Daha önceki yazılarımdan anlaşılacağı üzere antibiyotikleri sevmem. Bağışıklık sistemimin zayıflığını ve aşırı derecede alerjik bir bünyeye sahip olmamın nedeninin yıllarca bana yüksek dozlarda verilen antibiyotikler olduğunu düşünürüm. Ben doğar doğmaz anneme kırk gün boyunca verilen antibiyotikleri ben anne sütü vasıtasıyla hayatımın ilk kırk günü almam belki de 'dakka 1 gol 40 durumu' yarattığı için hayatım boyunca sağlık sorunları çektim. Güney Kore'de yaşarken ilk kez hasta olduğumda doktora gittim ve doktor bana 250mg'lik antibiyotik vermişti, ben de gülümsemiştim ben 500mg'lik 1000mg'lıklarına alışkınım benim bünyeye işlemez diye, nitekim işlememişdi de..Günümüzde antibiyotikler peynir ekmek gibi satılıyor. Halbuki, eğer kendinizin ya da çocuğunuzun hastalığı viral ise antibiyotikler hiçbir işe yaramaz. Örneğin, faranjit gibi %95 virüsler tarafından oluşturulmuş bir hastalığı doktorunuz antibiyotikle tedavi etmeye çalışıyorsa, doktorunuzu değiştirmeyi düşünün derim. Birçok hastalık ister ilaç kullanın, ister kullanmayın kendiliğinden geçiyor zaten. Benim prensibim benim ve kızımın vücudunun savaşmasına izin vermek. Eğer çözümsüz bir yolda durduğumu görüyorsam o zaman ilaç seçeneğine bakıyorum.
Uzun bir zamandan sonra ilk kez antibiyotik kullandım geçen hafta. Çünkü an itibariyle bağışıklık sistemim son üç yılın en kötü zamanını yaşıyor ve çocukluktan gelen kalp sorunum da göz önüne alındığında hayatımı riske atmak istemedim yirmilik diş çektirme ameliyatında. Tamam antibiyotikleri vücudumuzdaki yararlı bakterileri öldürdüğü için sevmiyorum ama yeri geldiğinde antibiyotik hayat kurtarır. Hastalar olarak vücudumuzda uygulanacak tedaviyi kabul edip etmeme hakkımız var. Bu noktada da bilinçli olmalı ve geçirdiğimiz hastalıklar üzerine araştırma yapmalıyız. En azından benim bakış-açım bu.
Peki diyelim antibiyotik kullanmak zorunda kaldık, o zaman ne yapmalı? Bağırsaklarımızdaki iyi bakterileri tekrar nasıl canlandırmalıyız? Biliyorsunuz sağlıklı bir bünye ve bağışıklık sistemi sağlıklı ve iyi bakterilerin bol olduğu bağırsaklar ve sindirim sisteminden geçiyor. Ben küçüklüğümden beri beynimizle değil de bağırsaklarımızla düşündüğümüzü düşünürüm. Beynimiz evet bir orkestra şefi gibi yönetiyor vücudumuzu ama bağırsaklardaki herhangi bir sorun tüm düşünce ve psikolojik sistemimizi etkiliyor. Kabız olduğunuzu düşünün, nasıl bir ruh hali içinde olursunuz, ya da ishalken? Nitekim bununla ilgili de yapılmış yeni bir araştırma var, incelemek isteyenler buraya tıklayabilir.
Benim antibiyotik sonrası yaptıklarıma gelince:
Yoğurt: özellikle probiyotik yoğurtla mayalanmış yoğurt. Mayanız ne kadar eskiyse, probiyotikse o kadar iyi. Ben bazen markette satılan sade probiyotik yoğurtları kullanıyorum yoğurt mayalamada. Duyduğuma göre (bu konuda araştırma yapmadım sadece kulaktan duydum) markette satılan yoğurtlarla 5 kereden fazla mayalarsanız mayanız kaliteli bir maya haline geliyormuş. Mayalanmaya yardımcı olsun diye ben bir çay kaşığı şeker de ekliyorum.
Kefir: Atalık içeceğimizi yapmak çok kolay esasında. Kefir taneleri canlı. O yüzden bir hayvana bakar gibi bakmalı ve hatta onlarla konuşmalı.
