Türkiye'ye tekrar taşınma kararını anne olacak olmamdan aldığımı yazmıştım daha önce. Türkiye'ye bir anne olarak taşındığımdan beri A'dan Z'ye hemen hemen her konuda tek bir gözlemim var: korku kültürü. Her konuda üzerimize korku pompalanıyor. Hamilelere o kadar çok korku pompalanıyor ki en doğal hayat formu olan vajinal doğum varken [normal doğuma hiçbir engel yokken ve sezeryan yapmaya gerek bile yokken] sezeryan yapmak istiyorlar [ki bunun için bu kararı veren anneler değil, korkuyu pompalayanlar sorumludur kanımca; çünkü en doğal annelik içgüdüsü çocuğunu korumaktır].
Anneleri çocukları hastalandığında doktora gittiklerinde o kadar çok korkutuluyorlar ki doktorlar tarafından en küçük bir hastalıkta hemen bünyemizdeki %1 olan zararlı bakteriyle savaşmaktansa %99'u iyi ve bağırsaklarımız için çok yararlı olan bakteriler doktorlar tarafından verilen ve daha sonra hayat boyunca sağlık sorunlarına ve alerjilere neden olacak böylelikle de ilaç endüstrisine para pompalamaya devam edecek olan antibiyotikler veriliyor ufacık bünyelere.
Bisiklet alıp, çevreci bir şekilde yaşadığınız şehri, doğayı doğaya zarar vermeden gezmek istiyorsunuz ama bisiklet satıcıları bisiklete küçük çocuklar için takılan aparatı satmak bile istemiyor. "Düşürürsün, çocuğun kafası kırılır" gibi korku söylemleriyle vazgeçirilmeye çalışılıyorsun.
Çocukken bir yere tırmanmaya çalışırken, 'aman düşüp bir yerini kıracaksın' öğretildi bana. O yüzden gidip bir yerlere tırmanasım pek yoktur. Farklı ülkelerde farklı dağlara çıkmışımdır hatta dağın tepesinde bayılmışımdır ama yine de çamurların içine basayım, profesyonel dağcılık yapayım filan yoktur bende.
Parklara gidiyoruz fiskiyeler açık, Delfina hemen soyunup içine dalıp ıslanır. Ben 'dur, hasta olacaksın' demem ama benim içimden de 'ayakkabılarımı çıkarıp da bir ıslanayım şu sıcak havada' gelmez. Neden? Çünkü bana hep korku pompalanmıştım küçükkenden.
O yüzden hasta olması pahasına çocuğumun zihnine psikolojik engeller koymak istemiyorum. Çok tehlikeli şeyler yaptığında anlatıyorum neden yapmaması gerektiğini ama sürekli 'şimdi düşeceksin, şimdi kafanı kıracaksın' gibi söylemlerde bulunmamaya çalışıyorum. Bu yine de zor bir sınav benim için. Çünkü bendeki tüm öğretilmişlikler olumsuz ifadeler içeriyor. Kendimle bir nevi savaşıyorum, çoğu zaman yeniliyorum, ama kazandığım ve özgür bir ruh yetiştirmek adına başarabildiğim anlar da oluyor.
İki gün önce Delfina vapurun yerlerini tüm bedeniyle süpürdü, vapurdakiler bana kızım çocukla ilgilen moduna girdiler. Umursamadım. Bu benim annelik tarzım. Eğer yerlere yatmak istiyorsa, yatsın. Eve gidince yıkanacak zaten. Ve beklenen oldu, Delfina muhtemelen başka bir yerden de mikrop alarak ateşlendi [ki huysuzdu bir süredir meğer bundanmış], ertesi sabaha kulağına vurdu ve kulak enfeksiyonu yaşadı. Ateş, kulak ağrısı, baygın bakışlar vs... Aile hekimi hemen yazdı antibiyotiği, ben antibiyotiğe direnince de çocuğun iç kulağı delinir şeklinde konuşmayave korku pompolamaya başladı. Eve geldim vermedim hatta almadım bile yazdığı ilacı. Gece hafif ateşle geçti ve çok şükür şu an hiper haline geri döndü. Neşesi yerinde, kulağındaki ağrı gitmiş, biraz boğazlar savaşmaya devam ediyor ve öksürüyor ama geçecek. Şifa'yı Verene hamdediyorum. Ebeveyn olarak insan o kadar çaresiz ki!
