My photo
a utopist, a green, a free soul, a liberal, a young (well let's say 'a new' rather than 'young') mother, a rebel, a thinker, a smiler, a wonderer, a note, a butterfly, a rainbow, a nymph, a kite, a wave, a breeze from the sea, a purple soul, a chocolate-addict, a lover...

Monday, 23 December 2013

Sağlıklı ve Kimyasal İlaçlardan Uzak bir Yaşam için Neler Yapmalı ve Evde Neler Bulundurmalı?

Ülkemizde antibiyotik ve ilaçlar hastalığın nedeni virütik mi bakteriyal kaynaklı mı bakılmadan peynir ekmek gibi veriliyor. Çocukların bünyelerinin hastalıkla savaşmasına izin verilmiyor. Çok korumacı bir yapının hayat boyu çocuk gelişimine olumsuz etkisi olduğunu düşünüyorum. Nasıl ki çocukların kendi olmalarına izin vermeli ve mesela bir işi kendilerinin başarmasına izin vermeliyiz, aynı o şekilde çocukların hastalıklara karşı direnç kazanmasına da izin vermeliyiz ki kendi ayaklarının / vücutlarının üzerinde durabilsinler. Eğer çocuğunuzun başka bir hastalığı yoksa, genel anlamda sağlıklı bir çocuksa ateş düşürücü vermenin pek bir anlamı yok. Çocuğunuzun vücudu, mikrobu vücutta barındırmamak adına vücudun ateşi yükseltiyor ki mikrop vücudu terkeylesin. Konuyla ilgili sevgili Başak Pirtini'nin Doğal Anneyim bloğundaki yazısını okumanızı tavsiye ediyorum.  Hastalıklara karşı yapılacak ve düzenli olarak uygulanacak birçok yöntem var. Öncelikle doktorunuz antibiyotik verdi diye illa da antibiyotik kullanma zorunda hissetmeyin kendinizi. Bir hastalık virütik ise antibiyotik kullanmanın bir anlamı yok. Antibiyotiklerin çok büyük olumsuz etkisi var vücudumuzda evet lokal bir sorunu çözüyor ama sonrasında hayat kalitesini olumsuz etkiliyor. Öte yandan maalesef ki işin ticari boyutu var o da doktorlar, yazdıkları ilaçlar ve ekstra gelir arasındaki ticari üçgen. Çok duyuyorum doktorun antibiyotik yazdığını ama ailenin ısrarı üzerine tahlil yapıldıktan sonra hastalığın virütik olduğu tespit edilip, antibiyotik kullanımına gerek olmadığını. Türkiye'de pek umursanmayan bir kavram var ki o da hasta hakları. Biz hastalar olarak danıştığımız doktordan açıklama almak ve tedaviyi kabul edip etmemek hasta haklarımız içinde. Ben bilinçli bir hasta olmamız gerektiğini ve hastalıklardan korunmak için de önemli olanının da genel bir bakış açısı olduğunu düşünüyorum. Dikkat edilecek ana hususlar var:

  • Evin sıcaklık derecesi 21'i aşmamalı. Yanan soba, kalorifer havadaki nemi, ve doğal olarak da burunu kurutur. Burun kuruyunca ağız açık kalır, ağız açık kalınca ister kulak enfeksiyonu, ister boğaz...
  • Burun vücudun kalesi. Çocuğunuz ya da kendinizin burnu tıkanır tıkanmaz, açmaya çalışmazsanız, şehri teslim etmiş olursunuz. Benim en önemsediğim burnun tıkanması. Tamamen hasta oluncaya kadar beklemeyin. Çocuğunuz ağızdan nefes alıyorsa hemen birşeyler yapmanız lazım. Peki ne yapmalı?        > Biberiye yağı, lavanta yağı, sinüs rinse kit yapabilecekleriniz arasında.
  • Evin nem oranı %55'i aşmamalı. Buhar makinanız varsa bile mutlaka nem ölçerli olsun, ya da odada ayrıca nem ölçer olsun.

