My photo
a utopist, a green, a free soul, a liberal, a young (well let's say 'a new' rather than 'young') mother, a rebel, a thinker, a smiler, a wonderer, a note, a butterfly, a rainbow, a nymph, a kite, a wave, a breeze from the sea, a purple soul, a chocolate-addict, a lover...

Monday, 25 November 2013

Antibiyotik almak zorunda kalirsak ne yapmali?

Daha önceki yazılarımdan anlaşılacağı üzere antibiyotikleri sevmem. Bağışıklık sistemimin zayıflığını ve aşırı derecede alerjik bir bünyeye sahip olmamın nedeninin yıllarca bana yüksek dozlarda verilen antibiyotikler olduğunu düşünürüm. Ben doğar doğmaz anneme kırk gün boyunca verilen antibiyotikleri ben anne sütü vasıtasıyla hayatımın ilk kırk günü almam belki de 'dakka 1 gol 40 durumu' yarattığı için hayatım boyunca sağlık sorunları çektim. Güney Kore'de yaşarken ilk kez hasta olduğumda doktora gittim ve doktor bana 250mg'lik antibiyotik vermişti, ben de gülümsemiştim ben 500mg'lik 1000mg'lıklarına alışkınım benim bünyeye işlemez diye, nitekim işlememişdi de..Günümüzde antibiyotikler peynir ekmek gibi satılıyor. Halbuki, eğer kendinizin ya da çocuğunuzun hastalığı viral ise antibiyotikler hiçbir işe yaramaz. Örneğin, faranjit gibi %95 virüsler tarafından oluşturulmuş bir hastalığı doktorunuz antibiyotikle tedavi etmeye çalışıyorsa, doktorunuzu değiştirmeyi düşünün derim. Birçok hastalık ister ilaç kullanın, ister kullanmayın kendiliğinden geçiyor zaten. Benim prensibim benim ve kızımın vücudunun savaşmasına izin vermek. Eğer çözümsüz bir yolda durduğumu görüyorsam o zaman ilaç seçeneğine bakıyorum.
Uzun bir zamandan sonra ilk kez antibiyotik kullandım geçen hafta. Çünkü an itibariyle bağışıklık sistemim son üç yılın en kötü zamanını yaşıyor ve çocukluktan gelen kalp sorunum da göz önüne alındığında hayatımı riske atmak istemedim yirmilik diş çektirme ameliyatında. Tamam antibiyotikleri vücudumuzdaki yararlı bakterileri öldürdüğü için sevmiyorum ama yeri geldiğinde antibiyotik hayat kurtarır. Hastalar olarak vücudumuzda uygulanacak tedaviyi kabul edip etmeme hakkımız var. Bu noktada da bilinçli olmalı ve geçirdiğimiz hastalıklar üzerine araştırma yapmalıyız. En azından benim bakış-açım bu.
Peki diyelim antibiyotik kullanmak zorunda kaldık, o zaman ne yapmalı? Bağırsaklarımızdaki iyi bakterileri tekrar nasıl canlandırmalıyız? Biliyorsunuz sağlıklı bir bünye ve bağışıklık sistemi sağlıklı ve iyi bakterilerin bol olduğu bağırsaklar ve sindirim sisteminden geçiyor. Ben küçüklüğümden beri beynimizle değil de bağırsaklarımızla düşündüğümüzü düşünürüm. Beynimiz evet bir orkestra şefi gibi yönetiyor vücudumuzu ama bağırsaklardaki herhangi bir sorun tüm düşünce ve psikolojik sistemimizi etkiliyor. Kabız olduğunuzu düşünün, nasıl bir ruh hali içinde olursunuz, ya da ishalken? Nitekim bununla ilgili de yapılmış yeni bir araştırma var, incelemek isteyenler buraya tıklayabilir.
Benjamin Arthur'un NPR için yaptığı illüstrasyon
Bağırsağımızdaki bakteriler beynimizi yönetirken
Benim antibiyotik sonrası yaptıklarıma gelince:

Yoğurt: özellikle probiyotik yoğurtla mayalanmış yoğurt. Mayanız ne kadar eskiyse, probiyotikse o kadar iyi. Ben bazen markette satılan sade probiyotik yoğurtları kullanıyorum yoğurt mayalamada. Duyduğuma göre (bu konuda araştırma yapmadım sadece kulaktan duydum) markette satılan yoğurtlarla 5 kereden fazla mayalarsanız mayanız kaliteli bir maya haline geliyormuş. Mayalanmaya yardımcı olsun diye ben bir çay kaşığı şeker de ekliyorum.

