa oldugu vakidir. Bebege verilemezse, emziren annenin icmesi ve bu yolla bebege ulasmasi cok sifalidir.
  • Sinus rinse kit:  Eczanelerde satiliyor, burun tamamen tikandiginda cok faydali. Cocuklardan cok buyuklerde kullaniliyor. Ama cocugunuz hic bir sekilde nefes alamiyorsa, gerekli bir arac. Malum ucaga binmeden once burnun acik olmasi gerekiyor, kulak travmasi gecirmemek icin.
  • Deniz suyu: Tikali burunlari acmak icin. Eczanelerde bebekler icin Otribebe marka satiliyor.
  • Burun aspritoru: Kullanmak istemedigim baska bir arac (burnun icini asiri kurutabiliyor). Ama nolur nolmaz diye yanimda kullanmasam da tasiyorum. 
  • Viks: Hakkinda cok farkli rivayetlerin oldugu bir urun. Yani kimisi der cocuklarda kullanmayin, kimisi kullanin der. Hatta o ki bir sehir efsanesine gore bebeklerin ayaginin altina azicik surerseniz bebeginiz tum gece araliksiz uyur. Delfi 22 aylikti denedim ve gercekten uyudu. Hos bu ya bir tesaduf ya da gercek bilemiyorum ya da viks sirketinin pazarlama bolumunun ortaya attigi bir olay. Ama Delfina'nin iki gece sonra normal uyku bolunmeleri geri geldi. Ben usuttugumu hissettigimde ayagimin altina surerim ve bana hep iyi gelir. Malum emziren bir annenin kendine iyi bakmasi gerekiyor cunku sutumden bebegime geciyor hersey. 
  • Yaz aylari icin:
  • Citronella ve okoliptus yaglari: Bunlari sineklere karsi kullaniyorum. Delfina'nin kiyafetine ya da mendillere bunlardan damlatiyorum ki sinekler uzak dursunlar. Normalde lavanta da kullaniliyor ama Delfina'nin ve benim lavanta alerjimiz var. O yuzden yanimda tasimiyorum. 
  • Tea tree yagi: Sinekler isirdiginda lavanta ve biberiyeyle karistirip isirigin ustune suruyoruz.
  • Gunes Kremi: Kullanmiyorum normalde onun yerine 50 faktorlu mayo giydiriyorum, gunes isinlarinin dik geldigi saatlerde Delfi'yi disari cikartmiyorum. Ama Yeni Zelanda'dan zinc bazli bir dogal gunes kremi aldim. Cricket oynayan sporcular saatlerce gunes altinda kaldiklari icin yuzlerine zinc suruyorlar. Asiriya gitmiyorum ama yanimda bulunduruyorum, olur da gunes altinda durmamiz gerekirse diye/.
  • 50 faktorlu mayo
Eglence icin:
  • Cok fazla oyuncaga gerek yok, hatta hic yok. Cocugunuzun evdeki oyuncaklarini ozlemesi hatta daha iyi bile! Ama onsuz uyuyamadigi bir oyuncagi varsa, ya da hani birbirine gecen farkli renklerde kupalar var ya. Iste onlardan cok iyi yol arkadasi oluyor hem sahilde hem otobuslerde vs. Icine farkli kucuk malzemeler saklayip oyun oynuyoruz.
  • Boyama kalemleri ve defterleri
  • Balon
  • stickerlar
  • sisme plaj topu: yaz kis ise yarar, tasimasi hafiftir.
yollarda uyurken
Yemek icin:
Mutlaka yaniniza bebeginizin sevecegi birseyler alin. Bebeginiz yolda huzursuzluk yapiyorsa ya da agliyorsa, bilin ki ya aç ya da uykusuz. Bebeginizi sizden daha iyi taniyan biri yok, o yuzden yaniniza mutlaka bebeginizin sevecegi birseyler almakta fayda var
  • Evden yola cikmadan once, mesela ben sutlu pogaca [1kg. un, 1 corba kasigi kuru maya, 1 cay kasigi tuz, 1 corba kasigi seker hepsini karistirip  1/2 bardak sivi yag ve 1 bardak ilik sutu ekleyip hamur haline getirin, bekletin ve ic malzemesiyle pogacaniza son seklini verin]  yaptim. Yemesi kolay, yolda iyi oluyor, bebeklerin pek bir sabri yok nitekim acliga. 
  • Muz: Hangi ulkeye gidersek gidelim en buyuk kurtaricim. Ayrica sinek isiriklarina karsi muzun ic kabugunu surmek faydali.
  • Mandalina: soymasina izin verirseniz, bebeginiz uzun sure onu soyup yemekle vakit geciriyor
  • Su
Bizim listemiz bu, belki sizin icin de faydali olur..
Mutlu yollar ~~




Gerisi burda...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...