Özel bir istek üzerine aşağıya benim Delfina için uyguladığım yöntemleri, kullandığım ürünleri yazıyorum, bloğa aşina olanlar bilgilerin bir kısmına da aşina olacaktır.

Propolis: Propolis alkolde çözülüyor. Eğricayır organik propolisin çocuklar için uygun olanı var. Sözümona çocuklar için olanı alkolde değil de sirkede çözülüyormuş ama bildiğiniz alkol kokusunu duyabiliyorsunuz. Ben 3 yaşındaki kızıma 3 damla veriyorum hasta olduğu zamanlarda. Çay gibi sıcak bir içeceğin içine damlatırsanız, alkolün uçmasını sağlayabilirsiniz.
Arı sütü + Arı poleni: Her gün düzenli olarak veriyorum. Her türlü arı ürünü aklınızda olsun tahta kaşıkla alınmalı, metal değmemeli. Arı poleninin taze olanını tercih ediyorum, taze olduğunu ağzınızda hemen dağılmasından anlayabilirsiniz.
Zerdeçal: Yemeği pişirdikten sonra zerdeçalı içine atıyorum. Çok önemli bir bahar zerdeçal metabolizmayı güçlendirmede. Körilere ve çorbalara yakışıyor. Ama ısıya maruz kalmamalı. Yemek piştikten sonra altı kapatılır kapatılmaz eklenmeli ya da salatalara konulamalı direkt.
Bademgiller: Her zaman masada atıştırmalık olarak bulunmalı. Büyük-küçük herkesin günlük bir avuç yemesi önemli bir gıda.
Organik hindistancevizi yağı: Her gün kişi başı bir tatlı kaşığı ekmeğe sürerek yiyoruz. Çok çok faydalı bir besin. Yemek için organik ve soğuk sıkım olanını almanız gerekiyor. Soğuk sıkım olmaması şu demek yağ ısıl işlem görmüş ve içindeki şifalı yapı bozulmuş. Kolestrolü olanların çok tüketmemesi gerekiyor, o yüzden günde bir tatlı kaşığı idealdir. Pişik için de kullanılır.
Hakiki bal: Bulabilen bana da haber versin. Marketteki ballar hem arılara glikoz verilerek yapılmış olabilir hem de ısıl işleme tabi tutuldukları için (bozulmalarını önlemek adına) içindeki önemli şifa kaynakları da yokolmuş oluyor. 
Manuka balı: Yeni Zelanda'nın balı. Antibakteriyel olarak bilinen çayağacı [Maorice manuka] çalısından polen toplayarak arıların yaptığı bir bal. Cevize banarak yemek çok keyifli. Manuka ballarının derecelendirmeleri olduğunu görebilirsiniz kavanozlarda. Kavanozun üzerindeki rakamlar 0-30 arasıdır. +10 olanı makbuldür. Rakamın yüksek olması içindeki antibakteriyel özelliğin yüksek olduğu anlamına geliyor. Bilirsiniz şeker hastalarının kanaması olmaması önemlidir, nedeni de kanın kolayca durdurulamaması. Kanayan yaraya manuka balı sürülen vakalarda kanamaların durduğu bildiriliyor.
Keçiboynuzu pekmezi: Öksürüğe iyi geliyor. Pekmez alırken dikkat edilecek önemli husus ağır ateşte pişmiş ve 65 derecenin üstüne çıkmadan pişmiş olması gerekiyor. Yoksa kanserojen oluyor.