Kefir: Atalık içeceğimizi yapmak çok kolay esasında. Kefir taneleri canlı. O yüzden bir hayvana bakar gibi bakmalı ve hatta onlarla konuşmalı. 

  1. Kefir mayasını alıp ufak cam bir kavanoz içine koyun ve üzerine süt ekleyin. 
  2. Ağzını kapayın ve mutfağınızda ışık almayan bir dolabın içine koyun. 
  3. Züccaciyelerde kefir için satılan metalden yapılmamış olan süzgeçler var. Mayaladıktan bir gün sonra bir kabın/bardağın üstüne süzgeci oturtun ve kefiri bardağın içine dökün. 
  4. Önemli nokta şu: kefire kesinlikle metal değmeyecek, tahta kaşık kullanın ve kefiri kesinlikle suyla yıkamayın [klorlu suyla yıkamak kefirleri öldürüyor ama içme suyuyla yıkayabilirsiniz]. Süzgeçten süzdükten sonra süzgecin içinde kalan kefir tanelerini yine cam bir kavanoza koyun üstüne süt ekleyin. Ertesi güne işlemi tekrarlayın. 
  5. Bardaktaki kefir içeceğini ister ayranmışçasına için ya da içine muz ve süt ekleyip blenderdan geçirip, muzlu süt niyetine için. Başka meyveler de katabilirsiniz. Ya da yoğurt çorbası yaparken yoğurt yerine kefir kullanabilirsiniz.
  6. Eğer oda sıcaklığında mayalıyorsanız kefiri hızlı mayalanır. Günlük tüketmek istemiyorsanız buzdolabında mayalandırabilirsiniz ki anca 2-3 gün ya da daha uzun sürede mayalanmış olur. Eğer bir seyahate çıkacaksanız ya da bir süreliğine kefir içmek istemiyorsanız mayanızı küçük bir plastik kap ya da buzdolabı poşetinin içine az sütle dondurucuya koyarsanız, tekrar kullanmak istediğinizde buzluktan çıkarıp üstüne süt eklemek suretiyle tekrar hazır olur kefir tanecikleriniz.
Kombucha:  Rivayet odur ki bir japon hükümdarı çok hasta olur ama hastalığına hiçbir çare bulunamaz. Hekimlerden birinin aklına hükümdara kombucha  vermek gelir ve hükümdar iyileşir. Probiyotik sirke içmek isteyenlere birebir. Kombucha hazırlamak için maya bulmalısınız. Bende var ve çevremdekilerle paylaşıyorum. Moda, Kadıköy civarında ihtiyacı olanlara mayam üredikçe paylaşabilirim. Kombucha kefir gibi değil, mayaya metal değmeyecek diye bir kuralı yok. Ben sıradan kavanozların içinde  kombucha  mayalıyorum. Mayaladığınız kabın çapı ne kadar büyükse kombucha mayası da o kadar geniş bir yüzeye yayılıyor. Kombucha yapmak için mayaya, siyah çaya, şekere ve bir önce yaptığınız sirkeden yarım çay bardağı kadar kombucha sirkesine ihtiyacınız var. Bir kavanoza demlenmiş siyah çay (orta-koyu arası bir dem kıvamında ya da 1 litreye 3 demlik siyah çay poşeti ve yarım bardak şeker olacak şekilde) koyup içine 1-2 çorba kaşığı şeker atıp karıştırıyorsunuz. Şekeri bakteri yiyerek büyüyor. Yaklaşık 1 hafta-10 günlük bir süre sonrasında size kalan probiyotik sirke oluyor. Aynı kefir gibi kombucha da karanlık ortamı seviyor.

