My photo
a utopist, a green, a free soul, a liberal, a young (well let's say 'a new' rather than 'young') mother, a rebel, a thinker, a smiler, a wonderer, a note, a butterfly, a rainbow, a nymph, a kite, a wave, a breeze from the sea, a purple soul, a chocolate-addict, a lover...

Tuesday, 30 April 2013

Baloncuk yakalamaca / Catching bubbles

Here is a fun activity in which you can engage your child for a minimum of an hour:

a squirt of dishwashing liquid
a flat tablespoon of icing sugar
2 drops of food colouring
a colander
a hand grater [or anything with holes]
a pair of tongs











We blew the bubbles, felt the texture, poured bubbles into a cup with the help of a colander and got tickled with the effect of bubbles, then using a pair of tongs we tried to blow some of the bubbles. Also, it's a good way to teach your child colours. Such a fun activity :)




İşte çocuğunuzla geçirebileceğiniz harika bir saatin formülü:

Bir sıkımlık bulaşık deterjanı
Bir tutam pudra şekeri
Az miktar gıda boyası
Bir kevgir
Bir el rendesi [ delikli herhangi bir ev aleti ya da oyuncak da iş görür]
Bir maşa
üfledik, elledik, hissettik, bir kaptan diğerine aktardık, tamamen köpükle doldurduğumuz bardağın içine elimizi sokup gıdıklandık, masayla tek tek baloncukları yakalamaya çalıştık, içine karabiber-çörekotu- tuz atıp yaptığı etkiye baktık. Hem de renkleri çalışmak için çok iyi bir aktivite :) Köpükleri kim sevmez ki :)
Gerisi burda...

Sunday, 28 April 2013

Flowers and Istanbul

Istanbul is becoming a city of concrete buildings and tall buildings.
It's not the Istanbul that I moved to in 1999. Lots changed.
Topkapi Palace Garden 
 Yesterday [22 April] we spent the day in Topkapi Palace and Gulhane Park. April is known to be a month of tulips in Istanbul. Tulips have a significance for Turkey: they symbolise God. You can write the word 'lale' which means tulip and 'Allah', the word for God in Islam, using exactly the same letters. That's one of the reasons why you see lots of tulips in Turkish arts, particularly in Turkish tiling. In April, IBB [Istanbul Municipality] surrounds big parks with big beds of tulips. It's pretty to see whole bunches of tulips everywhere but I realised today that the enormous amounts of tulips actually symbolise the crowdedness of Istanbul. The tulips in those gardens [particularly Emirgan, Gulhane and Yildiz Parks] are not naturalistically designed but on the contrary designed so that they are very crowded and packed.
On the 23rd of April, Children's Day in Turkey, we spent the day in Ataturk Arbetorum which is located on the outskirts of the Sariyer district. All green and beautiful.. There were daffodils, buttercups, tulips and some purple and white flowers but all naturally spread out. It was very relaxing and inspiring to look at them. The day that Delfina and I were in Gulhane Park, it was lovely to see millions of tulips but it was nothing compared to our experience at Ataturk Arbetorum.


Young and old scientists
in Ataturk Arbetorum
I guess human nature is changing so very fast and artificially that people don't care about natural harmony anymore. That's because we stopped to look at nature. Throughout the day, what we see in Istanbul is only concrete buildings and rapidly rising skyscrapers. Maybe that's why, naturally, looking for artificial patterns becomes natural in an environment where we only look at artificial concrete buildings. 


Gerisi burda...