Kvass: Bir rivayete göre Ruslar savaş esnasında koleranın olduğu bölgelerde bir maşrapa kvass içip, savaşa giderlermiş. Emzimlerin, B vitaminlerinin, folik asitin bol olduğu. bağışıklık ve yararlı bakteriler için harika bir içecek. Kırmızı pancarlı olan tarifine gelince [tarifi paylaştığı için Ulli Allmendinger'e şükranla]:
Alternatif olarak eczanelerden saşelerin içinde satılan probiyotiklerden alıp, yoğurt mayalarken içine koyabilirsiniz ya da yoğurt mayalamasanız bile yoğurdun içine, probiyotik saşe+kuru meyve+bal ekleyerek tüketebilirsiniz. Sadece hastalık zamanı değil; sık sık probiyotik almak genel sağlık ve koruyucu sağlık anlayışı açısından önemli.
Son söz: antibiyotik elden geldiğince kaçınılmalı, ama yeri gelir hayat da kurtarır. Hasta değilken de bağırsaklarımızdaki probiyotiklerle kuvvetlendirirsek, hem hasta olma riskimizi ortadan kaldırırız, hem de antibiyotiklerin öldürdüğü yararlı bakterileri bağırsaklarda tekrar oluşturup sağlıklı bir bağırsak florası edinmiş oluruz.
Sağlıkla! Sağlığa!
Uzun bir zamandan sonra ilk kez antibiyotik kullandım geçen hafta. Çünkü an itibariyle bağışıklık sistemim son üç yılın en kötü zamanını yaşıyor ve çocukluktan gelen kalp sorunum da göz önüne alındığında hayatımı riske atmak istemedim yirmilik diş çektirme ameliyatında. Tamam antibiyotikleri vücudumuzdaki yararlı bakterileri öldürdüğü için sevmiyorum ama yeri geldiğinde antibiyotik hayat kurtarır. Hastalar olarak vücudumuzda uygulanacak tedaviyi kabul edip etmeme hakkımız var. Bu noktada da bilinçli olmalı ve geçirdiğimiz hastalıklar üzerine araştırma yapmalıyız. En azından benim bakış-açım bu.
Peki diyelim antibiyotik kullanmak zorunda kaldık, o zaman ne yapmalı? Bağırsaklarımızdaki iyi bakterileri tekrar nasıl canlandırmalıyız? Biliyorsunuz sağlıklı bir bünye ve bağışıklık sistemi sağlıklı ve iyi bakterilerin bol olduğu bağırsaklar ve sindirim sisteminden geçiyor. Ben küçüklüğümden beri beynimizle değil de bağırsaklarımızla düşündüğümüzü düşünürüm. Beynimiz evet bir orkestra şefi gibi yönetiyor vücudumuzu ama bağırsaklardaki herhangi bir sorun tüm düşünce ve psikolojik sistemimizi etkiliyor. Kabız olduğunuzu düşünün, nasıl bir ruh hali içinde olursunuz, ya da ishalken? Nitekim bununla ilgili de yapılmış yeni bir araştırma var, incelemek isteyenler buraya tıklayabilir.
Benjamin Arthur'un NPR için yaptığı illüstrasyon Bağırsağımızdaki bakteriler beynimizi yönetirken |
Yoğurt: özellikle probiyotik yoğurtla mayalanmış yoğurt. Mayanız ne kadar eskiyse, probiyotikse o kadar iyi. Ben bazen markette satılan sade probiyotik yoğurtları kullanıyorum yoğurt mayalamada. Duyduğuma göre (bu konuda araştırma yapmadım sadece kulaktan duydum) markette satılan yoğurtlarla 5 kereden fazla mayalarsanız mayanız kaliteli bir maya haline geliyormuş. Mayalanmaya yardımcı olsun diye ben bir çay kaşığı şeker de ekliyorum.
Kefir: Atalık içeceğimizi yapmak çok kolay esasında. Kefir taneleri canlı. O yüzden bir hayvana bakar gibi bakmalı ve hatta onlarla konuşmalı.
- Kefir mayasını alıp ufak cam bir kavanoz içine koyun ve üzerine süt ekleyin.
- Ağzını kapayın ve mutfağınızda ışık almayan bir dolabın içine koyun.