Kvass: Bir rivayete göre Ruslar savaş esnasında koleranın olduğu bölgelerde bir maşrapa kvass içip, savaşa giderlermiş. Emzimlerin, B vitaminlerinin, folik asitin bol olduğu. bağışıklık ve yararlı bakteriler için harika bir içecek. Kırmızı pancarlı olan tarifine gelince [tarifi paylaştığı için Ulli Allmendinger'e şükranla]:

  • 3 kırmızı pancar (soyulmuş ve dörde bölünmüş olarak)
  • 1/4 bardak peyniraltı suyu [evde sütünüz bozulduysa, içine 1-2 damla limon ekleyip, kaynatın. Sonra süzün. Süzgecin üstünde kalan çökelek peyniridir (isterseniz tuz ekleyip afiyetle yiyin ya da börek yapımında kullanın), süzgecin altında kalan da peyniraltı suyudur, şifalıdır. İster poğaça, ister ekmek, ister kvassın fermentasyonunu başlatmada kullanın.]
  • 1 kaşık deniz ya da kaya tuzu
  • 1 litre su
  1. Bir cam kavanozun içine pancarları koyun, üstüne tuzu serpin, peyniraltı suyunu ekleyin ve sonra da suyu.
  2. Kavanozun kapağını kapayın, ve oda sıcaklığında kvassın 2-4 gün boyunca [mutfağınızın sıcaklığına göre fermente olma süresi daha hızlı ya da yavaş olabilir] fermente olmasını bekleyin.
  3. Pancarları ve de bir sonraki kvass mayası olarak kullanmak üzere yarım su bardağı kvass ayırın. Aynı pancarı 2-3 kez kvass yapmak için kullanabilirsiniz. 
  4. Kvassı buzdolabında saklayın.
Yarım bardak kvass içerek başlayıp, bunu günde 2-3 bardağa çıkarabilirsiniz. Enzimlerin, B vitaminlerinin, folik asitin bol olduğu kvass, bağırsak hastalıkları, parazitler ve bağırsaktaki probiyotikleri arttırmak için de çok faydalı bir içecek.
Alternatif olarak eczanelerden saşelerin içinde satılan probiyotiklerden alıp, yoğurt mayalarken içine koyabilirsiniz ya da yoğurt mayalamasanız bile yoğurdun içine, probiyotik saşe+kuru meyve+bal ekleyerek tüketebilirsiniz. Sadece hastalık zamanı değil; sık sık probiyotik almak genel sağlık ve koruyucu sağlık anlayışı açısından önemli.

Son söz: antibiyotik elden geldiğince kaçınılmalı, ama yeri gelir hayat da kurtarır. Hasta değilken de bağırsaklarımızdaki probiyotiklerle kuvvetlendirirsek, hem hasta olma riskimizi ortadan kaldırırız, hem de antibiyotiklerin öldürdüğü yararlı bakterileri bağırsaklarda tekrar oluşturup sağlıklı bir bağırsak florası edinmiş oluruz.
Sağlıkla! Sağlığa!
Gerisi burda...