Saturday, 27 April 2013

'Anneee memme'.. Bir maceranin 'an'lanmasi ve anlami

Her anne ve bebeğin yolculuğu bambaşka...
Herkes anneliği farklı soluklarda yaşıyor...
Ben ilk anne olduğum ve Delfina'yı doğumhanenin ardından odada kucağıma ilk verdikleri andan itibaren Delfina büyük bir ustalıkla emme macerasına başladı. Sanırım Delfina'yı emzirdiğim sütle 3-4 çocuk büyürdü. Hep emmeyi çok sevdi, memeye çok düşkündü.. O istedikçe de hep verdim. Her derdin çaresi memeydi.. 
Emzirmek farklı sağlık nedenlerimden dolayı beni çok zorladı. Yemek yemeyi sevmeyen hatta akşam 7'den sonra ağzına lokma koymayan benin, sürekli yemek yemesi gerekiyordu sürekli emzirebilmek için. Kolestrol normal üst sınırın hep iki katıydı emzirirken. Hoş daha sonra bunun çok normal bir olay olduğunu öğrendim: Kimi emziren annelerin kolestrolleri hep yüksek olurmuş ki sütün zaten %90'i kolestrol yani streoid imiş. Bebeğin hastalıklara karşı anne sütüyle kolayca mücadele etmesinin nedeni buymuş ve zaten ABD'de emziren anneler derneği emziren annelerde kolestrolün bakılmaması gerektiğini söylerlermiş. Geçen yaz dönemi kolestrolden dolayı halsizlikle sürünürken, birden egzersiz yapmaya başlayarak bu dönemi de iyi bir şekilde atlatmış oldum.
Hemen hemen 2.5 yıldır başka annelerin emzirmeyi nasıl bıraktırdıklarını okudum bol bol farklı grup ve forumlarda. Ben hep emzirmeyi bıraktığımda ağlayacağımı düşünerek hatta ağlamış bir anneyim. Yalnız bu sürecin çok doğal olması ve benim memeye dair 'hasta oldu, kötü meme' diyerek ya da memeye farklı tadlar sürerek memeden soğutma tarzında yollara başvurma yollarıyla olmaması için dua ediyordum. Ne de olsa meme bu kadar süre bebeğimin rızkının geldiği, şefkat ve rahmet deposuydu... Sanırım dualarım kabul oldu.. ve emzirme maceramız ben de Delfina da farkına varmadan bir anda 'an'landı... Yaşadığımız yüzbinlerce andan bir 'an' oluverdi...

Acaba iki yaşına kadar emzirmeyi başarabilecek miyim?

Delfina 1. yaşını bastıktan sonra sıklıkla acaba ben bu çocuğu iki yaşına kadar emzirmeyi başarabilecek miyim diye düşündüm durdum. 18 aylıktı, çok eziyet ediyordu ve gece emmelerimiz hala devam ediyordu. Canıma tak etti, istemesem de memeyi bırakıyoruz diye karar aldım, hüngür hüngür ağladım durdum. O sırada ev arama derdimiz de vardı ve bu beni çok stres altına sokmuştu sanırım. Sonra eşim dedi ki önce gece emmelerini bitirelim. Ve eşimin yardımıyla gece emmelerini bitirdik ve ben baya bir rahatladım. Gece uyandığında sadece eşim kalkıp şu verdi, ilk günlerde de porridge verdi [yulaf sıcak süt ya da su ile şişirilir ve kuru meyve ya da bal yardımıyla istenirse tatlandırılır. Muhallebi tarzı gıdalar vermekten daha yararlıdır ve besleyicidir. Sadece yeme işlemi bittikten sonra yulafın etkisi dişleri çürütmesin diye yeme işleminden hemen sonra bir yudum su verilir ya da ağzı fırçalanır]. Geceleri uyumaya başlayan Esra, kesinlikle daha mutlu bir anne oldu...

Ardından ikinci yaş geçti, ama Esra anne bir türlü bırakamadı emdirmeyi. Belki de Delfina'dan ziyade kendisi hazır değildi bu güzel maceranın bitmesine ama Delfina 2.5 yaşında olmaya 5 hafta kala tamamen bir doğal döngü içerisinde kendi kendine bıraktı memme emmeyi. Ki Esra anne memeyi bıraktıklarını anlamadı bile. En son emzirmeden [16 Nisan 2013], bir hafta sonra ne zaman ki Esra anne, Delfi'ye sordu 'emzirmeyi bıraktık mı yani' diye, Delfi büyük bir olgunlukla 'evet' diye cevap verdi. Günde bir kez yanıma gelip, canı sıkıldığında ve ne yapacağını bilemediğinde hala bi kez 'anne memme' diyor ama ikinci kez tekrar etmiyor. Sanırım o sıcaklığı arıyor.. Ama benim vücudum da artık bitip tükenmişti.. Ağzımda çıkan yaralar, tırnaklarımda beyazlıklar, sürekli nefes almaya bile halim olmayacak kadar halsizlik, aşırı yorgunluk, diş etlerimin tamamen çekildiğini hissetme.. Her şey doğasıyla, en güzel şekilde oldu... 
Her anına, gelen sütün her damlasına çok şükür..