Hep güzel anlar yaratmaya çalışıyorum özellikle o hasta olduğunda, sürekli güzel anılarımızı anlatıyorum, onu ne kadar sevdiğimi, iyi ki hayatımızda varolduğunu...ki hayata tutunsun, hastalığı yensin sevgiyle..
Ama önce tüm yaptıklarımla, beyin ve ruh enerjimle, şifayı Veren'den istiyorum..Yaptıklarıma gelince:
Çok ama çok zor bir dönem hastalık dönemi. Ama doktorun verdiği korkuyla antibiyotiğe başlasaydım, önümüzdeki bir hafta antibiyotik kullanmaya devam edecektik. O yüzden damarlarımıza pompolanan korkuya bir dur demenin vaktinin geldiğini düşünüyorum. Bırakalım korkuları bir tarafa, ve iç güdülerimizle yolun bizim için en doğrusunu bulmaya çalışalım..Korkular karanlıktır. Sadece karanlıkta bilmediğimiz bir odada neyin nerde olduğunu bilemediğimiz için korkarız. Işıkları açınca içimiz bir rahat eder. Korku kültürünü de işte böyle yenmeliyiz... Bize öğretilmiş korkulara hayır demeli, alıp bisikletimizi bebeğimizle birlikte kırlara açılmalıyız. Hayata bir kez geliyoruz, korkularla donatıp hayatı daha az yaşanabilir hale getirmeye ne gerek?
Korku'nun zıddı nedir? Korkusuzluk? Olmaz! Korkuyla başlıyor yine kelime.
Korku'nun zıddı, Özgürlük müdür? Kendinden Emin Olmak mıdır? Nedir? Bir fikri olan?
Anneleri çocukları hastalandığında doktora gittiklerinde o kadar çok korkutuluyorlar ki doktorlar tarafından en küçük bir hastalıkta hemen bünyemizdeki %1 olan zararlı bakteriyle savaşmaktansa %99'u iyi ve bağırsaklarımız için çok yararlı olan bakteriler doktorlar tarafından verilen ve daha sonra hayat boyunca sağlık sorunlarına ve alerjilere neden olacak böylelikle de ilaç endüstrisine para pompalamaya devam edecek olan antibiyotikler veriliyor ufacık bünyelere.
Bisiklete binme demek yerine, kask almaktir korkuya inat yapilacak olan |
Çocukken bir yere tırmanmaya çalışırken, 'aman düşüp bir yerini kıracaksın' öğretildi bana. O yüzden gidip bir yerlere tırmanasım pek yoktur. Farklı ülkelerde farklı dağlara çıkmışımdır hatta dağın tepesinde bayılmışımdır ama yine de çamurların içine basayım, profesyonel dağcılık yapayım filan yoktur bende.
Parklara gidiyoruz fiskiyeler açık, Delfina hemen soyunup içine dalıp ıslanır. Ben 'dur, hasta olacaksın' demem ama benim içimden de 'ayakkabılarımı çıkarıp da bir ıslanayım şu sıcak havada' gelmez. Neden? Çünkü bana hep korku pompalanmıştım küçükkenden.
O yüzden hasta olması pahasına çocuğumun zihnine psikolojik engeller koymak istemiyorum. Çok tehlikeli şeyler yaptığında anlatıyorum neden yapmaması gerektiğini ama sürekli 'şimdi düşeceksin, şimdi kafanı kıracaksın' gibi söylemlerde bulunmamaya çalışıyorum. Bu yine de zor bir sınav benim için. Çünkü bendeki tüm öğretilmişlikler olumsuz ifadeler içeriyor. Kendimle bir nevi savaşıyorum, çoğu zaman yeniliyorum, ama kazandığım ve özgür bir ruh yetiştirmek adına başarabildiğim anlar da oluyor.