Sunday, 24 November 2013

Delfina'm 3 yaşında / Delfina turns 3

Hayat bir dönüşüm...
Doğuyoruz, büyüyoruz, büyürken keşfediyoruz... Okul bitiyor, çalışmaya başlıyoruz, keşiflerimiz azalıyor...
Tam rutin olan, sorgulamanın ve öğrenmenin azaldığı bir hayata başlıyoruz ki bir bebeğin hayatımıza gelmesiyle tüm sorgulama ve keşfetme tekrar başlıyor.. En azından benim için öyle oldu...
Delfina'mla hayata dair her şeyi sorguladım, yorumladım, keşfettim, tattım... Her anına sonsuz şükür ve hamd...
Delfina'm kollarıma bir öğretmenler günü gelmeye karar verdikten üç yıl sonra bir bakmışım kızım okula başlamışken ben de onun yanında olmak için ben öğretmen olmuşum, ve kızımın üçüncü doğumgünü [o her ne kadar beş yaşına bastığını söylese de] benim ilk öğretmenler günüm olmuş.. Beni Delfina'm bir öğretmene dönüştürmüş..
Delfina'mın doğum gününü esasında biz ezber bozup, doğduğu günden üç ay önce havalar soğumadan ve parktaki tüm arkadaşları artık 'okullu' olmadan parkta bir 'hats & hut' temalı partiyle kutladık. Delfi'nin babası gazete kağıtlarından tüm çocuklar için korsan ve cadı şapkası yaptı. Partiye getirdiğimiz ahşap çubukları önce cadı süpürgesi olarak kullanıp, uçtuk. Ardından süpürgeler bir çadır kurulmasında kullanıldı ve çadırın üzerine bir örtü serildi. Örtü daha sonra sihirli bir halı oldu ve sihirli halı uçtuktan sonra tüm çocuklar üstüne bindi; önce makarnalar ipe dizildi ve birlikte mısır unu + gıda boyasıyla hazırladığımız boya bir sünger yardımıyla makarna tanelerini renklendirdi ve parti sonunda her çocuğun bir kolyesi olmuş oldu. Ev yapımı limonata ve üç adet tramisu pastamız ve sevgili dostlarımızın getirdiği börek ve kurabiyelerle partimiz lezzetlendi. Komik olansa Delfi'nin annesinin 'iyi ki doğdun' balonu yerine yanlışlıkla 'sünnetimize hoşgeldin, ucundan azcık' yazılı balonlar almış olmasıydı :))) Güldük ve eğlendik... Partimizi parkın en iyi doğum kutlaması seçen ve 'Kasım'da yine parti yapın, bunu kabul etmeyiz' diyenler oldu :)
Delfi'yle sanırım bu sene ne zaman gözlük satan bir dükkan
bulsak seçtiği gözlükleri denedi.
Delfina'm, güzel kızım yine çok işler başardı bu son yılda..
Okula başladı [Mavi Pupa Montessori], yap-boz ve ahşap bloklarıyla oyun oynamaya merak sardı, halıları ve kilimleri tek başına rulo yaptı, kendi başına tuvalete gitmeyi ve tuvaletini söylemeyi öğrendi, oyuncaklarıyla ya da herhangi bir objeyle hayalgücünü kullanıp oyun kurmaya başladı, İngilizce ve Türkçe arası çeviri yapmaya başladı, daha çok kelime konuşmaya ve cümle kurmaya başladı, babasının omuzlarında bol bol doğa yürüyüşlerine katıldı, 'anne seni sevyom' dedi, iplikleri alıp koltuğun etrafına sardı, suluboyaya merak sardı, babasının resmini oyun hamuruyla yaptı [bakınız resim], doğduğundan beri en sevdiği mucizevi içeceği olan anne sütünü tüm doğallığıyla kendi bıraktı, 'ben sütü bitirdim' dedi..
Zaman çok çabuk geçiyor... Geçen gün Delfina'm salıncaktayken onu salıncağa ilk bindirdiğimiz zamanlar gözümün önünden geçti.. Bir bakmışım kızım otuz olacak [Allah hiçbir anneye evlat acısı yaşatmasın, hep güzel ve mutlu hayatları olsun..].. Ben bu dünyada olmuş olsam da olmasam da hep onun yanında olacağım...
Teşekkür etmeyi, özür dilemeyi, sevmeyi bilen, sevdiklerini umursayan, aynı yunuslar gibi insanın yüreğine mutluluk, neşe ve sevgi veren bir bebek olduğun için çok teşekkür ederim, bebeğim.. İyi ki varsın...
Sonsuz sevgiyle..
Delfina oyun hamurundan
 babasını yaptı :)
Delfi made 'daddy' out of play dough
Annen~
~~~
Today it is Teacher's Day in Turkey and my gorgeous baby's third birthday and the celebration of my first Teacher's Day. I started working as an English teacher at Delfina's Montessori kindergarten just to be with her when she is at school. I treasure every second of her existence in my life and I am really grateful for it.. I also became Delfina's first teacher :) She had her first class at the kindergarten with me; I mean in my class. So, it is a very meaningful day for me...
This year, she decided to stop breastfeeding, had the potty training, started translating between English and Turkish, started forming sentences and now comes up with more words and she is absolutely into puzzles :)
Thank you for being my life and being such a joy, Delfina...   
Gerisi burda...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...