Peki emzirmeyi bırakma sonrası göğüste şişkinlik olmadı mı?

Olmadı. Çünkü, prensipli bir çalışma yapmış olduk. İki yaşını geçtikten sonra sadece akşam ve sabah emme moduna geçtik. Aradan bir süre geçti sadece sabah oldu. Bir süre sonra iki günde bir sadece sabah oldu ve kendiliğinden de sonlandı. Geçen hafta Emziren Anneler grubunda okuduğuma göre Anadolu'da memenin üstüne nane bitkisi konunca süt hemen kaçarmış. Ben bunu bilmeden yapmış oldum şöyle ki: Bahar ayı gelince mevsim değişikliğinin etkisiyle benim üşütmem artar, en küçük bir şeyde midem bulanır. Bunun için de topuğumun altına vicks ya da nane yağı sürerim. Malumunuz topuk bölgesinden sürülen yağ hemen kan dolaşım sistemine karışır. O yüzden memede süt kaldığını hiç sanmıyorum.

Emzirirken yemeye dikkat ettiklerim [Belki emziren annelerin işine yarar]

Benim maceramda emzirmeyi artıran şeyler:
  • Emzirmeye ilk başladığımda abim aktardan 'milk tea' adında bir ot karışımı aldı. Karışımın içinde kimyon [gaz alır], rezene, çemen otu, kereviz, ısırgan ve bir kaç karışım daha var. Ya yoğurda karıştırıp yedim, ya da çayını yapıp içtim.
  • Rezene bitkisinin kök kısmı + somon balığı. Birlikte fırında yapıp afiyetle yedikten sonra ertesi güne hep sütüm fışkırarak aktı. Rezene bitkisini Şişli Organik Pazar'dan ya da Migros'tan edinebilirsiniz. Ya da yerel köy pazarlarından.
  • Rezene çayı çok içtim, sütüm gazsız olsun diye.
  • Tabi işin sırrı bol su içmekte.
  • Helva [azıcık bir parça]. İnanılmaz sütümü arttırdı. 
> Ayrıca  anneye gıda takviyesi olarak sprilunayı tavsiye ediyorum. Emzirmekten bitap düştüğümde hep spriluna içtim ve toparladım. Aslen deniz yosunu spriluna: mineral, demir ve B vitamini açısından çok zengin. Organik ya da Hawai'den gelenini tercih etmelisiniz. Türkiye'de Solgar'dan temin edebiliyorsunuz.

Mastit olduğunda ne yapılmalı:

İlk mastit olduğumda yani göğsümde süt bezesi olduğunda annem demişti ki 'canının çektiği bir şey olmuş ve yememişsin'. Ben buna inanmamış ve hatta alay geçmiştim ama binkez deneyip yenildikten sonra anladım ki doğruymuş: Emzirirken canınız ne çektiyse çekinmeyin yiyin! Ne zaman ki yemedim, hep göğsüm şişti.
*Mastit olduysanız, emzirmeden önce sıcak, emzirdikten sonra soğuk kompres yapmak gerekir. Sıcak suyla banyo yapmak, mümkünse jakuziye girip memelere sıcak suyla masaj yaptırmak iyi geliyor.
Bol bol emdirmek gereken bir durum hatta mümkünse profesyonel pompa bulup bol bol sağıp atmak gerekiyor. Ama mesela bir hafta göğüs sızlaması hissedip, bir sürü teknik deneyip geçiremediğim mastiti, bir hafta önce canımın çektiği ama yememiş olduğum tepsi helvasını yiyerek akıttığım vakidir. Şaka gibi ama gerçek..
*Eğer mastit başedilemeyecek durumdaysa antibiyotik kullanmak zorunda kalabilirsiniz. Benim başıma bir kez geldi. Çünkü eğer antibiyotik kullanmazsanız, ameliyatla bezeyi alıyorlar. Mecburen kullandım. Yalnız kadın doğum doktorum benim kalp hastası olduğumu bilmesine rağmen Voltaren hap verdi, üç kez kullanımlık üç gün boyunca. Ve kalbim kötü sıkıştı ve fenalık geçirdim, doktorun hatalı yönlendirmesinden ötürü. :( >Voltaren'i kalp hastalarının kullanmaması gerekiyormuş, zira sağlıklı insanlar için bile iyi değilmiş ek bir bilgi olarak yazayım buraya.
Al-Hambra Sarayinda emzirirken