İki gün önce Delfina vapurun yerlerini tüm bedeniyle süpürdü, vapurdakiler bana kızım çocukla ilgilen moduna girdiler. Umursamadım. Bu benim annelik tarzım. Eğer yerlere yatmak istiyorsa, yatsın. Eve gidince yıkanacak zaten. Ve beklenen oldu, Delfina muhtemelen başka bir yerden de mikrop alarak ateşlendi [ki huysuzdu bir süredir meğer bundanmış], ertesi sabaha kulağına vurdu ve kulak enfeksiyonu yaşadı. Ateş, kulak ağrısı, baygın bakışlar vs... Aile hekimi hemen yazdı antibiyotiği, ben antibiyotiğe direnince de çocuğun iç kulağı delinir şeklinde konuşmayave korku pompolamaya başladı. Eve geldim vermedim hatta almadım bile yazdığı ilacı. Gece hafif ateşle geçti ve çok şükür şu an hiper haline geri döndü. Neşesi yerinde, kulağındaki ağrı gitmiş, biraz boğazlar savaşmaya devam ediyor ve öksürüyor ama geçecek. Şifa'yı Verene hamdediyorum. Ebeveyn olarak insan o kadar çaresiz ki!
Yaninda olup, kesfetmesine izin vermektir bana dusen.. |
Ama önce tüm yaptıklarımla, beyin ve ruh enerjimle, şifayı Veren'den istiyorum..Yaptıklarıma gelince:
- Balın içine bir damla hakiki kekik yağını damlatıp, içine zencefil, karabiber koyup verdim.
- Keçiboynuzu pekmezi verdim.
- Ayaklarının altına kekik ve nane yağlarını sürdüm.
- Burnunun açık olması çok önemli, t-shirtunun omuzlarına ve yastığına hep biberiye yağı damlattım.
- Burnu açılmaya başlayınca Abfen sinüs rinse kit'le burnu yıkadım, açılmasını sağlamaya çalıştım.
- Delfina'ya hep burnundan nefes alması gerektiğini söyledim, o tatlı cadı da dinledi.
- Buhar aletini açtım rahat nefes alsın diye.
- Yemedi, zorlamadım ama seçenek sundum (1-2 gün yememe normal sayılıyor).
- Sarımsağı incecik dilimleyip zeytinyağında az pişirdim ve yağın içinde beklettim. Ardından ortaya çıkan sarımsak yağını kulağının içine 1-2 damla damlattım.
- Suyunun içine az miktar yemek sodası koydum, suyu öyle içirdim.
- Limonu sıkıp, içine az tuz koyup boğazdaki enfeksiyonu alsın diye içirdim.
- Ateşle başetmesine izin verdim, ilaç vermedim. Ama bilinç seviyesinin açıp olup-olmadığına hep baktım. Gecenin 3'unde oturup kitap bile okuduk hatta.
Çok ama çok zor bir dönem hastalık dönemi. Ama doktorun verdiği korkuyla antibiyotiğe başlasaydım, önümüzdeki bir hafta antibiyotik kullanmaya devam edecektik. O yüzden damarlarımıza pompolanan korkuya bir dur demenin vaktinin geldiğini düşünüyorum. Bırakalım korkuları bir tarafa, ve iç güdülerimizle yolun bizim için en doğrusunu bulmaya çalışalım..Korkular karanlıktır. Sadece karanlıkta bilmediğimiz bir odada neyin nerde olduğunu bilemediğimiz için korkarız. Işıkları açınca içimiz bir rahat eder. Korku kültürünü de işte böyle yenmeliyiz... Bize öğretilmiş korkulara hayır demeli, alıp bisikletimizi bebeğimizle birlikte kırlara açılmalıyız. Hayata bir kez geliyoruz, korkularla donatıp hayatı daha az yaşanabilir hale getirmeye ne gerek?
Korku'nun zıddı nedir? Korkusuzluk? Olmaz! Korkuyla başlıyor yine kelime.
Korku'nun zıddı, Özgürlük müdür? Kendinden Emin Olmak mıdır? Nedir? Bir fikri olan?