Gülsuyu: Gülsuyunun antiseptik özelliği vardır. Güvendiğim bir gülsuyu firmasının gülsuyunu aldım, parfümeriden boş ve kullanılmamış olarak aldığım cam sprey şişenin içine koydum ve Delfina'nın ve benim boğazımız ağrıdığında, bademcikler şiştiğinde boğazlara doğru spreyliyorum. Tadı hem çok güzel hem antiseptik. Ciddi boğaz enfeksiyonlarının olduğu durumlarda gülsuyunun içine 1-2 damla biberiye yağı damlatıp antimikrobiyal, altibakteriyel özellik katılabilir. Bizde çok işe yaradı. Delfina beni taklit edip parfüm yerine de gülsuyunu kullanıyor :))
Keçiboynuzu suyu: 3 organik keçiboynuzunu üçe bölün, 1litre suyun içinde düdüklüde 15 dakika, normal tencerede 35 dakika kaynatın, soğuyuncaya kadar keçiboynuzlarını suyun içinde bırakın, süzüp cam bir şişeye koyun. Böylece dolabınızda halihazırda kullanabileceğiniz keçiboynuzu suyunuz olmuş olur. Aynı keçiboynuzlarını defalarca kullanabilirsiniz. Keçiboynuzu vücuttaki mukusu inceltiyor. Ben süte karıştırıyorum çünkü süt mukus arttırır. Öksürüyorsanız, ya da burnunuz tıkalıysa ve üstüne süt içerseniz daha çok tıkanırsınız, çünkü mukus artar. Ama ölçüyü yarım bardak süte, çeyrek barsak keçiboynuzu suyu olarak ayarlarsanız mukus artışı olmaz. Dengeler. Ben muzlu sütun içine, sütün içine ekliyorum. 3 yaşındaki Delfinam için günde çeyrek bardak veriyorum. Çok verirseniz burnunuzun içinin hemen kuruduğunu hissedersiniz. Herkesin vücudu ayrı, ona göre kendiniz doğru ölçüyü bulmalısınız.
Süt: UHT süt kullanmayın derim , gerçek süt olarak görmüyorum artık UHT sütü, yaptığım araştırmalardan sonra. Günlük şise süt, ya da çiğ süt. Ben Aysun the Sütçü'den alıyorum, elimde kalmayınca da günlük sise süt alıyorum. Daha önceden yazmıştım inek yavrularının ahını almak üzere. O yüzden daha yazmayacağım.
Kefir: En vazgeçilmezim. Dinçlik veriyor, yararlı bakterileri arttırıyor. İster kefir ayranı olarak ister muzlu sütun içinde veriyorum. Yapımı çok kolay: kefire hiçbir şekilde metalin değmemesi gerekiyor. O yüzden züccaciyelerden kefir için özel satılan plastik süzgeçlerden almanız gerek. Bilinenin aksine de kefir mayasının yıkanmaması gerekiyor. Çünkü yıkamak kefir mayasını öldürüyor. Kefiri günlük olarak kapağı plastikten yapılma ufak bir cam kavanozun içinde mayalıyorum. 20-24 saat sonra süzgeçten bir bardağa süzüyorum iyice. Süzgecin üstünde kalan mayayı temiz ve yine kapağı plastikten yapılma ufak bir cam kavanozun içine üstü basar süt koyarak tekrar mayalıyorum. Hepsi bu kadar. Güneş ışığı almayan karanlık bir dolabın içine bırakmanız lazım kavanozu. 24 saati çok aşarsanız süt ve kefir mayası miktarıyla orantılı bir sürede alkole dönüyor. Öyle olduğunda çocuklara önermiyorum, boğazımı yaktığı için, ben de içemeyip döküyorum. Kefir mayanız büyüdükçe paylaşın, böylece sevgi ve sağlık çemberlerimiz çoğalsın. Kefiriniz canlı olduğu için, onunla konuşmayı da unutmayın.
Ev yapımı yoğurt: Prebiyotik yoğurtla mayalarsanız daha da güzel.
Çörekotu: Salataların ve balkabağı gibi çörekotunun yakıştığı çorbaların üstüne serpiyorum. Bağışıklık için çok önemli.
Kekik yağı: Evin vazgeçilmezi. Ateş oldu mu ayakların altına. 
İshal ya da bağırsak sorunu oldu mu, bir damla kekik yağını 1 tatlı kaşığı zeytinyağıyla karıştırıp ister ekmek bandırıp yemeli, ister başka bir yöntemle. Bir damla kekik yağının anında ishale ve karın ağrısına çare olduğunu bin kez yaşamışımdır.