Bu teknik sorunlar hariç emzirme dünyanın en büyük ve harika bağlarından biri. Bebeğiniz açsa, memenin ucuna kadar gelen kan birden ak süte dönüveriyor ve süt bebeği doyuracak şekilde geliyor; bebeğiniz susamışsa sulu kıvamda; hastaysa antibiyotik gibi etki yapacak donanımda geliyor. Büyük bir mucize ve rahmet pınarı..
Emzirmekten nolur vazgeçmeyin, ilk günlerde hemen süt şırıl şırıl gelmez. Zaten ilk üç gün açık kahverengi bir su şeklinde gelir ki bu bebeğin tüm bağışıklık sistemini, sindirim sistemini oluşturucu görevdedir. Bebeğiniz alsa da almasa da hep verin. Yalnız dikkatli olunması gereken bir nokta var ki hazır mamaların içinde - tam hatırlamamakla birlikte - dil altında bir değeri bozucu içerik varmış. Bu yüzden mamanın tadını alan bebekler memeye pek ilgi göstermezmiş. Malumunuz anne sütünün içindekiler bebeğin yaşına göre içeriğini değiştiriyor. Her aya, her ana özel süt üretiliyor. Ama mamalar öyle değil. Bana şimdi burdan konuşmak kolay, zorluğu yaşayan bilir. Ama nolur sütünüzden vazgeçmeyin, ve emzirmeyi canı gönülden isteyin derim. Şunu gördüm ki annenin psikolojisiyle de çok alakalı bu emzirme işi. Annenin gönlü hoş tutulmalı, kaynanalar çok konuşmamalı, hatta anne mümkünse haberleri izlemesin, hep olumlu düşünsün, hayatının güzel anlarını düşünsün, kollarına 9 ay boyunca beklediği bebeği geldiği için her ana şükretsin ve mutlu olsun..

Bir ayrı konuysa bebeklerin memeyi ısırması. Belki her bebek aynı değil ama ben bebeklerin memeyi özellikle ısırmadıklarını düşünüyorum. Sadece dişler yeni çıktığında çok keskin oluyor ve ısırıyormuşçasına acı duyabiliyor anne. Bebeklerin diş öncesi baya bir efor sarfetmeleri gerekiyor emmek için. O yüzden diş yeniyken de aynı gücü kullanmaları acı verebiliyor dişin sertliğiyle. Ben yeni dişi çıkar çıkmaz gözetim altında havuç gibi sert şeyler verirdim ki dişin keskinliği gitsin, törpülensin ;) 