- Züccaciyelerde kefir için satılan metalden yapılmamış olan süzgeçler var. Mayaladıktan bir gün sonra bir kabın/bardağın üstüne süzgeci oturtun ve kefiri bardağın içine dökün.
- Önemli nokta şu: kefire kesinlikle metal değmeyecek, tahta kaşık kullanın ve kefiri kesinlikle suyla yıkamayın [klorlu suyla yıkamak kefirleri öldürüyor ama içme suyuyla yıkayabilirsiniz]. Süzgeçten süzdükten sonra süzgecin içinde kalan kefir tanelerini yine cam bir kavanoza koyun üstüne süt ekleyin. Ertesi güne işlemi tekrarlayın.
- Bardaktaki kefir içeceğini ister ayranmışçasına için ya da içine muz ve süt ekleyip blenderdan geçirip, muzlu süt niyetine için. Başka meyveler de katabilirsiniz. Ya da yoğurt çorbası yaparken yoğurt yerine kefir kullanabilirsiniz.
- Eğer oda sıcaklığında mayalıyorsanız kefiri hızlı mayalanır. Günlük tüketmek istemiyorsanız buzdolabında mayalandırabilirsiniz ki anca 2-3 gün ya da daha uzun sürede mayalanmış olur. Eğer bir seyahate çıkacaksanız ya da bir süreliğine kefir içmek istemiyorsanız mayanızı küçük bir plastik kap ya da buzdolabı poşetinin içine az sütle dondurucuya koyarsanız, tekrar kullanmak istediğinizde buzluktan çıkarıp üstüne süt eklemek suretiyle tekrar hazır olur kefir tanecikleriniz.
Kvass: Bir rivayete göre Ruslar savaş esnasında koleranın olduğu bölgelerde bir maşrapa kvass içip, savaşa giderlermiş. Emzimlerin, B vitaminlerinin, folik asitin bol olduğu. bağışıklık ve yararlı bakteriler için harika bir içecek. Kırmızı pancarlı olan tarifine gelince [tarifi paylaştığı için Ulli Allmendinger'e şükranla]:
- 3 kırmızı pancar (soyulmuş ve dörde bölünmüş olarak)
- 1/4 bardak peyniraltı suyu [evde sütünüz bozulduysa, içine 1-2 damla limon ekleyip, kaynatın. Sonra süzün. Süzgecin üstünde kalan çökelek peyniridir (isterseniz tuz ekleyip afiyetle yiyin ya da börek yapımında kullanın), süzgecin altında kalan da peyniraltı suyudur, şifalıdır. İster poğaça, ister ekmek, ister kvassın fermentasyonunu başlatmada kullanın.]
- 1 kaşık deniz ya da kaya tuzu
- 1 litre su
- Bir cam kavanozun içine pancarları koyun, üstüne tuzu serpin, peyniraltı suyunu ekleyin ve sonra da suyu.
- Kavanozun kapağını kapayın, ve oda sıcaklığında kvassın 2-4 gün boyunca [mutfağınızın sıcaklığına göre fermente olma süresi daha hızlı ya da yavaş olabilir] fermente olmasını bekleyin.
- Pancarları ve de bir sonraki kvass mayası olarak kullanmak üzere yarım su bardağı kvass ayırın. Aynı pancarı 2-3 kez kvass yapmak için kullanabilirsiniz.
- Kvassı buzdolabında saklayın.
Alternatif olarak eczanelerden saşelerin içinde satılan probiyotiklerden alıp, yoğurt mayalarken içine koyabilirsiniz ya da yoğurt mayalamasanız bile yoğurdun içine, probiyotik saşe+kuru meyve+bal ekleyerek tüketebilirsiniz. Sadece hastalık zamanı değil; sık sık probiyotik almak genel sağlık ve koruyucu sağlık anlayışı açısından önemli.
Son söz: antibiyotik elden geldiğince kaçınılmalı, ama yeri gelir hayat da kurtarır. Hasta değilken de bağırsaklarımızdaki probiyotiklerle kuvvetlendirirsek, hem hasta olma riskimizi ortadan kaldırırız, hem de antibiyotiklerin öldürdüğü yararlı bakterileri bağırsaklarda tekrar oluşturup sağlıklı bir bağırsak florası edinmiş oluruz.
Sağlıkla! Sağlığa!