Biberiye yağı: Harika bir burun açıcı. Burun tıkanıklığı olduğunda omuzlarına ve yastığının üstüne damlatıyorum. Burun çok tıkanıksa 3 yaşındaki Delfinam'ın burnundan mukusu otribebe kullanarak çekiyoruz [bu esnada doktorculuk oynuyoruz, bir o benim burnumdan mukus çekiyor, bir ben. Şu an hakkıyla sümküremediği için otribebe kullanmak zorundayız bu arada] ardından bir kulak temizleme çubuğunun ucuna bir damla biberiye yağı damlatıp, burnunun içine yukarı bir yere değdirip, kaçırıyorum. Burun anında açılmış oluyor. Daha küçükken denemedim. Küçükken burnu tıkandığında tek çare anne sütü ve emmek.
Nane yağı: Üşüttüğünde ayaklarının altına, baş ağrısı olduğunda şakaklara birer damla.
Sarı Kantaron Yağı: Açık yaraları iyileştirici yapısı var. O yüzden düşmelerde, sıyrılan dizlerde çok işe yarar. İngiltere'de St. John's Wort olarak bilinir ve doktorlar bile antidepresan olarak tavsiye eder. Mide hastalıklarında çok kullanılıyor Türkiye'de mesela ben her gün aç karnına zeytinyağının içinde bekletilmiş sarı kantaron yağını bir tatlı kaşığı içiyorum şu an midemde sorun yaşadığım için. Daha önceden de yazmıştım mideyle psikoloji çok bağlantılı. Sarı kantaronun mide üzerindeki etkisinin psikolojiye yardım edici özelliği olduğunu düşünüyorum.
Kudret narı: Eylül ayı gibi manavlarda görürseniz alın, ya hakiki balın içine ya da zeytinyağının içine basın ve 1-2 ay bekletin buzdolabında. Açık yarayı kapatıcı, yanıkları onarıcı, mide hastalıklarına şifa olucu özelliği var, adı gibi çok kudretli. Ne kadar eski yapılmış olursa o kadar iyi.
Karbonat (Yemek sodası): Yine bir vazgeçilmez.

  • Dişlerimizi karbonatla fırçalıyoruz.
  • Kafada konak oluştuğunda zeytinyağı ve karbonatla kafaderisini ovup, 20 dakika sonra yıkamak konaklardan kurtulmaya iyi geliyor.
  • Boğaz ağrısı olduğunda marketten değil de eczaneden alınan 1/2 silme çay kaşığı karbonat [ingiliz karbonatı diye de geçer] suyun içine karıştırılır, üç dakika bekledikten sonra yine karıştırılıp içirilir. Bekleyip tekrar karıştırmanın nedeni karbonatın iyice çözülmesini sağlamak, yoksa böbrekler zorlanıyor.
  • Mide yanması, gastrit için de yine 1/2 silme çay kaşığı karbonat suyun içine karıştırılır, üç dakika bekledikten sonra yine karıştırılıp içirilir.

Nem ölçerli buhar aleti: Burun tamamen tıkandığında ve nefes hiç alamadığında soğuk buhar gibisi yok.
Sinüs Rinse kit: Çok küçük çocuklarda uygulanmıyor. Burnu ters U şeklinde yıkıyor, açıyor ama bunu uygulamak için burnun tamamen tıkalı olmaması gerekiyor, yoksa kulaklara basınçla sorun oluşturabilir.
Oda termostatı: 21 derecenin üstünde olmamalı ev. İngiltere'de önerilen ideal derece 16 derece. Biz maalesef bunu yapamıyoruz Türkiye'de ama canım dostum Aslı'nın babasının dediği gibi 'sıcak olan eve doktor girer'.
Deniz kadayıfı: Aktarlarda var. Öksürük olduğunda yarım bardak sütü bir cezvede kaynatıp, bir zeytin büyüklüğündeki deniz kadayıfını hiç yıkamadan kaynayan sütun içine katıp, ocağın altını kapatın. üstünü örtüp, dinlendirin 5 dakika. Sütü bardağına koyduktan sonra dilerseniz üzerine keçiboynuzu suyundan ekleyin, çocuğunuz bir yaşın üstündeyse balla tatlandırıp içirin. Öksürüğe iyi geliyor.