Bebeği ne kadar emzirmek gerektiği hep çok konuşulan bir konu. Bununla ilgili yazılmış bir sürü makale ve yapılmış araştırma bulabilirsiniz internetten. Ben hep iki yaşı hedef aldım. Bir de şunu duydum ki bebeğin ilk bir yaşına kadar emmesi çok önemli ve hayati. Bir-iki yaş arası emdiğinde de iç organlarının ömrü uzuyormuş.
~
Heryerde emdirdim sanırım: 
Havada, karada, suda. 
Uçakta, feribotta, otobüste, takside, dolmuşta. 
Antik şehirde, sarayda, konserde, ana yolda, bir ağacın altında. 
Konuşurken, kitap okurken, TV izlerken, yemek yerken. Delfina yıkanırken bile emzirdim. Daha ne diyeyim! :)
Her anı için şükrediyorum. Umarım kızımın ve tüm yavruların sağlıklı, sıhhatli bir hayatları olur. Ve umarım hep hayırlı insanlarla karşılaşırlar. İyi, dürüst, ahlaklı, sevgi dolu ve empati kurabilen bireyler olurlar...
Can Yücel'in bir şiiri vardır
'Bizi kuzu gibi büyüttüler,
Büyüyünce koyun gibi gütmek için'
diye. Evet ben emdiği için hep 'kuzum' dedim, ama umarım güdülen bir kadın olmaz.
Hep ayaklarının üstünde, ne yapacağını bilen, doğayla barışık bir kadın olur.
Bu dilekleri tüm insanlık için diliyorum tabi, sadece kendi kızım için değil..
Umutla ve mutlu olarak hayata bakabilirler umarım..
Sonsuz Sevgiyle..
EsraR~

*Önemli Not: Emzirmek bebekle kurulan milyarlarca bağdan sadece bir tanesi. Farklı nedenlerden dolayı emzirememiş bir anne bu yazıyı okursa kendini kötü hissetmesin dilerim.. Emzirme kolay kurulan bir fiziki bağ.. Başta da dediğim gibi her anne bu bağı farklı yaşar, her anne-bebeğin macerası farklıdır. Bu yazı sadece Delfina'ya bizim maceramızla ilgili yazdığım bir miras... Hem belki o faydalanır hem de başkaları, diye yazılmış bir yazı... Önemli olan yavrularımızın hayatımızda olmaları, kurulan bağlar hangi yolla olmuş olursa olsun.. Yani araç değil, amaca bakmak lazım~~~

Gerisi burda...

Wednesday, 24 April 2013

Bebelere dondurma


Delfina nerden öğrendi bilmiyorum ama dondurmayı öğrendi. Esasında bu o kadar da zor olmamış olsa gerek! Yolda, kitaplarda, televizyonda [her ne kadar evde TV az miktar çizgifilm olarak izlense ve reklamlar kesinlikle izletilmese bile] her yerde dondurma ve tatlılar övülüyor, yüceltiliyor. Yaza yaklaştıkça, yolda dondurma yiyenlerin sayısı arttı ve Delfina sürekli elinde birşey varmışçasına yalama taklidi yapıyor. Benim annem ben küçükken yıllarca küllahın içine reçel koyarak beni soğuk-buzlu olan gıdadan korumuştu. Tabii ki o zaman bilmiyordu ki şeker buzdan daha zararlı! Ama annelik işte: korumacı ve sevecen. Annemin benim üzerimdeki bu titizliği beni hala mutlu ediyor. İnsana çok iyi gelen bir duygu; annenin seni düşünüyor olması...

Ben de Delfina'ma dondurma yapmak için Tchibo'dan silikon dondurma kapları [bunun plastik kapli olanlari da var piyasada ama ben tercih edemiyorum, plastiginin icinde neler oldugunu bilemedigim icin, ne bileyim silikon daha iyi gibi geliyor bana] aldım. İçine evde ne malzeme varsa ona göre dolduruyorum. 

Muzlu Tarif:
Tazeliğini kaybetmiş, kararmış ya da arzunuza göre taptaze muzları dört parçaya bölüp dondurucunuzda her daim hazır edin. Dondurma yapmak için kişi sayısına göre muzları dondurucudan çıkarıp, üstüne 1-2 çorba kaşığı kadar süt ekleyip blenderdan geçirin. Ne kadar harika bir dondurma olduğuna inanamazsınız. Arzu ederseniz içine birkaç çilek ya da başka bir meyve de atabilirsiniz. Delfina bu dondurmanın üstüne dondurma tanımıyor. Aşağıdaki tarifler gibi buzlukta beklemesine de gerek yok. Direkt yapın ve yiyin ;)
Delfi kiwili dondurma yerken

Kiwili tarif:
1 kiwi
1 hurma [çekirdeği alınmış]
1 ufacık muz
Azıcık su
Hepsini blenderdan çekip silikon kabın içine doldurdum.