Saksı bitkileri: Evde saksı bitkileri bulundurmak çok yararlı, mutfağa da ayrı bir hava katması çabası...

  • Biberiye: Sinekleri uzaklaştırır, yemeklere de çok yakışır. Sinek sorunu olan büyük otellerde  bol bol etrafa biberiye bitkisini ekerler. İngilizcesi 'rosemary', Mary Meryem demek ve ortaçağ Avrupa'sında kötü ruhları kaçırmak için kullanılırmış aslen nedeni biberiyenin bir antibakteriyel, antimikrobiyal olması; ha kötü ruh olmuş ha mikrop sanırım aynı kapıya çıkıyor :)
  • Reyhan:  Pek şifalıdır. Mor reyhandan yaptığım şerbet tarifi şöyle: 1 litre suyu kaynatıyorsunuz, içine iyice yıkanmış mor renkli bir demet reyhanı atıp, ocağın altını kapıyorsunuz. 6 saat kadar suyun içinde reyhan kalıp, bu rengi veriyor. Fusya renginde oluyor.. Ardından bir bardağa bir çorba kaşığı şeker ve 1-2 limon tuzu atıp karıştırıyorsunuz. Gelelim reyhanın faydalarına saymakla bitmiyor. İşin ilginci sanırım vücuttan ödem atarken, kabızlığı da çözüyor. Reyhan suda 6 saat bekledikten sonra şeker atmayıp, sadece limon ve bal ekleyip de içilebilir.
  • Itır: Aynı deniz kadayıfı gibi kaynayan sütun içine atılıyor, öksürüğe iyi geliyor. İster sütlü tatlı yaparken sütünüze bu şekilde rayiha katın, ister direkt sütü için öksürüğe iyi geliyor.
  • MercanKöşk: Küçüklüğümden beri anneme ne zaman 'anne midem bulanıyor' desem annem, beni bahçeye yollar, mercanköşk ve nane toplamamı söylerdi. Ve çayını yapardı, limonla birlikte. Çok ciddi üşütmelerde önce bir kusturup içi temizletir. Mide bulantısına birebir.
  • Nane: Hem rahatlatır, hem huzura kavuşturur. Her akşam çayını içiyorum melisayla karıştırarak.

Adaçayı: Eğer dişetlerinizde ya da boğazınızda enfeksiyon varsa ağzınızı çalkalayabilirsiniz. İçebilirsiniz. Olağanüstü bir idrar söktürücüdür de. Papatya çayı da ağız enfeksiyonlarına iyi gelir.
Hurma: Bir yerde dinlemiştim insan örneğin iki hafta sadece elma yiyerek yaşamaya kalksa ölür ama hurma yerse ölmez diye. Bu bilgi doğru mudur bilemem ama hurmanın içinde bol mineral ve vitamin olduğu için çok şifalı bir meyve. Doğuma girmeden önce yeme de çok faydalı, Delfina doğuma az geciktiği için bol bol hurma yemiştim ve 40+3'te doğmuştu. İsa Peygamber'in annesi Meryem'in de bir gölün kenarında, hurma ağacının altında, hurma yedikten sonra suda doğum yaptığı rivayetler arasındadır.
Cranberry: Türkçe'deki tam karşılığını henüz bulabilmiş değilim. Cranberry ve blueberry kardeştirler. Cranberry ekşi ve kırmızıdır; blueberry mavi ve tatlıdır. Blueberry'nin yabanmersini olduğuna kaniyim, lakin Türkiye'de satılan yabanmersiniyle yurtdışında yediklerim birbirinden çok farklı. Sadece organik pazarlarda kilosu 40 TL'den bulduklarım yurtdışındaki gibi etli ve tatlı. Cranberry harika bir C vitamini kaynağı, ben GNC'nin cranberry özütünü kullanıyorum. Arada bir de Delfina'ya kapsülün yarısını bir kaşık balla karıştırıp yedirtiyorum. Kuru meyve olarak satılan kırmızı yaban mersini -namı diğer yaban mersini- ise şekere ve bitkisel yağa batırılarak kurutulduğu için çok iyi değil, annem bazen alıyor ama bu sefer birkaç kez sıcak suda yıkayıp, üstüne yapışmış şeker ve yağdan kurtulmaya çalışıyoruz. Porridge (süt+yulaf) ya da müeslinin içine çok yakışıyor.
Spriluna: Deniz yosunudur kendisi. Özellikle emzirme döneminde kaybolan enerjimi diriltmek için çok ama çok iyi gelmiştir. Solgar gibi firmalar satıyor. Benim Yeni Zelanda'dan getirdiim organik spriluna kesinlikle çok daha etkili kapsullerden ama Türkiye'de bulması zor. Mısır Çarşısı'ndaki 51 nolu dükkanda toz hali var ve Japonya'daki nükleer sızıntı olmadan önce getirdiklerini söylediler o yüzden burdan da alınabilir diye düşündüm. Bundaki mantığım ise şu: sprilunanın en iyisi daha bakir okyanus olduğu için Hawaii'den geliyor ama Hawai Japonya'ya çok yakın. Bu tamamen benim fikir yürütmem ama bence Hawai'deki yosunlar Japon nükleer sızıntısından nasibini almıştır, o yüzden nükleer sızıntı tarihinden önce getirilmiş olması önemli bence. Yeni Zelanda'da marketlerde taze sıkılmış meyvesularının içine ekliyorlar, enerji içeceği gibi rağbet görüyor.
Ginseng: Enerji vermesi için kendime kullanıyorum, yoğun anneliğin getirdiği yorgunluğu yenmek için. Ginseng Korecede 'insam' yani adam otu demek. Şekli de aynı insana benzer, metabolizmayı hızlandırır. Haftada bir kez kullanıyorum, çünkü Kore'den çok aşina olduğum ginseng kalp atışımı çok arttırıyor. 
Demirhindiba: Aktarlarda hem meyvesini satıyorlar [Delfina yemeye bayılıyor, kış için yemesi çok şifalı] hem de preslenmiş halde satılıyor. Preslenmiş olanından çayını yapıyorum. Faydaları saymakla bitmez, kış dönemi için harika bir çay.
Sirke: Sirkeyle ilgili uzun bir yazı yazacağım. Evde yapmak hem çok kolay hem hesaplı. Boğaz ağrılarından tutun, mukus inceltmeye, saç açıcı sprey olarak kullanmaktan, kemikleri güçlendirmeye her türlü derde şifa.. Biliyorsunuz marketten alınan elmaların dış yüzeyine parafın spreyliyorlar, hava almasın hemen bozulmasın diye. O yüzden organik elma kullanmanızı tavsiye ediyorum. Sirke yapmak için soyduğunuz iki elmanın kabuğunu bir litre suya cam şişe içinde basın, içinde birer tatlı kaşığı şeker, bal, tuz, bir-iki tane de nohut ekleyin. Birkaç haftaya sirkeniz hazır. Bu kadar da kolay yapımı. Muzdan bile sirke yapan varmış :)
Soğan: Her evin vazgeçilmezi ama özellikle hastalık dönemlerinde her yemeğin içine koyuyorum. Makarnanın içine bile robottan bol soğan+sarımsak geçirip koyuyorum. Delfina'nın ne zaman kulak ağrısı olsa [eğer akıntı yoksa], tatlı kasığını ocakta ısıtıp içine iki damla soğan suyu koyup. kulağına damlatıyorum, ağrısına hemen faydası oluyor. Ayrıca soğanı ikiye bölüp odasına koyuyorum hasta olduğunda. Bir de bu aralar bu tarz tarifler moda (Sanırım aklımdaki tarif Devletşah'ın blogundan): bir soğan+2 diş sarımsak ince kesilip 1.5 bardak sıcak suyun içinde soğuyuncaya kadar bekletilir. Suyunu süzüp yarım bardak kadar alınıp içine 1 portakal suyu+ yarım limon suyu + bal eklenip içilir. Öksürük ve soğuk algınlığı için etkili.