Çilekli tarif:
4 çilek
2 yemek kaşığı süzme yoğurt
1/4 bardak süt
hepsini blenderdan çekip silikon kabın içine doldurdum.

Karpuzlu ya da kavunlu tarif
Karpuzun ya da kavunun çekirdeklerini çıkartıp, blenderda çekip silikon kabın içine doldurdum.
Not 1: Tarifte verdiğim ölçüler bir silikon kabı içindir.
Not 2: Tarifler  yol gösterici niteliktedir. Siz içine bal, farklı kuru meyveler vs.. ekleyebilirsiniz.


Mantık basit ve kolay. Buzdolabınızdaki meyvelere ve malzemelere göre atmasyon yapılabilir.
Delfina zevkle yiyor, ve artık bana dışardaki dondurmaları göstermeyi bıraktı :)
*** Esasında bu tarif sadece bebekler için değil, büyükler için de. Dışardan satın aldığımız dondurmaların %85'i glikoz şurubuyla yapılıyor ki bu bizim karaciğeri öldürüyor malum. Madem amaç serinlemek, bari sağlıklı  sağlıklı serinleyelim.

Gerisi burda...

Thursday, 4 April 2013

Annenin iki yil sendromu


Uzmanlar diyor ki bebekler doğduktan sonra ilk 1.5 yıl boyunca kendilerini annelerinin bir parçası sanırlar, iki yaş sendromu diye adlandırılan zorlu süreç ise çocuğun bir birey olma konusundaki ilk çabası. Bebek kendisinin anneden bağımsız farklı bir birey olduğunu keşfeder, ve bir kişilik oluşturmaya başlar.
Her hikayenin iki tarafı olduğu gibi, 'iki yaş sendromu' sadece bebeğe ait değil.

Anneye de dair...