Sabuncevizi İnsanların kafasına milyonlarca kez reklamlarla kazınmış öğeler var. Bunlardan biri de deterjan konusu. İnsanlar şunu sorgulamıyor, eskiden tüm medeniyetler pislik içinde mi yaşıyordu? Bildiğin kül kullanılıyormuş. Ya da başka, direkt doğadan gelen maddeler. Mesela Anadolu'da çövenotu. Aynı madde helva yapımında da kullanılıyor mesela. Ananemin bir sözü varmış, annem hep der: 'kızım su neyi çıkarmaz ki!' diye. 
Deterjan kullanmak yerine Nepal ve Hindistan'da üretilen bir meyve olan sabuncevizini kullanıyorum. Markete gidip deterjan aramaktan daha kolay bir yöntem: Sabuncevizini 2 yılı aşkın bir süredir kullanıyorum, nar lekesini bile çıkarıyor. Ben 1 litre suya  [göz kararı koyuyorum, belki 1 litrenin biraz üstü de olabilir] 10-15 arası sabuncevizi koyuyorum, ve her yıkamaya bir su bardağı koyuyorum. Buzdolabında cam şişenin içinde saklıyorum. İlk kaynatırken sirkemsi bir kokusu oluyor ama daha sonra hiçbir şekilde o kokuyu duymuyorum. Beyaz çamaşırlarınız varsa [ki bizim evde beyaz çamaşır kavramı yok, herşey rengarenk] o zaman 10-15 yıkamada bir renkte sararma olursa [ ki oluyor çünkü meyvenin rengi köyü kahverengimsi] bir kere bir başka deterjanla yıkayın, sonra tekrar sabuncevizine dönebilirsiniz. Bayılıyorum sabuncevizlerine. İçinde bulunduğumuz temizlik kültürü o kadar yapay ki! Doğaya zararlı kimyasallar kullanıyoruz evimizi, kıyafetimizi temizlemek için ama doğaya zarar veren insanoğluna zarar vermez mi? Biz doğanın doğal bir parçası değil miyiz zaten? Bir de deterjan reyonuna gidildiğinde bin tür temizlik malzemesi görmeyi bir pazarlama dehası olarak görüyorum. Çünkü suyun ve sabunun temizlemediği ne var ki! Bir de çok hijyenik bir evde büyümenin sonucunu ben hala yaşıyorum: gelişmemiş bir bağışıklık sistemi. Biraz rahat olmak gerekiyor. Bırakın, doğanın bir parçası olduğumuzu kabullenelim...
Benim içim sabuncevizi konusunda fazlasıyla rahat ve mutlu. Ben alerjik astımlıyım ve diğer deterjanları kullandığım an nefes borum tıkanıyor, hapsurmaktan fena oluyorum. Sabuncevizi hayatıma mucizevi bir şekilde girdi ve çok şükür diyorum.
Olabildiğince organik beslenme
Bol bol sevgi: Sevgi tükenmez ve paylaştıkça çoğalan bir derya. Moral bozukluğu, kafaya takılan bir sorun bedenimizi daha çok hırpalıyor, etkiliyor. Çocuklarımızı ne kadar çok dinlersek, olaylara onların bakış açısıyla bakmaya çalışırsak o kadar uzlaşma ve huzur sağlanmış oluyor. O yüzden kalpte sevgiyi ve olumlu enerjiyi eksik etmemeli. Ruh hasta olmazsa vücuda gelen mikroplar vız gelir tırız gider.
Önemli not: Bunlar benim evdeki uygulamalarımdan bazıları ve istek üzerine yazılmıştır. Benim ve ailem için iyi olan ve iyi gelen uygulamalar bunlar. Herkes farklıdır, farklı alerji yapıları ya da farklı hastalıkları olabilir. O yüzden bloğumda yazanları uygulamak istediğinizde lütfen deneyerek ve araştırarak uygulayın.
Herkese şifayla, aşkla, sağlıkla, mutlulukla..
Mutlu bir yeni yıl ola...

Gerisi burda...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...