Kendini başka bir varlığın bir parçası sanan sadece bebek değil; aynı zamanda anne de...
Birden içinizde bir hayatın yeşerdiğini öğreniyorsunuz. Bu o kadar zorlu bir süreç ki tanıdığınız vücut, hormanlar ve hisler bambaşka bir hal ve şekil alıyor. Dünyaya bakışınız değişiyor. Vücudunuz sanki bilim-kurgu filmlerdeki gibi kabuk değiştiriyor, şekliniz değişiyor. Mesela kusmaya başlıyorsunuz. Sanki eski sistemin yeni sistemi kabullenme çabası. Ardından diyorlar ki içinizdeki can bir susam tanesinden küçük, ardından büyüyor bir yaban mersini, ardından elma, ananas ve en nihayetinde balkabağı büyüklüğünde bir canlıya dönüşüyor. Ve içinizde o yeni varlık için yaratılan, ve büyük bir kordonla size bağlı olan o buruşuk ama güzeller güzeli varlık içinizden binbir cefayla çıkıyor. Göbekleriniz bir kesiliyor. Sonra memelerinizden bir sıvı gelmeye başlıyor [memenin ucuna kadar kan, bebeğin ağzıyla meme ucu arasındaki o kısa noktadaki duygu ve iletişim seliyle oluşan anne sütü.. Bebek açsa koyu kıvamda; susamışsa sıvı olarak; hastaysa antibiyotik etkisinde gelen o mucize anne sütü..] Vücudunuz epey değişti, ama bambaşka da bir bağ başladı. O yüzden vücudunuzu tanıyamamanız o kadar da önemli değil. Kollarınızda cennet kokulu, çok yakınınızdan ama bi o kadar da uzaklardan gelmiş bir melek var.. Bu melek önce gülümsemeye başlıyor, aranızda etki-tepkiye dayanan bir ilişki başlıyor. Siz komiklik yapıyorsunuz [ya da gıdıklıyorsunuz], o gülüyor; o gülünce siz mutlu oluyorsunuz. Sonra o meleğin vücudu hareket edebildiğini öğreniyor; dönmeye başlıyor; ardından emeklemeye; ardından ayağa kalkmaya; yürümeye; koşmaya ve melek kanatlanıp ellerinizden uçacak kıvama geliyor.. O bebek zaman içinde büyüyor; ama bebeğin kendini keşfetme dönemleri sancılı da olsa; annenin o göbekten, ruhtan, candan, kandan bağlı olan bebeğinin artık kendisinden de pek bir farklı olan birey haline geldiğini görmek ve bu durumu aşırı duygusal bir annenin kabullenmesi çok zor...
Çocukken anlayamazdım neden büyükler çocuklarının, kendi ayak izlerini takip etmelerini istediklerini. Neden bir baba oğlunun "baba mesleği"ni devam ettirmesini isterdi; neden anneler kızlarının kıyafetine karışırdı. Neden aileler çocukları başka bir kadın/erkekle kaçtıklarında ya da hoşlarına gitmedikleri şeyleri yaptıklarında evlatlıktan men etme durumuna gelirlerdi?..
Cevabı çok bariz değil mi esasında?
Binbir emek ve değişimle büyüyor çocuklar..
Memeden kesmeyle başlayan, çocuğunun büyümesiyle ve özgür bir birey haline gelmesiyle ilerleyen süreçte; bazı ebeveynler hala çocuklarının kendisinden bambaşka bir karakterle varolan bireyler olduğunu kolayca kabullenemiyor. Çünkü, sorun yine benlik konusu. Kim bilir belki biz büyükler bile hala 'benlik' kavramını öğrenebilmiş değiliz.
Yol arkadasim ve ben
Delfina'm [bu kelimeyi yazarken kızımın adıyla benim anlamına gelen ekin arasına kesme işareti koymak istemiyorum. Ama biliyorum ki o bir birey. Benim malım değil. Yine de duygularım 'Delfinam' yaz gitsin diyor...], artık 28 aylık bir genç kız. Ve bana hem çok benzeyen hem de benden çok farklı bir genç kız.. Ben belki de Delfina'dan hayat adına çok şeyler öğrenmeye devam edeceğim. Geçen hafta Pazartesi Eminönü'nde alış veriş yapıyorduk. Delfina'ya bir üstü açık oyuncak kırmızı bir spor araba, bir de yeşil vosvos gösterdim. Üstü açık olanı tercih etti. Ardından çok daha büyük ve kırmızı vosvos gösterdim. Yine de küçük üstü açık olanı tercih etti. E ne var diyeceksiniz bunda? Ama bu benim için Delfina'nın benim karakterimden farklı olduğunu anladığım bir kırılma noktası.
İki yaş sendromu denilen süreç [ki bu süreçle hem fikir ve zıt fikir olanlar da mevcuttur] sadece çocuklar sürekli huysuzluk yaptıkları, oyuncaklarını paylaşmadıkları, aksine başka çocukların ellerinden oyuncakları aldıkları, sürekli mizmızlandıkları, ve 'ben' yarısına girdikleri için zor değil; annenin bebeğinin artık onun organik bir parçası olmadığını idrak etmesi ya da idrak edememesinden mütevellid bir zorluk durumu da ayrıca..
Ben Delfina'nın paylaşımcı bir bebek olmasını istiyorum. Çünkü ben paylaşmanın gücüne deliler gibi  inanan bir insanım [Bakınız Bebedonusum Projesi]. Ama şu an Delfina paylaşmak ya da takas yapmak istemiyorsa, bu onun kişisel gelişimine dairdir. Bana dair değil. Ve benim bu kadar durumu öznelleştirmem ve kendimi yıpratmam sanırım yanlış.
Ne olursa olsun Delfina'm benim harika bir yol arkadaşım..
Hep onun gibi bir yol arkadaşım olsun istedim ve oldu..
Onun benden, benim ondan öğreneceğim çok şey var [Yaradan uzun ve sağlıklı ömürler versin herkese]. Paylaşacağımız çok güzel bir sevgimiz var..
Ben ne zaman üzülsem, gelip beni öpücüğe boğan tatlı bir kızım var..
Sadece değişime ayak uydurması gereken milyarlarca anneden bir tanesiyim..
Biliyorum ki kızımla aramda olan o görünmez ip kopmaz asla, döner dolaşır ilk bağlanma noktasına gelir... Nerden mi biliyorum? Benim de bir annem var, ordan ;)
Gerisi burda...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...